Gıda Krizi, Tarım Ekonomisinin Artan Önemi ve Türkiye

Tarım sektörü, ekonomisi olduğu kadar stratejik, sosyolojik, milli savunma, çevre, sürdürülebilirlik boyutları da olan karmaşık ve asla ihmale gelmeyen bir sektör.

Aykut Gül
8 min readJan 27, 2021

--

Raphael Rychetsky / Unsplash

Giriş

Özellikle son yüzyılda, bir yandan dünya nüfusu, geçmişte hiç olmadığı kadar artış gösterdi, diğer yandan aşırı tüketimden dolayı kaynaklar hem azaldı hem de tahribata uğradı. Tarım ekonomisi, kaynakların etkin kullanımıyla ilgilenen bir alan olarak bu süreçte her geçen yıl önemini artırdı.

Tarım ekonomisi, sadece bu alanın ekonomik yönüyle ilgili değil. Elbette en düşük maliyetle üretim yapmak veya belirli bir kaynak düzeyi ile en yüksek karı elde edebilmek çok önemli. Ancak bir çok durumda sosyal boyut, ekonomik kaygıların önüne geçebilmekte. Aslında tarım sektörü, ekonomisi olduğu kadar stratejik, sosyolojik, milli savunma, çevre, sürdürülebilirlik boyutları da olan karmaşık ve asla ihmale gelmeyen bir sektör.

Tarımın, diğer sektörlerle sürekli ve ayrıştırılamaz bir bağı bulunur her zaman. Tarım diğer sektörlere, işgücü ve hammadde sağlar, toplumu besler, dış ticarete katkıda bulunur. Dış ticarette, ekonomik yönü kadar stratejik ve siyasi yönü ile de ülke menfaatlerine katkı koyar.

Tarımsal yatırımların yapılabilirliği noktasında fizibilite çalışmaları, değer biçme, bilirkişilik; tarım ekonomisinin sürekli ilgilendiği ve önemi her geçen gün artan alanlar. Tarım hukuku, her hukukçunun derinlemesine bilemediği özel bir uzmanlık alanıdır.

Türkiye’nin Stratejik Konumu

Türkiye… Sadece doğu-batı arasında bir köprü değil, aynı zamanda kuzey-güney istikametinde de önemli bir konumda. Rusya’nın sıcak sulara (Akdeniz) inebileceği yegane kapı… Türkiye’nın merkezinde olduğu bin km’lik bir yarıçapta dünya enerji rezervinin %70'i mevcut. Enerji tüketiminin de önemli bir kısmı yine bu bölgede… Bu durum, enerjinin temini, transferi ve pazarlanması bakımından hayati önemde.

Ülkemiz, sahip olduğu genç nüfusu, tarihi ve kültürel birikimi, İslam ve Türk dünyasındaki etki gücü, tarımsal kaynakları, jeostratejik konumu (üç kıtayı birbirine bağlayan lokasyonu, İpek Yolu’nun üzerinde olması), milli ve yerli savunma sanayii ve güçlü ordusu ile bölgesel ve küresel bir güç olarak her geçen gün temayüz etmekte…

Bu avantajların yanı sıra; zorlu bir coğrafyada yer alması, yüksek savunma giderleri, sürekli dış saldırılara ve teröre maruz kalma riski ülkemizin dezavantajları olarak görülmekle birlikte güçlendirmektedir de.

Jared Diamond’ın, “Tüfek, Mikrop ve Çelik” isimli çok satanlar listesinde yer alan kitabında çokça vurguladığı önemli bir bölge Anadolu… Mezopotamya, bereketli hilalin çıkış noktasında yer alır. Ancak aynı zamanda “Anadolu, kuraklıkla yok olmuş medeniyetlerin mezarlığıdır” (Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu).

Ülkemiz tarım sektörü 2020 yılının ilk 9 ayında %5,3 büyüdü, tarımsal hasıla %20 arttı. Tarım ve gıda ürünleri ihracatı yılın ilk 10 aylık döneminde %5 artarken bitkisel üretimde yedi milyon ton artışla 124 milyon tona ulaştı. Pandemi yılında tarımın bu performansı sergilemiş olması önemli. Tohum konusunda da çok spekülasyonlar yapılıyor. Ancak bu sahada önemli gelişmeler oldu ülkemizde. Türkiye’nin tarlada kullandığı tohumun yüzde 96'sı yerli tohum, 86 ülkeye tohum ihracatı gerçekleştirilmekte, son 17 yılda üretimde 8 kat, ihracatta 10 kat artış söz konusu (Bekir Pakdemirli, Tarım ve Orman Bakanı).

Benjamin Davies / Unsplash

Kuraklık

Bilindiğinin aksine ülkemiz su zengini bir ülke değil… Su fakiri de değiliz. Tam sınırdayız. Yarı kurak iklim özelliği taşıyoruz. Bu yüzden dönemsel olarak gelen kuraklık, bizi belirli ölçülerde etkiliyor. Kuraklık denildiğinde, meteorolojik, hidrolik ve tarımsal gibi farklı kuraklık kavramları var… Kullanılan suyun %70'den fazlası tarımsal üretimde… Bu nedenle en büyük tasarruf fırsatı, başta yüzey sulama yönteminden mümkün olduğu ölçüde vazgeçerek ve basınçlı ve damla sulamayı tercih ederek, tarımda kullanılan suyun azaltılması. Öte yandan israf edilen gıda ürünlerinin üretiminde kullanılan su miktarı da hesaplandığında bir başka boyut ortaya çıkmakta. İsraf edilen bir dilim ekmek veya bir kap pirinç pilavının karşılığının tonlarca su olduğunu bilmek gerekiyor. (Büyüme Riski Olan Küresel Ölçekli Üç Büyük Sorun)

Suudi Arabistan, içme suyunu denizden arıtma yoluyla elde eden bir ülke. Bir litre arıtılmış su elde edebilmek için dört litre petrol kullanmak zorunda kalıyorlar. Arıtma için kullandıkları petrol miktarı, ülke olarak bizim petrol tüketimimizin yarısı… (Su, Suudi Arabistan’a Nereden Geliyor?)

Gıda Bölüşümü ve İsrafı

Üretim-arz ve talep-tüketim çizgisinde, sonuçta dikkate değer olan insanların hangi ürüne ne miktarda ihtiyaç duydukları ve gerçekte ne kadarını elde edip tüketebildikleridir. Çünkü tarım ekonomisi, daha çok üretim cephesine odaklanmakta, hasattan tüketicinin sofrasına kadar devam eden süreçteki kayıplar konusuna göreceli olarak daha az önem atfetmekte. Oysa ki, üretimde yüzde bir nispetinde bir artış için büyük emek sarf edilirken; üretim sonrası hasat başta olmak üzere, nakliyede, depolamada, işlemede, market rafında veya pazar tezgahında ve nihayet tüketicinin buzdolabında, tüketilmeyen sofra artıklarında çok daha büyük oranlarda kayıp ve israf söz konusu.

Dünyada üretilen gıdanın yaklaşık olarak 1/3'ü israf ediliyor. Dünyada açlık çok ciddi boyutlarda. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yanı sıra gelişmiş ülkelerde de aç insan, özellikle de gizli açlık (yetersiz vitamin, protein gibi) çeken insan çok fazla. ABD gibi süper güç olarak bilinen ülkelerdeki evsizler başta olmak üzere önemli bir nüfus gıda, barınma, sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçlarını temin edemiyor.

Full Harvest’ın CEO’su Christine Moseley, “Üretilen besinlerin yüzde 30’undan fazlasının tedarik zincirine bile girmemesi yiyecek israfı konusundaki en önemli detay. Yiyecek israfından bahsederken kullandığımız yüzde 40 oranındaki israfa, tarlalarda bırakılan tarım ürünlerinin yarattığı israf dahil değil.” diyor.

Hanelere giren on ekmekten kabaca bir tanesinin israf edildiği dikkate alındığında, kaybedilen bu ekmeğin, buğday ve un karşılığı kadar üzerine eklenmiş olan diğer katma değerler de heba edilmiş olmakta. Özellikle yaş meyve ve sebzede bu kayıplar çok daha fazla (üretimin yarıya yakını soframıza gelmeden israf ediliyor)… Sonuç olarak, doldurmaya çalıştığımız kabın içine konulan kadar, kayıp-kaçağa neden olan deliklerin de kapatılması önemlidir ve hatta daha önceliklidir. Üretim ekonomisi kadar tüketim ekonomisine de odaklanılmalı, durum tespitinin ötesinde, tarlada kalan üründen tüketicinin çatalındaki lokmaya kadar sonuç alıcı eylem planları uygulamaya konulmalıdır.

Bugün tüm dünyada, üretilen gıda herkes için yeterli aslında. Gıda arzı sorunu değil, gıda bölüşümü sorunu var. Gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasında müthiş bir paylaşım adaletsizliği var. Bir kafede içilen bir bardak kahvenin değerinin sadece yirmide biri kahve çekirdeğini üretenin cebine girebilmekte.

Bir Amerikalının gıda, su, enerji başta olmak üzere genel tüketimi, bir Afrikalının onlarca kat üzerinde… Afrika’nın mevcut sömürge düzenin bu şekilde sürdürülmesi, Batı’nın en büyük amacı. Emperyalist gelişmiş ülkeler, bağımsız gibi görünen bu ülkeleri, çok uluslu şirketleri, paralı askerleri veya uluslararası finans kuruluşları vasıtasıyla kontrol altında tutmaya ve her türlü kaynaklarını kendi ülkelerine aktarmaya devam etmekteler. Son yıllarda Türkiye’nin Afrika’ya artan ilgisi, yardımları ve yenilenen kardeşlik bağları; tüm bu ülke ve uluslararası kuruluşları rahatsız etmekte.

Bununla birlikte, medya, sosyal medya ve sanal ağlar üzerinden yürüttükleri çok başarılı algı yönetimi ile insan haklarını, demokratik değerleri vb çok iyi gözettikleri izlenimini vermekteler. Gerçek ötesi olarak tabir edilen post-truth yaklaşımlarla hakikat, gerçek, yalan, manipülasyon vb birbirine girmekte.

Dünyanın en zengin 82 kişisinin, dünya nüfusunun yarısının servetine sahip olduğu bir dünyada, “Ekmeğini çalıyorlar. Sonra ondan bir parça veriyorlar. Sonra sana cömertliklerinden dolayı teşekkür etmeni emrediyorlar…” diyen Gassan Kenafani’nin tespiti ne kadar da yerinde…

Tarımda Yaşanan Güncel Sorunlar

Gıdada yaşanan sorunların başta geleni yaş meyve ve sebze fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar. Bu dalgalanmalar, bir yandan üretici gelirlerini, diğer yandan tüketicinin alım gücünü çok fazla etkilemekte, enflasyonun önemli bir nedeni olabilmekte. Yaş meyve ve sebzenin belirli üretim dönemlerinin olması, hassas depolama, iklimlendirme ihtiyacı, nakliye ve taşımadaki hassasiyeti, düşük raf ömrü vb nedenler, üretim sonrası arz miktarının kontrol edilmesini güçleştirmekte. Büyük oranda ihtiyaca bağlı olarak şekillenmesi gereken talep cephesinden çok arzın fiyat oluşumunda etkili olduğu düşünüldüğünde; hava şartlarının ve hasat sonrası pazarlama sisteminin etkinliğinin fiyat üzerinde en önemli etkiye sahip olduğu görülebilir. Daha çok mağdur olduğu görülen üretici ve tüketici, çok fazla sayıda olduklarından ve geniş bir coğrafyaya dağıldıklarından birlikte hareket edememekte. Ancak pazarlama sisteminde yer alan göreceli olarak az sayıdaki aracı, daha kolay organize olabilmekte ve kendi gelirlerini artırıcı yönde güç birliği oluşturabilmektedir.

Küçümsenen tarımsal faaliyetler ve bunun sonucu olarak tarımın terk edilmesi, özellikle gençlerin kent hayatını tercih etmesi, bu sektörün geleceği açısından ciddi bir tehdit. Koronavirüs pandemisi ile tarımın önemi yeniden anlaşıldı, itibarı iade edildi. Bugün gençlerin tekrar kırsala dönebilmesini teminde, yeni teşviklerin verilmesi için mükemmel bir zaman. Bununla birlikte kırsal alt yapının iyileştirilmesi, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kent merkezi dışındaki yerleşim yerlerinin daha yaşanabilir hale getirilmesi gerekiyor. Kente göç eden bir çok insanın, aslında baba ocağından, kırsaldan ayrılmak istemediği ancak çocuklarının geleceği (eğitim, iş, daha iyi yaşam vb) açısından bunu yapmak durumunda kaldığı bilinen bir gerçek.

Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı engellenemeyen bir başka önemli sorun. Son on yılda, ülkemizde tarımsal arazi miktarı 24,4 milyon ha’dan 23,1 milyon ha’a geriledi. Toplulaştırma ve mevzuttaki düzenlemelere rağmen küçük ve dağınık işletmeler sorunu devam etmekte.

İthal girdi fiyatlarının yüksek olması tarımsal üretim maliyetlerine yansımakta ve üretici karını aşağı çekmekte.

Tarım İşletmelerinin Örgütlenmesi, Gerekliliği, Sağlayacağı Yararlar

Tüm bu sorunların çözümünün görünen en önemli adresi “örgütlenme”. Gönüllü gerçekleşemeyen örgütlenme, devlet tarafından eğitim, teşvik ve zorunluluklar şeklinde hayata geçirilmeli. Bunun için yoğun bir eğitim seferberliğinin yanı sıra tarımsal desteklemelerin ve bir kısım denetlemelerin üretici örgütlerince yapılması yönünde geliştirilecek politikalar, örgütlenmeye büyük katkı sağlayacaktır.

Tarımın sosyal ve ekonomik boyutu birlikte değerlendirilmeli ve politikalar buna göre geliştirilmeli. Tarım işletmelerinin büyük çoğunluğu küçük aile işletmeleridir. Ölçek ekonomisini gerekçe gösterip bunları tasfiye etmeye çalışmak doğru değil. Bunlar korunarak, ölçek ekonomisinin öncelikli olarak gerektiği alanlarda büyük işletme yapıları da teşvik edilmeli.

Tarımsal Üretim: İşletmeler ve Ortamlar

Hindistan’da “Sıfır Bütçeli Doğal Tarım” (Zero Budget Natural Farming) hareketi bir yanda, yüksek teknoloji ve yoğun girdi kullanan devasa ölçekte işletmeler diğer yanda. Bunların her ikisine de ihtiyaç var.

Üretimde Bazı Yaklaşımlar

Organik tarım önemli ancak iyi tarım daha mı fazla tercih edilmeli? Topraksız tarım, dikey tarım, kentsel tarım, hobi bahçeleri… Tüm bunlar arasında dengenin bulunması esas olmalı. İhtiyaca göre bu çeşitlilik zenginliktir ve gerekliliktir. Toros Dağ Köylerinde organik tarım veya iyi tarım yapan bir işletme, dışardan herhangi bir girdi kullanmaksızın, kendi kapalı döngüsü içinde, o doğal çevreyi koruyarak aile geçimini sağlayabilir. Bunun ötesinde kırsal turizm ile de bu yörelerin geliri artırılabilir. Bunun yanı sıra bir başka bölgede, on binlerce büyükbaş hayvana sahip bir süt sığırcılığı entegre tesisi de olabilir. Birinde sosyal yön ve çevre boyutu öne çıkarken, diğerinde ekonomik yön ve dış ticaret daha çok öncelenmiştir.

Sonuç

Küresel ısınma, kuraklık, çoraklaşma, erozyon, çevre felaketleri, buzulların erimesi, temiz suya erişimin giderek güçleşmesi, ormanların katledilmesi gibi doğal kaynaklar ve çevre ile ilgili olan sorunlar her geçen gün daha tehditkar hale geliyor.

Sosyoekonomik açıdan ise adaletsiz gelir dağılımı, gıdanın bölüşümünden kaynaklanan nedenlerle yetersizliği, tarımın terk edilmesi, gerçek anlamda üretimin en aza inmesi, aşırı tüketim, israf, küreselleşme-yerelleşme süreçleri, dijitalleşme, yapay zeka, 5G, Starlink, küresel sistemde değişim beklentileri, sağlıkla ilgili endişeler ve buna benzer sorunlar, toplumsal huzursuzlukları artırmakta, yeni kavimler göçü, yeni bir dünya savaşı ve bunlara dair senaryo ve algı operasyonları giderek artmakta.

Bu süreçler, ülkemizi çok daha fazla etkilemekte, her yeni güne çok da öngörülemeyen yeni olaylarla uyanmaktayız. Bulunduğumuz coğrafyanın gereği olarak bunlar artarak devam edecektir. Ülke olarak başta gıda olmak üzere, milli savunma alanlarında kendimize yeterli hale gelmemiz; milli eğitim ve dijitalleşme konularında reformlar yapmak zorundayız. Dijital alanda, en azında kritik önemdeki sahalarda (milli internet, milli işletim sistemi, yerli sosyal ağlar vb), kendimize yeterli hale gelebilmeliyiz.

Kısa ve orta vadede açlık ve susuzluk, dünyanın en önemli meseleleri olacak. Kaynaklar daha da kıtlaşacak, yönetimi her zamankinden daha çok öne çıkacak. Bu durumda, tarım ekonomisi; gerek tarım sektörü ve kırsal toplum açısından, gerekse kamu politikaları ve tarım ekonomisi eğitiminin revizyonu (kırsal kalkınma, tarım ticareti, doğal kaynaklar ekonomisi vb yeni bölümlerin oluşumu başta olmak üzere) açısından öncelikle ele alınmalıdır.

Aykut GÜL

Dünya Gazetesi Köşe Yazılarım | Youtube | Twitter | Medium | Tüm Medium Yazılarım | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Yazılarım Hakkında

İlgili Diğer Yazılarım:

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim