Her Gencin Öncelikli İhtiyacı
Ana dildeki yetersizlik tüm toplumun olduğu kadar gençlerin de önemli bir sorunu. Dilin etkili kullanılamaması; eğitim, iş ve sosyal hayat başta olmak üzere her alanda başarısızlığa yol açıyor. Özellikle sanal dünyanın bu anlamda olumsuz katkısı çok büyük. Gelecekte fark oluşturan gençler, ana dilini çok iyi kullanan, yazılı ve sözlü iletişim becerileri çok yüksek olanlar olacaktır.
Daha önceki pek çok yazımda üniversite öğrencilerine yönelik olarak, diplomanın dışında sahip olmaları gereken bir çok vasıftan bahsetmiştim. Geleneksel veya dijital yollarla iletişim ve etkileşimin giderek arttığı bir çağdayız. Kaliteli içerik üretiminin her geçen gün önemi daha da artacak.
Yabancı dil seviyesi ölçümlerinde, okuma, yazma, konuşma ve dinlediğini anlama düzeyi hep sorgulanır. Millet olarak, yabancı dilde, okuma ve yazmada iyi iken, diğer becerileri maalesef bir türlü geliştiremiyoruz.
Aslında yabancı dilin ötesinde, öncelikle ana dille ilgili bu ölçümlerin yapılması ve yetersiz olan becerilerin geliştirilmesi daha önceliklidir. Ancak ilköğretimden lisans üstü eğitime kadar bu alanda gençlerimizin yetersizliği bir türlü giderilemez. Ana dil hakimiyeti olmayınca etkili iletişim de kurulamaz. Teknik bilgi düzeyiniz ne kadar yüksek olursa olsun, bunu gösteremez, kullanamaz ve dar bir alanda sıkışır kalırsınız.
Ana dil hakimiyeti için gerekli adımları atmada hiç bir zaman geç değildir. Üniversite mezuniyetine kadar her öğrencimizin bu alanda kendini iyi bir seviyeye getirmesi, iş ve sosyal hayatında daha iyi yerlere gelebilmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Dil bilimci olmamakla birlikte akademik hayattaki bazı tecrübelerimi sizlerle paylaşabilirim.
Dil öğrenme süreci, bebeklik ile başlar ve öncelik dinlediğini anlayabilmektedir. Sonra onu taklit etmeye çalışma (konuşma) gelir. Okula başladıktan sonra ise okuma ve yazma ile süreç devam eder. Ancak günlük hayatımızı idame ettirebileceğimiz temel düzeyde dil becerisi, profesyonel hayatta yeterli olmaz. Bu nedenle dil becerisi bir ömür boyu sürekli olarak geliştirilmelidir.
1. Aktif Dinleme
Dinleme, toplam iletişim süresinin yarıya yakınını (%45) oluşturur. Ancak sağlıklı iletişimin olmazsa olmazı olan dinleme, çeşitli nedenlerle, giderek etkinliğini kaybediyor. Dinleme olmayınca anlama olmuyor ve çok fazla “iletişim kazaları” meydana geliyor… Aktif dinleme, etkin dinlemedir. Pür dikkat, konuşmacıya kulak kabartarak, göz teması kurarak ve ona doğru eğilerek, empati duyarak, gerektiğinde onaylayarak, tebessüm ederek veya hayretle dinleyebilmek. Katılıyorsanız haklılığını ifade ederek, soru sorarak, not alarak ve sonunda ne anladığınızı kendi cümlelerinizle ifade ederek. (A.Gül, “Aktif Dinleme Kazandırır”)
“Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek.” der Christopher Morley. Dinlemek, anlamak, fikretmek ve bunu öz bir şekilde karşıya geri beslemek… İyi dinleme olmazsa konuşma anlamını kaybeder.
Dinlemek, en değerli servetiniz olan zamanı ve dikkatinizi birine sarfetmek olduğundan çok değerlidir. Dinlemede, ne söylendiğini duymak kadar nasıl söylendiğini görebilmek de önemli. Dinlemek, bir yerden sonra kulaklara ve göze ihtiyaç duymamak, sadece kalple bağlantıda kalmaktır. İletişim kuvvetlendikçe, ortak değerler, dertler arttıkça kalpler öne çıkar, saatlerce konuşulanları bir kaç saniyeye sıkıştırmak mümkün hale gelir. Çünkü tüm iletişim engelleri ortadan kalkar bu şekilde… Gözlerle dinlemek, bununla sağlanan güven, eğitimde, ticarette, sosyal hayatta yani hayatın her alanında işe yarar. Az emekle çok yol alırsınız. (A.Gül, “Daha İyi Duymak İçin Gözlerinizle Dinleyin”)
“En önemli dinleme organı gözdür. Laf göze anlatılır.” diyen Doğan Cüceloğlu, etkili bir iletişim sırrını ortaya koyar gibidir.
Dinlemek derken, ne dinleyeceğimiz konusunda seçici olmak gerekir… Çünkü dinlemek, boş bir kabı doldurmak gibidir. Onu iyi şeylerle doldurmak sizi de iyi yapar… Dinlemek, odaklanmaktır. Odaklanamamamız ise ilgimizi gereksiz şeylere (ekranlar, internet, sosyal medya vb.) yöneltmemizdendir… Dinlemeyi bilmeyenler, iletişim kuramazlar. Saatlerce bağırarak konuşurlar ancak bu sadece anlaşmazlığın büyümesine ve kavgaya neden olur. (A.Gül, “Sessizliği Dinlemek”)
Okullarda aktif dinleme eğitimi verilmeli. Bunun için de ilgi uyandırma ve odaklanmayı geliştirme yönünde uygulamalar yapılmalı.
Kendi başımıza kaldığımızda, edebi ve hitabet kalitesi yüksek konuşmalar dinlemek de bizi çok geliştirir.
2. Etkili ve Sürekli Okuma
“Okumadan geçen üç günden sonra konuşma tadını kaybeder.” der bir Çin Atasözü. Aslında okullarımızın öğrencilere kazandırmaları gereken bir numaralı alışkanlık okumadır. Pandemide kapanma döneminde, uzaktan eğitim yerine okuma ödevleri verilerek daha iyi bir eğitim sağlanabilirdi.
Üniversiteye yeni başlayan bir öğrenci, şimdiden haftada bir kitap bitirme planı yaparsa, mezuniyetine kadar iki yüz kitap okumuş olur. Bu ise üniversite diplomasının yanına bir kaç değerli diploma daha eklemek anlamına gelir.
Okuma ile daha aktif bir beyin, analitik düşünce, etkili ifade gücü, konuşacak bir şeylere sahip olabilme, güçlü hafıza, odaklanma becerisi, iyi bir kelime hazinesi, sözlü ve yazılı iletişim becerisi, iç huzuru ve daha az stres mümkün olabilmektedir. (Gül, “Okumak ve Akletmek”)
3. Akıcı Konuşma
Günümüzde konuşma o kadar önemli hale geldi ki, hitabet, diksiyon, nefes kontrolü vb eğitimler artık her yerde… Sesli ve görüntülü hazırlanan dijital ürünler, sadece yazmayı değil, bunun ötesinde kulağa ve göze hitap edebilmeyi gerektirmekte… Topluluğa hitap edebilme, toplantı yönetimi, ikna, satış, pazarlama başta olmak üzere ekonominin üçte ikiden fazlasını alan hizmet sektörünün bu yöndeki talepleri her geçen gün artmakta.
Uzun konuşmalar öncesi dudak ve nefes egzersizleri, ilgi yönetimi, empati vb beceriler sizi yukarılara taşıyabilecek önemli vasıflar… ve siz bunları mezun olmadan önce edinmelisiniz.
4. Etkili Yazabilme
Yazmak; özgürleşmek, üretmek, paylaşmak, verirken kazanmak, kendini iyi hissetmek, kendini tanımak, sınırlarını bilmek, iyi iletişim kurmak, disiplinli olmak ve sadeleşmektir. (A.Gül, “100 Medium Makalesi Yazmak Hayatımı Nasıl Değiştirdi?”)
İçerik üretiminin başta gelen unsurudur yazmak. Yazabilmek için ilk şart yazabilecek bir birikime sahip olmaktır. Bilgi dağarcığınızı zenginleştirdiyseniz, sürekli olarak seçilmiş kitapları okuyorsanız, gündemi takip ediyorsanız yazmaya hazırsınız demektir.
Yazarken, kendinizle veya karşınıza aldığınız biriyle konuşuyorsunuz. Bazen dertleşiyor, bazen içinizi döküyor, bazen düşüncelerinizi istişare ediyorsunuz. Bazen yazının başında var olan bir meselenin, yazının sonunda kendiliğinden çözümlendiğini görebiliyorsunuz. Büyük bir daralma hissederek başladığınız bir yazının bitiminde müthiş bir ferahlama hissedebiliyorsunuz. Bazen sadece havanızı değiştirmek için yazıyorsunuz. Bazen gündeme düşen bir olay sizi bunaltıyor, bir şeyler söylemek istiyorsunuz, işte o zaman yazabilmek her şeye değiyor. (A.Gül, “Yazmak Üretmektir”).
Ancak yazabilmek bir sanattır. tekniklerini bilmek ve çok egzersiz yapmak gerekir.
Henry David Thoreau’nun, “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.” sözünü iyi anlamak lazım. Yazmak, hayat tecrübesi gerektirir ve bunun için de konfor alanınızdan çıkmalısınız.
Bu vasıflarla birlikte sosyal ağınızı da geliştirdiğinizde, alacağınız diplomanın üzerine bunları inşa etmeye ve başarı merdivenlerini tırmanmaya hazırsınız demektir.
Ana dile olan hakimiyet, yabancı dillerin öğrenimini ve etkili kullanımını da sağlayacaktır. Yabancı dil öğrenimindeki başarısızlığın temelinde ana dili yeterince bilmemek yatar.
Not: Ayrıca bakınız: “Üniversite Diplomasını Almadan Önce Sahip Olmanız Gereken 9 Beceri”
Aykut GÜL