Doğrular-Yanlışlar ve Algılar

Yanlış bilinen doğrular, doğru bilinen yanlışlar veya yanlış anlam yüklemeler…

Aykut Gül
4 min readOct 31, 2021

Özellikle dini bağlamı olan bazı söz ve inanışlar, bazı nedenlerle özünden ve gerçek kastından uzaklaşmıştır. Samimiyet sorunu, nefsin oyunları, dijitalleşme ile her an her yerde karşımıza çıkan hakikat ötesi, sosyal medya yalanları ve dine karşı yapılan algı faaliyetleri bu nedenlerin başında gelir. Bu yazıda, çok yaygın karşılaştığımız bir kaç örneğe yer vereceğiz:

- “Bir lokma bir hırka”

Tasavvufi düşüncede yer alan önemli bir prensip. Bugün, özellikle de sosyal medyada, çoğu zaman kasıtlı olarak yanlış yorumlanmakta; fakirliğin, geri kalmışlığın ve tembelliğin bir nedeni gibi gösterilmeye çalışılmakta. Oysa ki, bu felsefe, çok çalışmayı, çok kazanmayı, güçlü bireyler olmayı kötüleyen bir yaklaşıma asla sahip değildir. Sadece tüketim ve kalbe mal sevgisinin konmaması açısından tavsiye edilir.

Tasavvuf erbabı, herkesten çok çalışır, elde ettiklerinin kendine yeterli olacak (bir lokma, bir hırka) kadarını tüketir. Dış görünüşte dünya meşgalesi, içeride ise sakinlik, sadelik ve hiçlik yer bulur… Alan el olma değil veren el olma gayretindedir. “El karda, gönül yarda” (Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-İ Bistâmî, Erkam Yayınları) hikayesi bunun güzel bir örneğidir.

Bununla birlikte varlıklı bir mutasavvıf, sosyal konumuna uygun şekilde giyer, yer, içer; iyi bir ev ve iyi bir arabaya da sahip olur. Ama bunları kalbinde barındırmaz, bilakis paylaşmak ve hayır işlerinde bulunmak için kullanır.

- “Biz seferden sorumluyuz, zaferden değil”

Özü itibariyle çok doğru bir söz olmakla birlikte çoğu zaman bir kaçış yolu olarak kullanılır. Seferden sorumlu olmak, cüzi iradedir. Elinden gelenin en iyisini ortaya koymaktır. Sonrası külli iradedir. İyi son, zafer, başarı… Bunlar Allah’ın takdiridir. Sadece boyun eğmek ve kabullenmek gerekir. Sözün özü budur. “Gayret bizden, tevfik Allah’tan” sözü de benzer bir anlam taşır.

Ancak çoğunlukla, “sefer” ile bize yüklenen sorumluluk tam olarak yerine getirilmez, elden gelen ortaya tam anlamıyla konulmaz. İş hayatı ile ilgili bir meselede, sabahlara kadar uyuyamayan bir kişi, bir gönüllülük veya sivil toplum çalışmasında aynı duyarlılığı gösteriyor mu? Bir yardım faaliyeti için ne kadar sınırlarımızı zorluyoruz? Yoksa ilk zorlukta havlu atıp “biz sadece seferden sorumluyuz” kolaycılığına mı sığınıyoruz? Sefer, gerçekten dert edinmek, her kapıyı zorlamak ve sonuna kadar gitmektir. En az kendi işimiz kadar kafa yormaktır. Tüm bunları yaptıktan sonra sefer tamamlanır ve Allah’tan zafer umut edilir.

Bunun daha ötesi, özellikle de sivil toplum faaliyetinde bulunan bir çok insan, sadece yapıyor gibi görünür. Hatta orayı sıçrama tahtası olarak kullanların oranı da giderek artmakta son dönemde. Bu kişilerin dillerinde, sefer-zafer, hizmet, dert, dava gibi ifadeler daha çok yer alır. Gerçek hizmet ehli olanlar ise sessizce işlerini yapar ve karşılığını sadece Allah’tan bekler.

Sözün özü ile algılanması arasında samimiyet ve gayret farkı vardır.

- “Çok olan doğrudur, güçlü olan haklıdır”

Milyonlarca izlenen videolar, podcastler, en çok satanlar listesindeki kitaplar, milyonlarca takipçisi bulunan sosyal medya fenomenleri, influenserları… Suni gündemlerle, algı operasyonları ile her gün sosyal medyayı sallayanlar. Twitter’da TT (trend topic — gündem konular) olanlar…

Bir haberin bir çok farklı mecrada aynı şekilde yer alması, onun doğru olduğu algısına yol açmakta. Ancak haber kaynağı gerçekte bir veya ikidir ve çoğunlukla manipülatiftir.

Varlıklı bir kişi, sanal ortamdaki kötü algısını gidermek ve daha iyi bir imaj (PR) ortaya koyabilmek için, kendine özel içerik ve haber yazdırabilmekte, arama motorlarında kendisi ile ilgili iyi algıların öne çıkabilmesini sağlayabilmektedir. Rakibi olan bir kişi için de tersine bir çalışma yapabilmektedir. Sonuçta parayla suni bir çokluk satın alabilmekte ve sanal dünyayı istediğiniz şekilde dizayn edebilmektesiniz. Çoğu elinde bulunduran ve güçlü olan kişi, kamuoyunda doğru ve haklı görünse de gerçekte bu tam tersidir.

Bugün, sivil toplum ve siyasi çalışmalarda sayıya gereğinden fazla önem atfedilmekte… Eskiden tek bir kişinin eğitimi bile çok önemliyken, o bir kişinin gelecekte ülkede söz sahibi olabileceği ve milyonları etkileyebileceği düşünülürken, bugün bol sıfırlı sayılar, kalabalık etkinlikler, Allah rızasından çok sosyal medyadaki paylaşımlar değerlendirme ölçütü haline geldi… (Bknz: “Sayı”ya Takılmamak ve Sivil Toplum — Güçlü Toplum)

950 yıllık ömründe sadece 16 kişinin kendisine iman ettiği Hz. Nuh (as)… Başarısız mıydı? Kesinlikle hayır. Kendisine verilen nübüvvet görevini en iyi şekilde icra etmişti.

Bazı peygamberlerin kendileri dışında hiç ümmeti olmamıştır. Hz. Yunus (as)’a sadece iki kişi inanmıştır. Onlar da kendi kavminden değildi.

Kur’an-ı Kerim’de çoğunluğa sahip olanların kimler olduğu çok sayıda ayette yer alır. “İnsanların çoğu kâfirdir” (Nahl 83), “…fasıktır” (Maide 49), “…müşriktir” (Rum 42), “.. gâfildir” (Yunus 92), “…yalancıdır” (Şuara 223), “…nankördür” (Furkan 50), “…şükretmez” (Bakara 243), “…akıl etmez” (Maide 103)… Bunları çoğaltmak mümkün…

Az sayıdaki bir ordunun, inanç ve kararlılıkla çok sayıdaki bir orduyu yendiğinin örnekleri ile doludur insanlık tarihi… İnancımıza göre haklı olan güçlüdür, güçlü olan haklı değil…

Önemli olan doğru yolda, az sayıda da olsa doğru insanlarla birlikte yürüyebilmek…

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim