Ölüm Gerçeği

“…tüm zenginlik ve şöhretin ölümün karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum…” — Steve Jobs

Aykut Gül
4 min readJan 14, 2022

Bir yakınınızın veya çok iyi tanıdığınız bir kişinin ölümü sizi derinden sarsar. Bunun iki nedeni olabilir: Çok sevdiğiniz için ve/veya kişiyi iyi tanıyor olmanın getirdiği empati duygusu. Ne kadar yakınsanız o kadar ölümün soğukluğunu hissedersiniz. İştahınız kesilir, duraklar, sakinleşir ve düşünceli olursunuz. Dünya anlamını yitirir… en azından bir süre için…

Aslında ölenden çok kendinizi düşünüyorsunuzdur muhtemelen. Hep kaçtığınız, daha çok erken diye düşündüğünüz ölümün çıplak gerçeği ile karşılaşmak çok kolay değil.

Bazen çok yakinen bilmediğiniz insanların da ölümcül hastalıklara yakalandıklarına şahit olursunuz. Özellikle kanser vakaları giderek yaygınlaşıyor. Bazı türleri çok daha ağır ve ümitsiz. Bir de geç fark edilmişse eğer… Genellikle bir kaç ay ömür biçildiğini duyarız. Hastaların bir kısmı bunu bilir, bir kısmına ise söylenmez ama onlar yine de durumun farkındadırlar.

Bir kaç ay ömrü kalan bir hasta ile hiç konuştunuz mu? — Doktorlara sormuyorum tabii ki — Ölüm ve sonrasını merak eder insanlar genellikle. Ölen kişinin son anları hakkında yorumlar yapılır. Son tepkilerinden hareketle ölüm gerçeği anlaşılmaya çalışılır.

Ancak genellikle ölüme yakın deneyim yaşamış olanların, tünelin sonunda bir ışık gördüklerini ifade etmelerinden öte bir şey öğrenilemez.

Ani ölümler, çağımızda giderek tırmanıyor. Ahmet Alpman, bu konuda, bloğunda şunları ifade eder: “Ani ölüm; şikayetlerle ölüm arasında geçen sürenin 1 saatten az olduğu doğal (kaza, intihar, cinayet olmaksızın) ve beklenmedik ölümlerdir. Ani ölüm, tüm dünyada ciddi bir problem olmaya devam etmektedir. Çünkü ani ölüm, hastalar hastaneye veya bir sağlık kurumuna gelemeden olmaktadır. Yalnızca ABD’de yılda 335.000 kişi ani ölümle kaybedilmektedir.”

Ani ölüm veya uzun süreli hastalık sonrası ölüm. Ortak olan bir şey var ki, ölümlerin çok azı, evde, kendi yatağında, dostlarla ve Kur’an okunarak gerçekleşiyor.

Sufi bakış açısıyla ölüm, aslında ebediyete geçiş ve sonsuza kadar var olmaktır. Geçici olan bedenin bu dünyada kalması, baki olan ruhun ise ebediyete intikali… İnsanlar uykudadır ve ölüm onların uyanışıdır.

Sürekli ölüm korkusu üretmek yerine, ölümü bir motivasyon aracı olarak görmek psikolojik rahatsızlıklara kapıları kapatır. İnsanın sağlıklı bir hayat sürmesini kolaylaştırır. Kur’an ve hadiste insana ölümü hatırlatarak düşünüp davranışlarına çeki düzen vermesini öğütleyen bir çok örnek bulunmaktadır. Ölüm gerçeğine vurgu yapan ilgili ayet ve hadislerle sufilerin sözleri, insanın sonlu bir varlık olduğunun farkına varmasını sağlamayı amaçlamaktadır. İnsanların sahip oldukları dini inanç ve buna bağlı ebedi yaşama arzusu onları ölüm korkusundan uzaklaştırır. Bu inanç, insandaki kemale ulaşma ve sonsuzluk ihtiyacını tatmin eder. Bunun örnekleri tasavvuf düşüncesinde sık görülür. (M.N. Bardakçı)

Foto: Mads Schmidt Rasmussen / Unsplash

“Ölüm düşüncesi insanı hızlandırıyor.” der İbrahim Tenekeci. Çağımızda çok daha fazla geçerli olan bir söz. İşte, oyunda, eğlencede, ilişkilerde, sosyal medyada, video izlemede, kitap okumada hız peşinde insanoğlu. Demek ki asıl neden ölümden kaçış…

“Ölüm, iki hayatın ortasında durur ve insanı dengede tutar. Ah tabi, insanları bu çılgın düzene çekmek için, ölümü unutturmak gerekir.” sözüyle, kapitalizmin insana ölümsüz olduğu hissini yerleştirmeyi ve uzun emel peşinde koşturmayı amaçladığına işaret eder Faruk Dönmez.

“Fakirlik, hastalık ve ölüm olmasaydı, insanoğlunun kibirden başı eğilmez olurdu.” diyen Hasan Basri, bugünün en başta gelen hastalıklarından olan kibrin çözümüne de işaret etmiş oluyor: Daha çok hastane ve kabir ziyareti…

Dünyanın en büyük şirketi olan Apple’ın kurucusu ve hala milyonlarca insanın kullandığı teknolojik ürünlerin geliştiricisi Steve Jobs’ın ölüm hakkındaki sözleri çok ibret verici: “İş aleminde başarının zirvesine ulaştım. Şu anda hayatımı gözden geçirirken, tüm zenginlik ve şöhretin ölümün karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum. Servetimi birlikte götüremiyorum. Götürebildiğim tek şey sevginin oluşturduğu hatıralarım.”

Aslında bizim için önemli olan, ölüm sonrası değil, ölüm öncesidir. İbn-i Tüfeyl’e göre, insan, öleceğini bilen ancak bilmiyormuş gibi yaşayan tek canlı. O halde ölümle yüzleşen insanların o anki duygu ve düşünceleri hepimiz için çok önemli. O anda yaşananlar elbette ki kişiden kişiye değişir. Ancak ortak nokta, maddi zevklerin bitmesi ve yaşanılan hayat ile ilgili pişmanlıklardır.

Daha önce yayınladığım Son Pişmanlık başlıklı yazımdan bir bölümü buraya almak istiyorum: İngiltere’de bakım hemşiresi olarak çalışan Bronnie Ware, ölmek üzere olan hastaların son zamanlarına şahitlik etmiş ve deneyimlerini “Ölüm Anındaki Beş Büyük Pişmanlık” adlı kitabında yazmış ve bloğunda yer vermiş: Bunlar kısaca; (1) hayallerini gerçekleştirememiş olması, başkalarının beklediği hayatı yaşaması, (2) aşırı çalışması, (3) duygularını yeterince paylaşmamış olması, (4) dostlarıyla daha fazla ilişki kurmaması ve (5) mutluluğu seçmemesi. Bu sonuçlar, maddi şeylerden çok manevi olanlara odaklanmamış olmanın pişmanlıkları. Bu deneyimlerin bir İslam toplumunda kaleme alınması durumunda daha değişik boyutların da görülebileceğini düşünüyorum.

Dostoyevski’nin, “Ne yaparsan yap pişman öleceksin. Belki yaptıklarından, belki de yapmadıklarından.” sözü de bunu destekler.

Sözün özü İmam Gazali’den (ks): “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için diriler birbirlerini yiyorlar.”

Ne yapmalı? Psikologların hep tavsiye ettikleri gibi korku ile yüzleşmek. Çünkü siz kaçtıkça o sizi kovalar. Siz hızlandıkça o da hızlanır. O halde Peygamberimizin (sav) sözüne kulak vermek ve kamil insan olma gayesiyle yaşamayı sürdürmek en doğrusu:

“Ölmeden önce ölünüz.”

Aykut GÜL

İlgili diğer yazılarım

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim