Dertler Güçlendirir

“Her gece veya problem, güneşin doğuşuna ve umuda yenilmeye mahkumdur.” — Bernard Williams

Aykut Gül
3 min readDec 9, 2021

--

Köylünün biri trende seyahat ediyor ve elinde ağzı bağlı bir çuval var. Çuvalı yere koymuş... İki-üç dakikada bir çuvalı sallıyor sürekli olarak... Karşısında oturan adamın dikkatini çekiyor bu durum ve soruyor köylüye…

-Hayırdır bu çuvalda ne var?

-İki tane fare var.

-Ne yapacaksın onları?

-Bir dostuma lazımmış ona götürüyorum…

-Peki niye ara sıra çuvalı sallıyorsun? Bırak yerde dursun..

Köylü şu ibretlik cevabı verir:

-Eğer ben onları rahat bırakırsam düşünüp bu çuvaldan çıkmanın yollarını arar ve çuvalı kemirip dışarı çıkarlar. Çuvalı salladıkça birbirleri ile yer kapmak için kavga ediyorlar ve bir müddet sonra sakinleşince köşelerine çekilip düşünmeye başlıyorlar. İşte o zaman benim tekrar çuvalı sallayıp bunları bir daha kapıştırmam gerekiyor… (Fatma Kızıltaş, Günaydın Gazetesi)

Bu hikaye üzerine çok fazla şey söylemeye gerek yok aslında… Teşbihte hata olmaz. Eğer ülkemizde sıkıntılı bir dönemden geçiyorsak, mazlum milletler, İslam dünyası, Ortadoğu coğrafyası sürekli kan gölüne dönüştürülüyorsa, emperyalist Batı’nın işin içinde olduğundan şüpheniz olmasın.

Yakın döneme kadar bizi çok meşgul eden PKK terörü, Gezi Olayları, 15 Temmuz Kalkışması vb bir çok olay aslında hikayedekine benzer bir çuval sallamadır.

Ülkemizde ve dünyada, sadece hikayede olduğu gibi çuvalın sallanması ile değil, bazen de tersine, toplumsal uyuşturucular kullanılarak, halkın düşünmesi, idrak etmesi ve fikir üretmesi önlenir. Bunların sayısı çok olduğu için burada sadece futbol endüstrisini örnek vereceğim. Sahada bir topun arkasından koşan 22 kişinin dışında yüzbinleri ilgilendiren, heyecanlandıran, günlerce konuşulan ve üzerinde bahisler oynanan büyük bir sektör. Maç öncesinde ve sonrasında, günlerce yapılan yorumlar, canlı televizyon programları, sosyal medya paylaşımları… Sanırım tek faydası (!) toplumu dertlerinden bir süreliğine de olsa uzaklaştırması, aidiyet hissettirmesi, heyecan yaşatması ve bazen de başarma hissi vermesi… Onun dışında, büyük bir zaman, enerji ve para israfı… — Bundan dolayı futbolseverlerin linçine hazır olmalıyım sanırım

Özellikle son zamanlarda ülkemizde yaşanan döviz kuru kaynaklı sıkıntıların arkasında da bu tür dış kaynaklı saldırıların olduğunun emareleri çok fazla. Saldırılar dememin sebebi, bu kadar kısa zamanda döviz kurundaki sıçramanın sadece politika faizlerindeki azaltma ile ilgili olamayacağıdır. Yolunda giden bir çok gelişme göz ardı ediliyor ve iflas etmek üzere olan bir ülke imajı verilmeye çalışılıyor.

2021 için yüzde on civarı bir büyüme beklentisi bir çok uluslararası kuruluşun açıklamalarının hemen ardından, milletin bu büyümeyi hissetmediği itirazları geliyor.

İhracatta Cumhuriyet tarihinin rekorları kırılırken, ihracatın ithalata bağımlı olduğu, döviz kurundan dolayı mallarımızın yok pahasına ihraç edildiği öne çıkarılıyor.

Tarımda Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise yedinci büyük tarım ekonomisi olduğumuz belirtildiğinde, saman bile ithal eder duruma geldiğimiz cevabını alırsınız.

Savunma sanayiinde ambargo yapılan, dışa bağımlı bir ülke iken, önemli miktarda savunma sanayi ihracatı yapan bir ülke durumuna gelirsiniz, sizin hala savunma sanayiini yabancılara peşkeş çektiğiniz eleştirilerine uğrarsınız.

Ülke savunmasını sınır ötesinde kurarsınız, Ortadoğu, Afrika ve Kafkasya’ya kadar dünyanın bir çok yerinde üsler kurarsınız, bizim oralarda ne işimiz var denir.

Azerbaycan-Ermenistan savaşında, doğal olarak Azerbaycan’ı desteklersiniz, dışardan ses gelmeden içimizden itirazlar yükselir ve Azerbaycan’a askeri destek vermekle suçlanırsınız.

Geçmişte işlemeden ihraç ettiğimiz bir çok ürünü, bugün işleyerek ihraç ettiğimiz, daha fazlasını ise hammadde olarak ithal edip işledikten sonra ihracata yönlendirdiğimiz, bu yolla katma değer artışı sağladığımızı açıklamaya çalıştığınızda, bu yolla bir çok üründe ithalatçı duruma getirilmekle eleştirilirsiniz (Örneğin, buğday ithal edip daha sonra işleyerek un, bulgur, bisküvi vb şekillerde katma değerli olarak ihraç etmemiz.)

Şehir hastaneleri ve sağlık altyapısı ile Covid-19 pandemisini dünyada en az hasarla geçiren ülkelerden birisi olursunuz, şehir hastanelerinin uzak olduğu, çok fazla büyük olduğu eleştirilerini alırsınız.

Okullar, üniversiteler, adalet sarayları, karayolları, köprüler, havalimanları yaparsınız (gelişme için eğitim, adalet, sağlık ve ulaşım altyapısı tamamlanmalısınız), bunların betona yatırım olduğu, önemli olanın üretim ekonomisi olduğu anlatılır.

Artık üretim ekonomisine geçtik, ülkenin sıcak paraya bağlı kalması önlenecek dersiniz, ekonomi teorileri ile gelirler karşınıza…

Tüm bu yapılanlar için, “Bunlar iyi ama şunlar da eksik…” demek yerine toptancı bir yaklaşımla reddedilen bir ülkede yaşamak gerçekten kolay değil.

Her ne zaman iyi bir şeyler olsa da karşılığında mutlaka bir kampanya gelişir ve arkasında da hep bildiğimiz fotoğraf kareleri kendini gösterir.

İçimizdekiler ve dışımızdakiler, hep aynı gruplar ve ülkeler, aynı sosyal medya mecraları üzerinden, planlı ve organize bir şekilde gelirler…

Ancak unutmayalım ki, Fyodor Dostoyevski’nin dediği gibi, “İnsanı acı değil, kendine acımak bitirir.”

Aykut GÜL

İlgili diğer yazılarım:

Tüm yazılarım:

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim