Yankı Fanusu Sanıldığı Kadar Kötü mü?

Fikir ve kalp dünyamıza uyan bir yankı odası, birçok sakıncalarına rağmen istediğimiz hayat tarzına daha fazla bağlı kalmamıza vesile olabilir.

Aykut Gül
6 min readNov 7, 2021

Yankı fanusu nedir? Hayatımızı nasıl etkiliyor?

İnsanlık tarihi boyunca hayat tarzımız, zorluklar, problemler, zenginlikler, açlıklar, hastalıklar, güç ve zayıflıklar… Hemen her şey sürekli olarak değişti ve dönüştü. Ancak bir gerçek her zaman aynı kaldı: İmtihan olunduğumuz gerçeği.

Hayatın anlam arayışını başarı ile tamamlamış ve insan-ı kâmil olabilme çabasındaki insanın geçirdiği imtihanlar da, özü aynı olmakla birlikte, çok farklılaştı. Geçmişte daha çok yoklukla imtihan olunduk. Ancak bugün daha çok varlıkla imtihan söz konusu ve bu sanki daha zor bir imtihan.

Binlerce yıl önce aç kalmamak veya vahşi hayvanlardan korunmak önemli bir mesele iken bugün birçok insan için sosyal konum, mahalle baskısı, insanların beğeni ve onayı, başarı, çokluk vb daha önemli hale geldi.

Yeryüzü bugün, tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir nüfusu barındırıyor. Hız ve hazzın öncelikli hale geldiği, değerlerimizin birçoğunu kaybettiğimiz, kuşaklar arası çatışmaların arttığı bir zaman dilimindeyiz.

İnsanoğlu mağaradan yankı fanuslarına ve nihayet yeni kurulan metaverse’lere kadar çok farklı hayat ortamlarına doğru hızlı bir yolculukta. Bu yolculuğun ivmesi geometrik olarak artarken imtihanda olduğumuz gerçeği değişmemekle birlikte giderek ağırlaşıyor.

Özellikle son 10–15 yılda dijitalleşme katlanarak büyüdü. Her on sekiz ayda bir işlemci hızının iki katına çıkacağını ifade eden Moore Yasası; dijitalleşmenin uygulama boyutunda, işlemci hızının ötesinde, hayatın her evresine ve detayına, çoğu zaman birkaç ayda katlanarak girmeye devam ediyor.

Dijitalleşme ve özellikle de sosyal medya ile birlikte çok yeni terimler girdi hayatımıza. Yankı fanusu; aynı anlama gelen, yankı odaları ve filtre balonu tabirleri için de kullanılmakta.

Fazla akademik boyuta girmeden yankı fanusunu şu şekilde ifade edebiliriz: Sanal dünyadaki kullanıcıların, kendi inanç ve düşünce dünyasına uygun kişilerle arkadaşlık kurmaları, kendi görüşleri ile uyumlu ortamlarda kalmaları, farklı düşüncedekileri arkadaşlıktan veya takipten çıkarmaları ve bunun sonucunda, sadece belirli kültürel, ideolojik, fikri ve inanç temelindeki sanal hayatı tercih etmeleridir.

Algoritmalar, farklı düşünceleri sansürler ve benzer fikirleri tekraren işler; bunun sonucunda herkesin aynı düşüncede olduğu yanılgısı ortaya çıkar. O yüzden iki ayrı kutupta yer alan siyasi parti taraftarları, her defasında, bir sonraki seçimi kendilerinin açık ara kazanacağına inanırlar. Bir ateiste göre herkes ateist, bir milliyetçiye göre ise herkes milli duygularla bezenmiştir.

Bu nedenle sanal dünyanın çok sesliliğe ve demokrasiye katkıda bulunacağı beklentisinin tam tersi gerçekleşmiş ve insanlar daha da kutuplaşmıştır. Farklı fikirlerin tartışılarak bir uzlaşının ortaya çıkacağı öngörüsü çökmüştür.

“Teknoloji eski ekonomik sorunları çözerken bize yeni psikolojik sorunlar yarattı. İnternet sadece açık bir enformasyon kaynağı değil, aynı zamanda açık bir güvensizlik, kendinden şüphe duyma ve utanç kaynağıdır.” diyen Mark Manson, sanal dünyanın açtığı büyük yaraya işaret etmiştir.

Bunu bir ölçüde aşabilmek adına bazı sosyal medya platformları, karşıt görüşleri de kullanıcıya öneri olarak sunma konusunda çalıştıklarını ifade ediyorlar.

Kişiselleştirilmiş haberler yoluyla da kullanıcı, belirli bir ilgi alanına yönelmekte, diğer alanlara ise kendini kapatabilmektedir. Haber portallarının bir çokları bunu yapabilmeye imkan tanımakta ve neredeyse her kişiye özel bir gazete veya dergi oluşturulabilmektedir. Televizyonun ölmek üzere olmasının nedenlerinden birisi, kişiselleştirmeye imkan vermemesi. İstemesek de önümüze konulan yemeği yemek zorundayız televizyon izleyicisi olarak. Ancak dijital dünyada rahatlıkla kendi menümüzü hazırlama imkanımız var.

Genel anlamda sanal dünyadaki her şeye kullanıcılar filtreler koyabilirler ve bu eğilim hızla artıyor. Çünkü artık dijital yükler bizi boğuyor… Bunun çıkış yolu ise kendi filtrelerimizi oluşturarak dijital sadeliğe geçebilmekte.

Böylelikle yankı odaları, kendi içinde giderek homojenleşen, birbirleri arasında ise giderek heterojen hale gelen bir yapıya dönüşmüştür.

Filtre balonlarının ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump lehine kullanıldığına dair çok tartışmalar oldu geçmişte.

Yarım milyon takipçisi olan ateist bir Youtuber’ı, yüzbinlerce takipçisi olan bir deisti ve bunun yanı sıra itikadı bozuk olan bir çok ilahiyatçıyı takip eden bir gencin, ne kadar muhafazakar bir aile ortamına sahip olduğu önemli olmaksızın, bir süre sonra sağlam itikatlı olarak kalabilmesi neredeyse imkansızdır.

Benzer şekilde, aileden hiç bir dini birikime sahip olmayan bir genç de, kendi beklentilerine uygun bir hitap tarzı olan bir fenomenden veya Youtuber’dan çok etkilenebilir ve hiç bir seccadenin olmadığı bir hanede gece namazlarına bile kalkmaya başlayabilir.

Etrafımızda her iki uçtan da örnekler görmekteyiz. Aynı odada oturduğumuz evlatlarımız, bedenen yanımızda olmakla birlikte biz asla farkına varmadan, kalplerini çoktan bir yerlere bağlamış olabilirler. Belki de aylar sonra bize açıkladıklarında bunun nasıl olduğunu asla kavrayamayız. Dijital ortamlarda binlerce kilometre uzaktakiler hemen karşımıza gelirken, yanı başımızdakiler görüş alanımıza giremez oldu maalesef. Timur Sırt’ın “Bir çocuğa, ‘sussun’ diye akıllı telefon veya tablet verilmesi, gece yarısı güvenli olmayan bir sokağa ailesi tarafından bırakılmasıyla eşdeğer.” sözü ne güzel anlatıyor bunun tehlikesini…

Bir kaç yıl öncesine kadar, aynı çatı altında birlikte sofraya oturan, çay sohbetleri yapan, televizyonu bile birlikte izleyen aile fertlerinin değerleri neredeyse birbirlerine paralel iken günümüzde her bir aile bireyi bulunduğu sanal odada maruz kaldığı yankıya göre çok farklı yerlere savrulmakta.

Zaman kaybı ve ekranlara bağlanmanın ötesinde sanırım bizden en fazla alıp götürdüğü şey, sosyal medyada her an kendimizi açıklamak zorunda kalmamız. Başkalarının paylaşımlarını onaylamamız, bizim de paylaşmamız ve yorum yapmamız dışında, hiç bir şey yapmamamız da eleştirildi, kınandı ve sorgulandı her zaman… İlgimizi, konsantrasyonumuzu ve odağımızı saatlerce oraya verdiğimizde bize sıkıcı gelen ancak yapmak zorunda olduğumuz işlere odaklanamıyor ve sürekli erteliyoruz. (A.Gül, Sosyal Medyanın Gölgesinde)

Sosyal medya, kendisine direnip dışarıda kalanları da yutmaya hazırlanırken etkisi ve kapsamı daha büyük olan yeni bir platform tanıtıldı: Metaverse. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, şirketinin adını Meta olarak değiştirdi.

Platformları kuranlar, 20–30 yıl sonrasının ürünlerinin neler olacağına ve sosyal dönüşümü ne yönde değiştirmesi gerektiğine bugünden karar verirken dünyanın geri kalanı ise mevcut platformların etkilerini çok geç fark edebilmekte, neler yapılabileceği konusunda tam adım atacaklarında ise yeni platformlar ve ürünler gündeme gelmekte.

Metaverse bunun tipik bir örneğidir. Üç boyutlu bir ortamda, kendi avatarımızla gerçek hayatımızın yanına ikinci bir hayat geliyor.

Yankı fanusunun yankıları daha da kuvvetlenecek, çok daha yeni kavram hayatımıza girecek ve belki de nesiller kaybedildikten sonra her şey için çok geç kalınmış olacak.

Yankı fanusunu avantaja çevirebilir miyiz?

Önemli olan sanal dünyada doğru yankı odalarını oluşturabilmek. Hayatımız seçimlerimizden ibarettir. Gün içinde görüşmek istemediğimiz birçok kişi ile temasta bulunmak zorunda kalabiliyoruz. Ancak dijital hayatta, gerçek hayata göre daha seçici olabilmemiz mümkün.

Sonuçta hemhal olduklarımızın boyası ile boyanıyoruz. Nitekim Hadis-i Şerif’te, “Kişi kiminle arkadaşlık/dostluk ettiğine baksın, zira kişi arkadaşının/dostunun dini (anlayış, kavrayış ve yaşayışı) üzerinedir.” Bir anlamda, arkadaşlık filtrelerinin/yankı odalarının önerildiğini de söyleyebiliriz. Gün içinde en çok görüştüğümüz beş kişinin ortalamasıyız. Görüştüklerimiz hep olumsuz yapıda, sürekli şikayet eden insanlar ise biz de öyle oluyoruz. Onlar eğer ibadetlerini ihmal etmeyenler ise bizim de onlardan farklı olmamamız mümkün değil.

O halde kendi fikir ve kalp dünyamıza uyan bir yankı odası, bizi o istediğimiz hayat tarzına daha fazla bağlı kalmamıza vesile olacaktır. İnancımızı, ihlasımızı kaybetmek veya çizgimizin bozulmasından endişe etmek noktasında özenle oluşturduğumuz bir yankı odası, her şeye rağmen, bize daha güvenli bir ortam sağlayabilir.

İstemediğimiz paylaşımları görmemek, haberleri filtreleyerek daha az ve sağlıklı haberle beslenmek, fikrine ve zikrine güvendiğimiz şahsiyetlerin olaylara bakış açılarını yakalayabilmek yankı fanusumuzun aslında önemli artıları olabilir.

“Günümüz interneti, değişim aracının dikkatimiz olduğu büyük bir görsel alışveriş merkezidir.” sözü özellikle tüketim kültürüne karşı tedbir almak anlamında da yankı fanusunu öne çıkarır. Çünkü tüketim canavarı olan arkadaşlarımız ne kadar çok ise yankı odamızda, biz de o kadar gereksiz tüketime kayabiliriz.

Malcolm X, “Eğer dikkatli olmazsanız, medya sizin iyi insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise sevmenizi sağlar.” sözünü daha çok sosyal medya olarak görmek, hakikat ötesi operasyonların bu mecralarda olduğunu anlamak ve güvenli sığınağınızla -yankı odası- bundan korunmanız mümkün olabilir.

Gençlerin özellikle maruz kaldıkları mahalle baskısı, yalnızlaşma, ötekileşme, yetersizlik hissi, gösteriş, özenti, beğenilme vb konular önemli psikolojik rahatsızlıklara neden olmakta. Yankı odalarının etkili kullanımı için gençlere bu yönde eğitimler verilmeli.

Ülke olarak, sosyal medyanın denetimi, dış ve iç mihrakların fitne ateşini körükleyemeyecekleri bir sistemi acilen kurmak ve dijitalleşmeyi değil, insanı merkeze alan dijital dönüşümü hedeflemeliyiz.

“İnsanlığın trajedisi, onu güçlü kıldığını sandığı vasıtaların aynı zamanda onun kuyusunu kazması, onun güçsüzlüğünün sebebi de olmasıdır.” diyen Kemal Sayar hocamıza kulak vermek lazım…

Sonuçta nasıl yaşarsak öyle ölürüz, nasıl ölürsek öyle haşrolunuruz… Buna sanal dünya, sosyal medya ve yankı fanusları da dahil…

Çoğunlukla olumsuzluklarından bahsettiğimiz sanal dünyanın tamamen dışında kalmak mümkün olmadığına göre ondan en iyi şekilde faydalanmak, sınırlarımızı iyi çizmek, en iyiyi beklemek yerine elimizdekileri en iyi hale getirmeye çalışmak durumundayız.

Not: Bu makale, Altınoluk dergisinin Aralık 2021 sayısında yayınlanmıştır.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim