Yazmak Artık Daha Zor

Okumanın derinliği kayboldu. Hızlı ve düşünmeden okuma moda oldu. Amaç bir an önce okuyup tüketmek. Sonuçta, bu talebe uygun yazabilmek de giderek zorlaşıyor…

Aykut Gül
4 min readJun 17, 2020

Kutsal kitabımızın ilk emri Alak Suresi’nin ilk ayeti olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”. Okumak… Ancak düşünerek okumak… Hızlı okuma teknikleri ile değil. Düşünerek, akıl ederek, ibret alarak, Yaratıcı’nın azameti karşısında diz çökerek… Nazar, tefekkür ve sonrasında fikir sahibi olma…

Tefekkür Kur’an-ı Kerim’de yüzden fazla yerde geçer. Okumadan kastın tefekkür olduğunun, kurtuluşun ancak bununla mümkün olabileceğinin önemli bir işareti. Bu nedenle okumanın günümüzde olduğu gibi hızlı tüketimi telkin eden, özümsemeden uzak fast-food tarzına dönüşmemesi gerekir.

Odaklanamama, hız, zaman kısıtı, önceliklendirememe ve sonucunu hemen elde etme arzusu giderek okumayı, okunmayı ve dolayısıyla yazabilmeyi daha zor hale getiriyor.

Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız. Albert Camus

Eğer sadece kendiniz için yazmıyorsanız, yani günlük tarzında özel notlar tutmayıp başkalarının okumasına sunuyorsanız artık işiniz zor.

Günümüzün gelişen teknolojileri hızlanmayı da beraberinde getirirken, daha az düşünüyor ve anı daha az yaşıyoruz. Karşı tarafın ilgisini çekebilmenin ticari işletmeler açısından önemli bir maliyeti var. Geleneksel reklamcılığa karşılık internet reklamcılığı ile kişinin ilgisi neye yönelik ise nokta atışı yapılabiliyor. Bunun da bedeli, ilgimizin (odaklanmamızın) ticari bir meta haline gelmesi şeklinde oluyor. Bize ücretsiz sunulduğunu zannettiğimiz bir çok dijital hizmetin bedelini aslında farkında olmadan, en büyük servetimiz olan odağımız ile ödüyoruz. Bu şekilde sömürülen odağımızın yokluğunu, derste, işte, sosyal ilişkilerde ve hayatın her alanında verimsizlik olarak görüyoruz.

Foto: Aga Putra / Unsplash

Böyle bir ortamda yazdığınız yazının okunabilmesi için belirli ilgi alanlarına yönelik ve çoğunlukla da popüler konular olması gerekliliği giderek daha da öne çıkıyor. Bugün 5–10 dakikalık videoların bile fazla izlenmediği, bir çok podcast veya video içeriğinin, webcastin 1,5–2x hızda dinlendiği bir devirdeyiz. Üstelik bunu yaparken de tam konsantrasyonumuzu vermiyor mutlaka başka işlerle birlikte yapıyoruz.

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır. — Yunus Emre

Her bir satırında notların alındığı, üzerinde düşünüldüğü ve hatta bir süre sonra tekrar okunduğu yazılar, azalan talep ile birlikte giderek azalıyor.

Yazdığınız yazılar biraz uzun olduğunda okunma oranı belirgin bir şekilde düşüyor. Örneğin, yeni yazmaya başladığım medium.com’da bunu belirgin bir şekilde görebiliyorum. 6–7 dakikalık yazılarımın 2–3 dakikalık olanlara göre okunma sayısı ve süresi yarı yarıya düşüyor. Bu da sizi daha kısa yazılar yazmaya itiyor. Kısa yazılar ise derinliğine yazabilmenizi engelliyor.

Okur istatistiklerinden elde ettiğim sonuçların kendim için de bazen geçerli olduğunu fark ettiğimde bundan çok rahatsız oldum. Örneğin, medium.com’da daha sonra okumak üzere makaleleri arşivliyorum ve günde ortalama 10–20 makale okuyorum. Son yaptığım okumalarda, giderek artan bu okuma listesindeki makale sayısını azaltabilmek kaygısıyla kısadan uzuna doğru sıraladığımı ve öncelikle kısa olanları bitirmeye çalıştığımı fark ettim.

Benzer şekilde uygun zamanda dinlemek için oluşturduğum bir podcast arşivim de var. Orada da kısa olanları önce dinleyip aradan çıkarma çabası içine girdiğimi gördüm. İster istemez eleştirdiğimiz bu kısa olanın çekiciliği zehirlenmesine hepimiz bir şekilde kapılmışız aslında. Bunu fark ettikten sonra skora bakmak yerine içeriğe odaklanmaya ve konuyu özümsemeye gayret etmeye yeniden başladığımı itiraf etmeliyim.

Foto: Syd Wachs /Unsplash

Bir başka zorluk ise internetin ve özellikle de sosyal medya platformlarının sunduğu doğru veya yanlış devasa bilgi yığını. Artık herkes, her şeyi az ya da çok biliyor. Her veri, her bilgi, her haber şu veya bu şekilde herkesin dağarcığında var. O nedenle bir olaydan ders çıkarabilmek için bir hikaye, fıkra veya örnek olayı anlatmak veya yazmak cesaret ister hale geldi. Son dönemde çok önemsenmeye başlayan hikaye anlatıcılığı bu bakımdan çok zorlaştı. Buna bağlı olarak bırakın topluluklara konuşma yapmayı, küçük sohbet ortamlarında bile hangi konuyu açsanız, herkesten “biliyorum” mimikleri görüyorsunuz.

Sosyal medyada yazılanları dışarıda tutarsak, aslında kısa yazabilmek marifet ister. Bir yazının özetini, özünü çıkarabilmek, tamamını kapsayabilecek bir başlık atabilmek, metin kısaldıkça zorlaştığını gördüğümüz yazma etkinlikleri. “Daha uzun yazabilirdim ancak zamanım yoktu.” diyen Blaise Pascal, bu açıdan ne kadar haklıdır, değil mi?

Sosyal medyada yapılan okumaların gerçek anlamda okumalar olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı, bir Çin atasözünde söylendiği gibi “Okumadan geçen üç günden sonra konuşma tadını kaybeder” sözü bizim için geçerli olmazdı. Artık bir araya geldiğimizde çoğunlukla bir sohbet konusu bulamıyoruz veya hepimizin bildiği günlük haber kaynaklarının ifadelerini tekrar ediyoruz.

Foto: Alfons Morales / Unsplash

Çocukluğumda hatırlarım; uzun kış gecelerinde, kalabalık ev sohbetlerinde hikaye anlatma becerisi olan kişiden, belki de onuncu defa aynı hikayeyi tekrar anlatması istenirdi. O kişi de aynı heyecanla anlatır, izleyiciler de aynı heyecanla dinler ve daha önceki anlatımlarda sağlanan aynı etki herkes üzerinde yine kalırdı. Yeni bir bilgi kazanılmazdı belki ama herkesin irfanı artardı.

Bilgi; caddenin tek yönlü olduğunu bilmek; irfan ise, her iki yöne de dikkat etmektir. A.Walker

Şimdi ise bir yerde iki kat hızla dinlediğimiz veya okuduğumuz bir hikayeyi, birisi anlatmaya kalksa saygısızca sözünü kesiyoruz. Yüz yüze anlatımın yerini alan diğer dijital ortamlar maalesef ki aynı etkiyi sağlayamıyor. Aslında neyi söylediğinizden ziyade nasıl söylediğiniz, hangi ortamda ve ne tür bir ders vermek için anlattığınız önemli.

Hızın aşırı kutsandığı bu dönemde biraz daha yavaşlayarak (yavaşlama konusunu bir başka yazıya bırakarak) hayatı daha fazla hissedebilmek dileğiyle.

Diğer yazılarım için tıklayabilirsiniz.

Prof.Dr. Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim