Ekonomik Sorunlar, Tüketim Kültürü ve Değerlerimiz

İnsan vazgeçtiklerinin efendisi, talep ettiklerinin kölesidir. — Ataullah İskenderi

Aykut Gül
5 min readDec 14, 2020

--

Kadim kültürümüzde “iktisatlı olmak”; tasarruf etmek, savurmamak anlamında kullanılır. Bugün ise Amerikan kültürünün toplumumuzu etkilemesi sonucu sürekli tüketim vurgusu yapılmakta, tüketim bir kurtuluş reçetesi olarak sunulmakta ve tüketim neredeyse bir vatanperverlik şeklinde anlatılmaktadır. Bunda sosyal medyanın da artan bir etkisinin olduğu bilinen bir gerçek. Geçmişte de ekonomik krizlerin aşılmasında hep tüketim teşvik edilmiş ve sanki bununla bir ibadet algısı bile oluşturulmaya çalışılmıştır.

Aslında şu şekilde bir ayırıma ihtiyaç var. İhtiyacın yoksa alma. Esas olan ihtiyaç. Ekonomi derslerinde anlatıldığının aksine insan ihtiyaçları sonsuz değildir. İnsanın istek ve arzularıdır sınırsız olan. Buna karşılık kıt olan ve giderek daha da kıt hale gelen ise kaynaklardır…

Üretim ekonomisi önemli bir konu. Ancak bugün tüketim ekonomisi daha öncelikli bir hale geldi. Daha fazlasını üretmek, daha fazla kaynak tüketmek demek. Ne kadar başarılı bir kaynak kullanım ekonomisi uygularsan uygula, sonunda daha fazla üretmek için daha fazla girdi kullanmak ve daha fazla doğal dengeyi bozmak durumundasın. Daha az tüketmek ise kaynak tasarrufu anlamına gelir. Tüketimin yavaşlaması ise kapitalist sistemin çökmesidir.

Klasik iktisatta insanla ilgili varsayımların bir çoğu sorunludur. İnsanın rasyonel bir varlık olduğu kabul edilir ve güncel hayatta yaşanan bir çok olay bu yüzden açıklanamaz. İhtiyaçtan talebe ve oradan ne üretileceğine kadar giden süreç bugün tersine dönmüş, üretilen mala suni bir istek uyandırılmış ve bunun piyasası oluşturulmuştur. Reklamlarla önceliklerimiz yönlendirilmiş, ihtiyaçlarımıza şirketler karar verir hale gelmiştir. Alışverişi bitirip market kasasına geldiğinizde genellikle bazı promosyonlu ürünler size teklif edilir ve ihtiyacınız olmadığı halde fiyatı cazip geldiği için alırsınız. Aslında ihtiyacınız olmayan şey sizin için bedeli en çok olandır.

Foto: Chitto Cancio / Unsplash

Satın alma seni bir şekilde rahatlatıyor ve kendini frenleyemiyorsan tasadduk etmek için al. Bu israf değildir. Bilhassa hayırdır ve inancımızda teşvik edilir. Ancak yeni kuşaklar giderek daha bencil ve maddiyatçı yetiştikleri için bunu yapmak onlara aptallık olarak geliyor.

İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, fazla öfke, fazla neşe, fazla nefret ve hatta fazla iyi niyet. Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir. — Anonim

Bugün yabancı kaynaklı bir kahvenin bardağına 8-10 TL öderken hiç hesap yapmayan insanımız, bir satıcıdan meyve alırken sıkı bir pazarlık yapıyor. Oysa ki bu alışverişle bir bardak kahve yerine, tüm ailenin vitamin ihtiyacı karşılanabilir. Pazarlıkla cebimizde kalan bir kaç kuruş, o satıcı ve ailesi için aslında ne kadar önemli.

Bir gece eğlencesine bir kaç bin TL harcayabilen, bir kısmını tabaklarda bırakıp israf eden, son bir güç gösterisi olarak çıkışta yüklü bir bahşişi esirgemeyenler; bir kaç kuruş kar derdinde olan meyve satıcısı karşısında aslan kesilmekte, kendini pazarlık ustası olarak görmekte ve eve muzaffer bir kumandan gibi gidebilmekte.

Foto: Mika / Unsplash

Kültürümüzün önemli bir parçası olan nimete değer verme, tabağındakileri sünnetleme alışkanlığı, yerini “görmemiş konumuna düşmemek” için tabakta mutlaka bir miktar yiyecek bırakmaya bıraktı. Tabakta kalan bir tek pirinç veya bulgur tanesi, ekonomik değerinden çok “nimete verilen değer” ile alakalıdır aslında. Bunun yanı sıra her tabakta kalan bir tek tahıl tanesi, yılın sonunda nüfusumuzla çarpıldığında yüzbinleri doyurabilecek hacme ulaşmakta…

Halen kullanmakta olduğumuz bir akıllı telefonu, her işimizi görebilmesine rağmen, yenisi ile değiştirmek ve hatta bunun için borçlanmak, ekonomimizin gelişmesine hiç bir katkı sağlamaz. İthal telefon hacmi giderek büyüyor. İthal edilen bir elektronik cihaz karşılığında kaç ton domates ihraç etmemiz gerektiğinden dem vurarak ülkemizin tarımsal üretimini küçümseyenler en fazla bu cihazları tüketenlerdir.

Ben yoksul değilim. Pahalı hayat seçen insanlar yoksulluk çeker. — Jose Mujica, Uruguay Devlet Başkanı

Önemli olan üretimi artırmak; yerli ve küçük üreticiyi desteklemek için gerekirse fazlasını satın almak ve dostlarla paylaşmak, ihtiyaç sahiplerine vermek. Bu şekilde hem sosyal adalet sağlanır, hem iç huzur elde edilir ve hem de tüketim amaçlı ithalat hacmi daralır.

Demek ki ayırım noktası, sadece helalinden kazanmak değil aynı zamanda harcarken de sorumluluk sahibi olmaktır. Kapitalist zihniyetten ayrılmamız gereken en önemli nokta burası. Gerçekten ABD’de zengin bir kimsenin yaptığı savurganlığı hiç kimse kınamaz. Onun hakkı olarak görülür. O nedenle de o gücü elde edebilmek için yıkıcı bir hırsla savaşırlar.

Bizde ise alın teri ile kazanmak, kazandığını da savurmamak esastır. Eldeki servette yoksulun da hakkı vardır. Bunu gözetmediğimizde sadece manen sorumlu olmayız. Yaşadığımız hayatta da bir şekilde elimizdeki servette başkalarının gözü kalır ve bereketini göremeyiz. Dünya hayatında da huzurlu yaşayabilmek, fakirin hakkını gözetmeye, sosyal adaleti sağlamaya bağlıdır.

Dünyanın en zengin 80–100 insanının, dünya nüfusunun yarısının serveti kadar servete sahip olduğu bilinen istatistiklerden. Yaklaşık bir milyar aç insana karşılık bir o kadar da obez insanının var olduğu çarpık bir dünya. Kozmetik ürünlere yapılan harcama, dünyadaki açlığı ortadan kaldırabilecek boyutta.

Ancak gelişmiş (!) olduğu söylenen ülkeler o kadar iyi algı yönetiyorlar ki, az gelişmiş ülkelerin tüm kaynaklarını sömürmelerine karşılık yaptıkları çok küçük yardımlar ile göz boyayabiliyorlar. Post-truth (gerçek ötesi) bir çağda, yalan ile gerçek, doğru ile yanlış istenildiği gibi manipüle edilerek dijitalleşmiş beyinlere enjekte edilmekte…

Ekmeğini çalıyorlar. Sonra ondan bir parça veriyorlar. Sonra sana cömertliklerinden dolayı teşekkür etmeni emrediyorlar… — Gassan Kenafani

Pandemi nedeni ile işini kaybeden veya maaşını alamayan ve evde kalmak zorunda olan milyonlarca insanımız var. Bunlar için bir şeyler yapabilme çabasında olmalıyız. Hiç kimse imkanının olmadığını söylemesin. Tüm mesele diğergam olmak ve bu insanlara dokunabilme derdini taşımak. Ne kadar verdiğimizin önemi yok. Önemli olan çaba. Verdiğimizin toplam servetimiz ve gelirimizdeki payıdır önemli olan. Yani yaptığımız fedakarlık boyutunda karşılık buluruz. Bir asgari ücretlinin verdiği bir 100 TL, bir fabrikatörün bir kaç bin TL’sinden daha değerli olabilir. Burada mihenk noktası, az ya da çok olması değil; niyet, zamanlama, gizlilik ve hemen olmasıdır.

Tecrübeler göstermiştir ki, fakir, zengine göre çoğu zaman daha gani gönüllüdür. Göreceli olarak daha fazla verir ve paylaşmaktan zevk alır. Kapitalist anlayışla gelen zenginlik ise giderek bencilliği, cimriliği ve her an servetini kaybedeceği endişesini beraberinde getirir.

O halde, covid-19 salgını, kuraklık ve dış kaynaklı operasyonlar nedeniyle geçirmekte olduğumuz bu zor günleri daha az zararla atlatabilmek ve yeni döneme güçlenerek çıkabilmek için kendi değerlerimize dönmeli, iktisadi sistemimizde köklü değişiklikler yapmalı, dayanışma ruhumuzu güçlendirmeli ve daha sıkı kenetlenmeliyiz.

Dünyada açlık çeken tek bir çocuk bile olduğu müddetçe, her türlü servet çalıntıdır. — Nakamura Fuminori

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim