Jonathan Rados / Unsplash

Yalnızlık

Japonya’da, özellikle de kadınlarda yalnızlığa bağlı olarak yaşanan intihar vakalarında patlama yaşanıyor.

Aykut Gül
3 min readApr 19, 2022

--

Modern insanın Pandemideki en ağır deneyimi oldu yalnızlık. Sosyal hayattan izole olmak, kendi başına kalabilmek, çaresizliğine sadece kendisi çare olabilmeyi öğrenmek… Başlangıçta sessizliğin delirten gürültüsü ile baş etmeye çabalamak. Bugün bile Çin’in Şangay kentinde 25 milyon insan evlere kapatıldı. Dışardan gelecek bir ekmeğe muhtaçlar. İsyan etme, itiraz etme şansları olmadan, sonunun nereye varacağını bilemeden…

Bunlar büyük çoğunluk için böyle… Bazılarımız ise yalnızlığı hep deneyimledikleri ve yönetebildikleri için fazla sorun yaşamadılar.

Yalnızlıkla gelen güvensizlik hissi ve kendinle yüzleşebilmek… Çok zor bir durum modernist insan için. Hiç yavaşlamamış, hız ve haz peşinde koşmuş, vicdanı ile baş başa kalamamış, hayatın anlamına kafa yormamış insan için kolay değil beynindeki delice sorulara cevap verebilmek.

Dahası, iyi bir hayat yaşamamış olanlar için tam bir cehennemdir yalnız kalmak. Çünkü Immanuel Kant’ın dediği gibi, “Kötü bir insan mutlu olamaz çünkü yalnız kaldığında kötü adamla yalnız kalır.”

Hep kaçtığımız bu yalnızlık bir gün mutlaka bizi bulacak. En büyük yalnızlık kabirde yaşanacak… Kabirde olmak ve yaşamak… Nasıl bir ironi değil mi? Dünya hayatı bitmiş ama uykudan uyanış gibi yeni ve gerçek bir hayat başlamış olacak orada. Ruh bedenden ayrılmış, özgürleşmiş… Ama o ruh orada kiminle? Yoksa kötü olan “sen” ile mi veya kötü amellerinle mi?

Pandemideki yalnızlık bir açıdan kabir hayatının bir fragmanı oldu. Kendimizle yüzleşmek zorunda kaldık. Bu çok da kolay olmadı… Kendimizle kalmamak için evlerimizdeki tüm ekranları açtık, geceleri tüm ışıkları açık bıraktık. Çünkü kötü yüzümüzü görmek istemedik. Çünkü aydınlık ve ses ile o biraz da olsa görünmez oluyordu. Karanlıklar, sessizlik… ve o kötü “sen” ile baş başa kalabilmek.

Şimdi Pandemi neredeyse sona erdi. Hayattayız şükür ki!.. Yine bir seçim yapma arifesindeyiz.

İlk seçenek, o eski yaşam tarzına hızla dönmek, hız ve haz peşinde çılgınca bu hayatı sürdürmek…

İkincisi ise birlikte kalmaktan korktuğumuz o kötü “ben”i dönüştürmek. Çünkü nihayetinde kabir yalnızlığı ve sonrasında mahşer yerindeki devasa kalabalıklar içindeki yalnızlık, mutlaka gelecek.

Pandemi, şer gibi görünse de çok geç olmadan uyanmamıza vesile olacaksa eğer, bizim için hayırlı olacaktır…

Düşünmek, insanın kendisi ile konuşmasıdır derler. Kendinle konuşmak çok güzel… Ancak sorularına cevap verebiliyorsan… Aksi halde uykusuz ve sıkıntılı geceler…

Hakikatten yana olanlar çoğu zaman yalnız kalırlar. Olsun. Hakikatten yana ise “iyi”sindir. Sonuçta iyi biri ile kalacaksın…

Paradoksal bir biçimde, kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz.

İnsan, ilgisini görmek istediği kişiden ilgi göremeyince yalnız kalırmış. Demek ki ilgisizlik, değersizlik; bunlarmış modern insanın yalnızlığının asıl nedeni…

Okumak, yalnızlığa iyi gelir. William Nicholson dediği gibi, “Yalnız olmadığımızı bilmek için okuruz.”

Kaliteli yalnızlık sahte kalabalıktan iyidir yaklaşımına ne dersiniz? Yalnızlığınız kaliteli ise neden olmasın?

Suzanna Tamaro, “Yapmaya değecek en güzel yolculuk, insanın kendi içinde yapacağı yolculuktur” der. Yalnızlık aslında içsel yolculuğa çıkabilme fırsatıdır. Ancak gereğinden fazla yalnızlık maksattan saptırır. Nefis ve şeytan, yalnız insan için daha tehlikeli olabilir.

Intricate Explorer / Unsplash

Tasavvufta ayrı bir yeri vardır yalnızlığın. Riyazet, uzlet, itikaf… Kolay olmayan ancak insanın kişisel gelişimine en iyi katkıyı sağlayabilen pratikler…

Peygamberimiz (sav), muhtemelen 35 yaşlarında iken Ramazan aylarında dedesinin inzivaya çekildiği Hira’daki mağaraya kapanmaya başladı. Özellikle nübüvvetin ilk müjdeleri olarak kabul edilen sadık rüyalar gördüğü altı ay içerisinde, yalnız kalmak istiyor ve bu mağarada tefekküre dalıyordu (TDV İslam Ansiklopedisi).

Yine Peygamberimizin (sav) Miraç hadisesi, dikey boyutta bir manevi yolculuk ile karşımıza çıkar. Benzer bir yolculuk bir çok peygamber için söz konusudur. Hz. Musa’nın (as), Sina Dağı’nda ilahi emirleri alışı, bir başka dağda gerçekleşen uzlet ve manevi yolculuktur. Hz. Yusuf için atıldığı kuyu, kölelik ve zindana atılması; Hz. Yunus’un balığın karnındaki hayatı fiziksel ve sosyal uzleti içeren olgunlaştırma evreleridir. Tek Allah’a inandıkları için yapılan eziyetlerden kaçan yedi Hristiyan gencin Eshab-ı Kehf Mağarası’nda 300 yıl uyumaları bu yolculukların bir başka örneği… (A.Gül, 2021. Kendi İçimize Yolculuk Ne Zaman?)

Önce İngiltere’de, sonra Japonya’da “Yalnızlık Bakanlığı” kuruldu. Japonya’da, özellikle de kadınlarda yalnızlığa bağlı olarak yaşanan intihar vakalarında patlama yaşanıyor.

Yalnızlık Bakanlığı başlıklı yazısında Zeki Coşkun şu tespiti yapmakta: “Totaliter toplumlar ve devletler, bireyleri kitlesel yalnızlığa mahkum ediyor. Yalnızlığa sürüklenenler, bu çaresizliğin, zayıflığın, korkunun ilacı olarak ‘otorite’ye, güce sığınıyor, dahası tapınıyorlar. Ya da, öteki yalnızları, öteki çaresizleri seyredip avunuyorlar… Ya da buna karşı savaşanları çekip öldürüyorlar.”

Aykut GÜL

TÜM YAZILARIM

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim