Bireysel ve Toplumsal Dönüşüm Fırsatı

Pandemi öncesi yaşantımızı neredeyse unutmaya başladık. Yeni durumu yaşam tarzı haline getiriyoruz. Haz ve hız peşinde koşan, sıkıldığında ihtiyacı olmayan lüks alışverişler yapan, odaklanma sorunu yaşayan ve dijital esarete boyun eğmiş toplum fertleri, pandemi ile bir kısım özlerine geri dönerken, önemli bir kesim de şikâyet, isyan ve depresyon içinde çırpınır durumdadır.

Aykut Gül
4 min readMay 27, 2020

Ülkemizde pandemi nedeniyle ölüm vakası görülmesinin üzerinden yaklaşık olarak iki ay geçti. Pandemide, Ramazan ayını ve bayramı geçirdik… Gerçekten alışılmışın çok ötesinde farklı geçti. Buruk, hüzünlü, bol düşünceli ve çok derin…

Dervişin birine; ‘’Yoksulluk kaç gün sürer?’’ diye sorduklarında, “Kırk gün” diye cevap vermiş. “Peki” demişler, “kırk gün sonunda ne olur? Yoksulluk biter mi?”. Derviş gayet sakin cevap vermiş: “Hayır alışırsınız”.

İnsanoğlu, uyum yeteneği çok yüksek olan bir varlık. Yeni şartlara çabuk alıştık. O kadar ki, işi eve taşıyanlar, uzaktan iş yapanlar buna gereğinden fazla alıştı. Pandemi sonrası da böyle devam etsek ne iyi olur, diyenlerimiz var.

Pandeminin başında isyan ve şikâyetler çok oldu. İnsanoğlu değişime karşı hep tepkili olmuştur. Özellikle de belirsizlikler barındırıyorsa… İnsanın kendi kontrolünde olan olaylar olduğu gibi asla kontrol edemediği geniş bir olaylar silsilesi vardır hayatta her zaman. Kontrolümüz dışındaki olaylarda aslında teslimiyet en iyi yoldur. Çünkü bir olayın hayır ya da şer mi olduğunu öncesinde kestiremeyiz. Teslim olamama, kabullenememe durumunda ise birçok psikolojik rahatsızlıklar baş gösterir. Aşağıdaki hikâye bunu çok güzel özetler aslında:

Yaşlı bir köylünün tarlasını basan yaban at sürüsü, her şeyi yıkıp, büyük bir zarara neden olmuş. Komşuları “bu çok kötü bir durum” demişler. Köylü ise “belli olmaz” diye cevap vermiş. Ertesi gün köylünün delikanlı oğlu yaban atlarından birini yakalayıp eyerlemiş ve üzerine binmiş. Komşular “bu çok iyi bir durum” demişler. Köylü yine “belli olmaz” diye cevap vermiş. Birkaç gün sonra köylünün oğlu attan düşüp bacağını kırmış. Komşular bu defa “kötü bir durum” demişler ve yaşlı köylü yine “belli olmaz” cevabını vermiş. Bu sırada savaş çıkmış ve köye gelen yetkililer delikanlılık çağına gelmiş bütün erkekleri askere almak için götürmüşler. Köylünün oğlunun bacağı kırık olduğu için sadece o askere alınmamış…

Aslında futbol maçının doksan dakika olması gibi hayatta son nefesimize kadar başımıza gelen olayların bizim için hayır mı yoksa şer mi olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Bu noktada, olan olayları soğukkanlı karşılamak, “olanda hayır vardır” diye temenni etmek, yeni duruma uyum sağlayarak en iyisi için mücadeleye devam etmek en doğrusu…

Pandemi öncesi yaşantımızı neredeyse unutmaya başladık. Yeni durumu yaşam tarzı haline getiriyoruz. Haz ve hız peşinde koşan, sıkıldığında ihtiyacı olmayan lüks alışverişler yapan, odaklanma sorunu yaşayan ve dijital esarete boyun eğmiş toplum fertleri, pandemi ile bir kısım özlerine geri dönerken, önemli bir kesim de şikâyet, isyan ve depresyon içinde çırpınır durumdadır. Pandemide, özgürlüklerin kısıtlanması en büyük sorun oldu. Bazı ailelerde, aile bağları hiç olmadığı kadar güçlenirken, bazılarında ise taciz, şiddet ve kavga boyutlarına geldi maalesef… Bu dönemde ülkemizde sağlık sektörünün ne kadar güçlü olduğunu daha iyi anladık ve batı ile kendimizi kıyaslayarak uzun zamandır üzerimizden atamadığımız aşağılık kompleksinden bir nebze de olsa kurtulduk.

Tarımı yeniden keşfettik. Marketteki meyve-sebze reyonundan balkonda yetiştirmeye çalıştığımız domates-bibere kadar, evimize neredeyse aylarca yetecek kadar gıda depolama çabasına kadar birçok açıdan az ya da çok hissettik tarımın anlamını… Başlangıçta aç kalma endişe ve paniği, sonrasında ise eğlence mahiyetinde bahçe ve balkonlarda üretim yapmanın keyfi… Ülkemizde fazla yaşanmadı çok şükür ancak batı ülkelerinde boşalan raflar sosyal karışıklıkların ne kadar yakın olabileceğini gösterdi. Hep saman ve tohum ithalatı söylemleri ile alçaltılmaya çalışılan tarım altyapımızın aslında hiç de o kadar kötü olmadığını gördük. Bu süreçte market rafları bir kaç gün boşalmış olsaydı baraj patlayabilir ve gıda yağmasının önü alınamayabilirdi.

Foto: Pontus Wellgraf / Unsplash

Pandemi dönemi bireyler ve toplumlar için hem fırsatları ve hem de tehditleri içinde barındırıyor. Öncelikle bireysel açıdan konuya yaklaşalım. Zorunlu olarak eve kapanmak… Birçoğumuz isyan ediyor, aşırı geriliyor ve hatta öfke patlaması yaşıyoruz. Bu şekilde kendimize ve aynı çatı altında yaşadığımız sevdiklerimize zarar veriyoruz. Bir kısmımız ise sakin bir şekilde karşılamaya çalışarak, sabır, şükür ve tefekkür tavsiye ederek bu dönemi iç âleme bir yolculuk fırsatı olarak görüyor. İlk seçenekte, isyan ile özgürlüğü elde edemediğimiz gibi psikolojimizi de bozuyoruz. Burada önemli olan mevcut şartları kabullenmek, sınırlı imkânlarla en iyi neyi yapabileceğimize odaklanmak. Bunu yapabilenler, pandemi dönemi sonrasına, dinlenmiş, dingin, yeni hedefleri belirlemiş, yeni değerleri özümsemiş bir şekilde hazır olacaklar. Bireysel anlamda özellikle gençler için şu önerilerde bulunmak istiyorum:

· Hayat anlamını kavrayın; kişisel vizyon, misyon ve amaçlarınızı bir an önce belirleyin,

· Öğrenmeyi öğrenin,

· Uyum yeteneğinizi artırın,

· Dillerinizi geliştirin (gönül dili, ana dil, hitabet, yabancı dil ve programlama dili),

· Dijital verimliliğe geçin (hayatı seyretmeyin, hayatı yaşayın),

· Sadeleşin (zihinsel, dijital, sosyal, maddi ve manevi…).

Aynı şekilde gerekli dersleri alan, bu dönemde stratejik planlarını revize eden, önceliklerini iyi belirleyen ülkeler de pandemi sonrasında çok hızlı sıçrama yapabilirler. Ülkemiz, bu potansiyele sahip ülkelerin başında gelmektedir. Eğer ülkemiz sahip olduğu jeostratejik avantajı iyi değerlendirerek, özellikle tarım başta olmak üzere sağlık, savunma sanayi ve turizm açısından önemli bir konuma gelebilir. Burada kısa vadeli, acil ve önemli olanların belirlenmesi ve hızlıca uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Bunları kısaca şu başlıklar halinde ifade edebilirim:

· Stratejik tarım ürünlerinde tam yeterliliğin sağlanması,

· Dijital dönüşümün sağlanması (milli internet, milli işletim sistemi, milli yazılım, kod eğitimi seferberliği),

· Aile kurumunun güçlendirilmesi,

· Değerlerimize uygun yeni bir ekonomik modelin inşası.

Sonraki yazılarımda bu konuları detaylandırmak ümidi ve pandeminin bir an önce sona ermesi, bu süreçten en az zararla ve olgunlaşarak çıkmamız dileğiyle…

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim