Zaman Daralıyor…

“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allahım?” — Araf, 155

Aykut Gül

--

Dijitalleşme ile hayatımıza giren robotlar ve yapay zekanın, yakın gelecekte ve geniş çapta hayatımızın her yerinde olacağı bir çok ‘futuristler’ (geleceği öngörenler, gelecekçiler) tarafından sıklıkla ifade edilmekte.

Maxim Tolchinskiy / Unsplash

Bugün, insanlığın en azından belirli bir kesimi, tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir refahı yakalamış durumda. Bunun ölçüsü ise sahip olunan servet, rahat çalışma ortamları veya hiç çalışmama, tatiller, lüks, israf ve ihtişam olarak gösterilebilir. İnsan olarak görülmeyen aç ve sefil milyarlarca değersiz (!) insanı bir tarafa koyduğumuzda, gerçekten de gücün azdırdığı ve dünyadaki bir çok kötülüğün müsebbibi olan kapitalist bir sistemin hala alternatifsiz olarak hüküm sürdüğü bir çağdayız.

Bu süreçte asıl önemli olan, bereketli bir coğrafyada yaşama imkanı bahşedilen bizlerin ne durumda olduğumuzdur.

Sürekli hakikat ötesi bilgi, algı ve süreçlere maruz kalan insanımız; özellikle de gençlerimiz ve aile yapımız, maalesef hızlı bir çöküş yaşamakta. Sosyal medya başta olmak üzere haber takibi ve sosyal çevre ile bir ‘yankı fanusu’ içindeki insanımız, kurbağanın yavaş ısıtılan bir kabın içinde haşlanması misali, belirli hedefler doğrultusunda sürekli manipülasyonlara tabi tutulmakta.

Düşünün ki, ‘tt’ (trend topic, -gündemde, konuşulan-) olan bir konu, herkesin ortak ilgi alanına dönüşüyor, o konu ile ilgili değerlendirmeler, bulunduğumuz ‘yankı odası’ hangisi ise ona göre şekilleniyor. Ülke ve dünya gündemine giren bir olayda, sosyal medyadan tek taraflı olarak besleniyoruz. Zaten önemli ölçüde ‘bot’ (gerçek olmayan) hesaplardan oluşan sosyal medyada çok yüksek oranda hakikat ötesi operasyonlara uğrarken, haberlerde de bir kaç haber kaynağından oluşan oligopol bir yapının içinde benzer manipülasyonlara maruz bırakılıyoruz.

Aynı kaynaktan oluşturulmuş haber ve bilgilerin, farklı medyada, ortamlarda ve sosyal çevrelerde sürekli olarak karşımıza çıkması, araştırmadan onu doğrudan kabullenmeyi beraberinde getiriyor. Sonrasında, bu bizim düşünce yapımızı, inançlarımızı ve nihayetinde değerlerimizi oluşturuyor. Nihayetinde ise gerçek robotlardan önce bizler biyolojik olarak onların istediği robotlar haline geliyor, onların istedikleri gibi yaşamaya, davranmaya ve her ortamda onların beslediği düşünceleri, doğru ve hakmış gibi savunmaya başlıyoruz.

En büyük tehlike ise kendi başımıza bir an bile olsa kalamamamız. İç sesimizi dinlemeye korkmamız, sürekli bir sese (hatta gürültüye) ihtiyaç duymamız… Karanlıklardan korkmamız, sabaha kadar evin tüm ışıklarını açık tutmamız. Güne başlama endişesi olmayanların ise uyuyabilme çabası, ironik bir şekilde, sabah güneşinden kaçmak için perdeleri sıkı sıkıya kapatmak zorunda kalması…

Sabah zorlukla kalkan bir gencimiz, mutlaka kuvvetli bir kafein desteği ile kendine gelebilmekte. Gözünü açar açmaz akıllı telefona bakılmakta, kişisel bakım, kahvaltı, güne hazırlık vs yapılırken, mümkünse tüm ekranlar açılmakta, bir şeyleri kaçırma korkusu ile hızlıca sosyal medya ve haber kaynakları taranmakta, diğer yandan mutlaka gürültülü bir müzik dinlenmekte.

Sürekli bir şeylere maruz kalma ihtiyacımız var. Yeter ki kendimizle baş başa kalmayalım. Zihnimizi ve kalbimimizi duymamak adına sürekli olarak zararlı mecralardan beslenme ihtiyacı...

Böyle bir insanın, zaman içinde robotlaşmaması, zombiye dönüşmemesi mümkün değil. Okuyamayan, düşünemeyen, önceliklendiremeyen, karar alamayan, sorumluluk almaktan korkan, fikir üretemeyen, yazamayan bu çoğunluk ile sağlıklı bir medeniyet inşası mümkün değil. O yüzden kuşak çatışmaları, aile içi sorunlar ve insanların birbirlerine tahammülsüzlüğü had safhada bugün.

Toprakla temasın kalmadığı, büyükten küçüğe birikimlerin aktarılması mekanizmalarının yok olduğu, hız ve haz odaklı yaşanan süreçlerde bu ivme giderek artıyor ve korkutucu bir hale geliyor.

En büyük sorumluluk, bu süreçte yeterince inisiyatif almayan, sabahlara kadar rahatlıkla uyuyabilen, sadece kendi kişisel sorumluluklarını yerine getirdiğinde bunun kendisini kurtaracağını düşünen akil insanlarımızda. İşimiz zor, zemin sağlam değil… Yükselen dalgalar sadece gafil olanları değil tüm herkesi yutar. Çünkü, “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allahım?” ayeti bizi uykusuz bırakmalıyken, biz dertlenmedik, çabalamadık ve çözümü hep bir kurtarıcıda aradık.

Son nefesi vermeden hiç bir zaman geç değildir. Bir an önce, bizi uyuşturan, düşünmemizi engelleyen unsurlardan uzaklaşarak ayağa kalkmak, hayatın anlamını yeniden kavramak ve elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız. Hem dünya ve hem de ahiret saadetini yakalamak ancak bu şekilde mümkün olacaktır.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim