Eğitim Seferberliğine Hazır mıyız?

Tespitler ve Öneriler Işığında Bir Değerlendirme

Aykut Gül
4 min readOct 20, 2020

Toplum olarak gündemimizdeki eğitim sistemine ilişkin kaygılar, eğitim- öğretim seferberliği çağrısı ile Cumhurbaşkanlığımızın da gündemindeki yerini aldı.

Bu yazı eğitim bilimleri konusunda bir model öneren veya MEB ve/veya YÖK’e yönelik hazırlanmış teknik bir yazı değildir. Daha çok sivil toplum, aileler, bu konuda derdi olanlar ve değerlerimizin korunmasını önemseyenler açısından kaleme alınmış satırlardır.

Tespitlerim

  • Yıllarca, sürekli bilgi yüklemesi yapılmasının eğitim olduğu düşündük. Oysa eğitim, olumlu yönde davranış değişiklilerinin gerçekleştirmesini de gerektirir. Bu ise okul çağı öncesinde ailede başlamalıdır. Belki de bu yıl eğitim-öğretim müfredatını uygulamayıp aile okulları oluşturmalıydık. ABD’de var olan ve bugün daha da yaygınlaşan bu uygulama bize de uyarlanabilirdi.
  • “Bana göre bireyi inşa eden beş etken vardır. İlki annedir, bir çocuğun varlık boyutlarını inşa eder. İkincisi baba, üçüncüsü mektep, medrese ve kültür, dördüncüsü uygarlık ve beşincisi zamanın ruhudur.” der Ali Şeriati. Bu nedenle eğitim, sadece dersliklerle sınırlı olmamalı, beşikten mezara kadar devam etmelidir (popüler tabirle “Hayat Boyu Öğrenim”).
  • Pandemi döneminde mecburiyetten kaynaklanan ve normal zamanlarda örgün eğitime destek amaçlı olması gereken uzaktan eğitime gereğinden fazla anlam yükledik. Uzaktan eğitim değil ancak uzaktan öğretim olabilir. Bizim ise asıl sorunumuz öğretememek değil eğitememektir.
  • 15–20 yıl önce sayı hesabı yapmaksızın her bir ferdi çok değerli görüp onun her türlü eğitimi ile ilgilenen sivil toplum kuruluşlarımız şimdi daha çok niceliğe ve görsel paylaşımlara önem verir oldular. Samimiyetin yerini başka ikbal beklentileri aldı.
  • Dar mekanlarda ve kıt kaynaklarla yapılan, ancak gençlere ulaşılabilen koçlukların yerini, bugün büyük salon toplantıları aldı. Kaç kişinin kalbinin kazanıldığından çok, kaç kişi ile toplantıların yapıldığı, faaliyet sayıları ve gösterişli afişler değerlendirme kriterleri oldu.
  • Günümüzde çocukların ve gençlerin bilgiye değil ilgiye ihtiyaçları var. Bilgi artık her yerde. Ancak ilgi yok denecek kadar az. O nedenle çocuklar ve gençler o ilgiliyi, yönlendirilmeyi ve yaşam koçluğunu, sosyal medyanın ve internetin bazı karanlık çıkmazlarında arayabiliyorlar. Sosyal medyanın olumsuz bu yönüne yabancı olan aileler ve eğitimciler ise gelinen noktayı fark ettiklerinde iş işten geçmiş oluyor ve sadece şaşkınlık içinde kalıyorlar.
  • Kamu ve STK temsilcilerinin katılımı ile ülke çapında oluşturulan Eğitime Destek Platformu, iyi niyetle yola çıkılmasına ve sınırlı da olsa bazı konularda ilerleme sağlanmasına rağmen, sahip olunan kapasite ve imkanlar dikkate alındığında beklentilere yeterince cevap veremedi.
  • Yüksek öğretim kurumlarımıza devam eden gençlerimizin yeterli liyakati kazanmaları son derece önemli. Bu liyakatin ilk unsuru, temel değerlerimize sahip olmak, ülkesini sevmek ve aile değerlerini benimsemektir. “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece bilgi ile donatmak, topluma bir bela kazandırmaktır.” (Franklin D. Roosevelt). Mesleki yeterlilik, onunla birlikte, gerekli şuur kazandırıldıktan sonra daha kolaylıkla verilebilecektir. Unutmayalım ki, Hitler’in komutanları, mühendisleri ve bilim adamları kendi alanlarında dünyanın en iyileriydiler. Ancak tarihin en büyük katliamlarını ve soykırımını onlar yaptılar. Bu nedenle önce temel değerler kazandırılmalıdır. Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, “Yapmamız gereken kendi medeniyet birikimimize uygun nesiller yetiştirmektir”.

Önerilerim

  • Sue Palmer, “Çocukların ilk yedi yılını gerçek kılın. Gerçek mekan, gerçek çocuk parkı, gerçek oyun” der. Okul öncesi mümkün olduğunca az teknoloji. Aileler bu yönde eğitilmeli.
  • Gerekli şartlar sağlanır sağlanmaz yüz yüze eğitime geçilmelidir. Aksi halde çocuklarımız ve gençlerimiz giderek obez, eğitimsiz, uyuşuk, bencil ve asosyal bireyler haline dönüşecektir. Ne yazık ki bu dönemde çocuklarımızı internet fenomenleri ile baş başa bıraktık. Bu da pandemi döneminin eğitim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini bir kat daha artırmış görünüyor.
  • Eğitime Destek Platformlarının il temsilciliklerinin daha işlevsel hale gelebilmesi için önerilerim: (1) Platformun mutlaka bir sekreteryası olmalıdır. Meselelerin ortaya konulabilmesi, verilerin raporlara dönüştürülebilmesi, alınan kararların hayata geçirilebilmesi ve takibi için güçlü bir sekreterya oluşturulmalıdır. (2) Bölgesel ve yerleşim birimleri bazında yıllık eylem planları yapılmalı ve etkin bir şekilde izlenmelidir.
  • Üniversite eğitimi dersliklerin dışına taşmalıdır. Belirli bir etiket (diploma vb) vermek yerine esnek ders seçme imkanları ile yeterlikler öne çıkmalıdır. Danışmanlık sistemi güçlendirilmelidir. Az sayıda öğrenciye mentörlük yapacak öğretim elemanlarının asli görevi bu olmalıdır.
  • Üniversitelerde yıllardır oturtulmaya çalışılan Bologna Süreci ve buna bağlı olarak oluşturulan AKTS sistemi işlememektedir. Bu konuda gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır.
  • Ülkemizde iki yüz bin civarında yabancı öğrenci yüksek öğrenim kurumlarımızda bulunmaktadır. Eğitimlerini tamamlayıp ülkelerine dönmelerinden sonra etkili konumlarda olması muhtemel olan bu kişilerin, ülkemizin birer gönül elçisi olabilecekleri şekilde STK’larımızın onlarla gerek ülkemizde iken ve gerekse ülkelerine döndükten sonra etkileşimde olmaları son derece önemlidir. Pandemi döneminde onları daha fazla ihmal ettik.

Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir. — Albert Einstein

Aykut GÜL

Konu ile ilgili diğer yazılarım

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim