Yazmak ya da Yazamamak

Yazmaya ara verdiğim bir döneme ait tecrübe paylaşımı…

Aykut Gül
2 min readJun 5, 2021
Andrew Seaman / Unsplash

Nasıl başladığını bilmiyorum… Bir kaç gün yazamadım. Beyninizin kilitlendiğini, düşüncelerinizin netliğini kaybettiğini, hislerinizi çözemediğinizi ve bir türlü odaklanamadığınızı fark ediyorsunuz.

Sonra, “Belki de biraz ara vermek gerekebilir” dedim. Medium’da 125 makale yazdıktan (yaklaşık 400 gün) sonra ilk defa bu kadar uzak kaldım yazmaktan (iki hafta kadar). Bu süreçte çok farklı tecrübelerim oldu. Bu yazıda sizlerle “yazmadığım dönem”in üzerimdeki yansımalarını paylaşmak istiyorum:

  • Yazmayarak, günün en verimli saatlerini, başka alternatif işlere ayırabilecektim. (Kendime bulduğum gerekçelerden birisi. Şeytanın başarılı bir vesvesesiydi sanırım.)
  • Yazmayarak elde edeceğimi düşündüğüm zaman tasarrufunun, gerçekte bir tasarruf olmadığını anladım. Aslında yazarken zaman bereketleniyormuş, onu fark ettim.
  • Yazmak, zaman yönetimi açısından diğer faaliyetlere rakip değilmiş. Onlardan hiç bir şey eksiltmiyormuş. Bilakis yazmak, diğer sahalardaki üretkenliği artırıyormuş, onu anladım.
  • Yazmayarak, daha fazla okuyabileceğimi sanıyordum. Ancak gördüm ki yoğun bir şekilde yazdığım dönemde okumak daha verimli, aktif ve anlamlıymış.
  • Yazdığım dönemde analiz yeteneğimin daha üst seviyede olduğunu fark ettim. Yazmadığınızda daha az analitik düşünüyormuşsunuz.
  • Yazdığım dönemlerde, sıkıntıların yoğunlaştığı zamanlarda daha sık ve etkili yazıyordum. Yazmak, havamı değiştiriyordu. Ancak bu defa, yaşanılan bir kaç olumsuzluk, yazmaktan uzaklaştırdı. Sonrasında, bunu bahane ederek, “yazmama deneyimi”ni uzatarak sonuçlarını görmeye karar verdim. (Şeytanın yazdırmama yönündeki vesvevesi de olabilir.)
  • Pandemi döneminde azalan sosyal etkileşimimin, yazılara olan geri beslemeler nedeniyle artıyor olduğunu fark ettim. Yazmamak, sosyal etkileşimi azaltıyormuş gerçekten.
  • Okurlarımdan bir kısmı, yazmadığımı fark etti. Güzel, teşvik edici ve cesaretlendirici dönüşler oldu. Çoğunluk ise ya hiç fark etmedi veya tepkisiz kaldı. (Bu ise kendime fazla önem atfetmemek bakımından iyi oldu.)
  • Yazmak gibi yazmamak da alışkanlık oluşturuyormuş. Her sabah kalktığımda bir yazı konusu ile ve hatta neredeyse tamamını uykuda yazmış olarak uyanıyorken kısa bir ara vermek dahi bu alışkanlığı kaybetmenize neden oluyormuş.
  • Yazmamak, konsantrasyon yeteneğimi azalttı sanırım. Yazmak, odaklanmaya önemli bir katkı sağlıyormuş.
  • Yazmamanın, sabah verimliliğimi azalttığı gördüm. Yazmak, güne üreterek, dolayısıyla iyi başlamak için bir vesileymiş.
  • Her olayda bir yazı konusu yakalama fırsatı görürken, yazmadığınızda bunu kaybediyorsunuz. Bu ise yaptığınız sohbetten, okuduğunuz kitaptan, dinlediğiniz haber veya podcast’den aldığınız verimi azaltıyormuş. “Anlaşılmak için olduğu kadar, anlamak için de yazıyorum.” diyen Elie Wiesel ne kadar haklıymış! Yazmak, kendimizi anlamak ve tanımak için iyi bir araçmış gerçekten…

“Yazmak; aynı zamanda susmak, söylememek, sesini kesmek demektir, gürültüsüz haykırmaktır.” — Marguerite Duras

  • Anladım ki, yazmamak, zaman yönetiminizi, dikkat yönetiminizi, duygu kontrolünüzü, velhasılı hayat kalitenizi olumsuz etkiliyormuş.
  • Yazmak, dünden ileri olmakmış. İki günü birbirine eşit olmamakmış. Bunu (yazmamayı) tecrübe edebilmiş olmak ve dersler çıkarabilmek de önemli bir kazanımmış, onu da anladım.

F. Scott Fitzgerald’ın dediği gibi, “Bir şey söylemek istediğin için yazmazsın, söyleyecek bir şeyin olduğu için yazarsın.” Söyleyecek bir şeyi olmak, dertli olmaktır. Bir dava peşinde koşmaktır. Allah, söyleyecek bir şeyi olan kullarından eylesin.

Konuyla ilgili daha önce yazdığım “Yazmak Üretmektir”, “Yazmak Artık Daha Zor ve “100 Medium Makalesi Yazmak Hayatımı Nasıl Değiştirdi?başlıklı yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim