Fikri Rasyid / Unsplash

Tüketim-Dopamin Kıskacı ve Azalan Marjinal Fayda

Kanaat toplumuna doğru ilerlemek tek çıkış yolumuz.

Aykut Gül
3 min readFeb 24, 2022

--

Hayat tarzımız çok hızlı değişiyor. Şikayet ettiğimiz beş yıl önceki hayatı bugün arar haldeyiz. Kuşaklar arası uçurum ve çatışmalar giderek artıyor. Daha fazla mutluluk tek hedefimiz oldu. Daha fazla mutluluk için daha fazla dopamin, serotonin, endorfin ve oksitosin hormonlarına ihtiyacımız var. Örneğin, daha fazla endorfin ise daha fazla tüketmekle oluyor. Bir dilim çikolata yetmiyor, ancak iki dilim ile aynı endorfini elde edebiliyorsunuz.

Sıklık ve tüketim miktarı giderek artmak zorunda. Çünkü endorfin reseptörleri giderek duyarlılığını kaybediyor ve daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz. Dijital tüketim, aşırı beslenme, aşırı beğenilme arzusu…

Her türlü tüketime olan talebin karşılanamaz boyuta gelmesi ise bağımlılığımızın son noktası… Bundan sonrası tedavi gerektiriyor. Bu son noktaya gelmeden dopamin detoksunu öneriyor Batı dünyası. Bunu bir nevi oruç gibi düşünebilirsiniz. Özü, yukarıdaki tüketimlerden belirli bir süre vazgeçmek. Bizim Ramazan ayında yaptığımız gibi… Bu detoks, bağımlılığın derecesine göre çok ağır geçebiliyor. Örneğin, dijital detoks bunun bir kısmı. Bir süre de olsa ekranlardan uzaklaşmak, özellikle de gençler için imkansız görülüyor. Bazıları için yeme-içme öyle… Bazıları için alışveriş sitelerindeki satın alma onayı butonunu tıklamak… Tek bir tık endorfinin salgılanmasına yetmekte, sonrasında gelen kargoların paketleri bile bazen açılmayıp bir tarafa atılmakta…

Sonuçta iktisattaki “azalan marjinal fayda ilkesi” geçerli olacağından, alınan haz giderek azalıyor. Aynı hazzı elde edebilmek için daha fazla tüketmeniz gerekiyor.

Aslında endorfinin veya dopaminin dış uyarıcılarla artırılması, sonrasında aşırı düşmesine ve psikolojik rahatsızlıklara yol açabilmekte. Sonuçta, sürekli olarak mutluluğunuzu bu dış uyarıcılarla en üst düzeyde tutamazsınız. Hızlı çıkışlar, hızlı düşüşleri de beraberinde getiriyor. Kan şekerinde yaşananlar gibi…

Bununla birlikte harcamalar, ödenmesi gereken bedeller dağ gibi büyüyor. Finansal sorunlar depresyona yol açarken çoğu zaman çıkış yolu alkol, sigara, uyuşturucu ve ekran bağımlılıkları oluyor. Bu kısır döngü içerisinde sorunlar, üstesinden gelinemeyecek boyuta varıyor. Nihayetinde ise parçalanan aileler, kadına şiddet, psikolojik hastalıklar ve intiharlar…

“Mutlu olmanın iki yolu var: Ya isteklerinizi azaltacaksınız ya da imkanlarınızı zorlayacaksınız.” der Dostoyevski. İsteklerini azaltamayan insan, imkanlarını zorlamakta, daha fazla kazanma hırsına kapılmakta ve iş ve başarı hedefleri, ailenin ve maneviyatın önüne geçmektedir.

Kanaat toplumu olabilmek bir yana, her geçen gün daha da maddiyat odaklı, paraya, güce ve eğlenceye aşırı önem veren bir toplum haline geliyoruz.

Quora adlı sitedeki bir paylaşımda okumuştum. Komşusunun, yeni aldığı arabasını, bir yandan elindeki cipsi atıştırırken, on beş dakika boyunca, büyülenmiş gibi izlediğini anlatıyordu.

Aslında hayatımızda bunun değişik sürümleri görebiliyoruz her gün. Sahip olduğu tapu belgelerini çıkarıp onlara uzun uzun el süren, sık sık banka hesaplarını kontrol eden, ekranlardaki finansal göstergelerden gözünü bir an bile ayıramadan, kripto parasının, kasadaki altınının, bankadaki dolarının artış miktarını sürekli takip eden ve bu artışların ortaya çıkardığı endorfinle hazzın doruğuna ulaşan, azalışlarla da depresyona giren insanların sayısı az değil. Hümeze Suresi’nin başlangıcı tam da onları anlatıyor: “Mal toplayan ve onu durmadan sayan…”

İşin zekat veya sadaka boyutuna gelemiyoruz bile. Bu servet büyüdükçe, bu servetin kendi yetenekleri ile meydana geldiğine olan inançları, kibirlerini de artıyor. Sürekli daha varlıklı olma hedefi bir kısım insanımızı hüsran girdabına sürüklüyor. Buna karşılık hiç bir zaman fark edilemeyen milyonlarca insan, açlık sınırında mücadele etmekte ve kolaydan zengin olmuşların mağrur tutumları nedeniyle yok sayılmakta…

Çözüm;

  • endorfinin doğal yollarla dengede kalmasına izin verilmesi,
  • endorfin düzeyinin çok yükselmesinin veya düşmesinin iyi olmadığının bilinmesi,
  • hayatta acı veya tatlı anların olmasının doğal karşılanması ve kabullenilmesi,
  • kanaatkarlığın yeniden keşfedilmesi,
  • bağımlılığı hissettiğimiz anda, ondan kurtulmak için gerekli adımların hemen atılması,
  • acıyla birlikte eş zamanlı olarak huzurun da yakalanabileceğinin, tatlı görünen anların huzursuzluk kaynağı olabileceğinin bilinmesi,
  • dopamin detoksu gibi Batı kaynaklı reçeteler yerine kendi inancımızın gerektirdiği oruç ibadetinin hakkıyla ifa edilmesi,
  • nihayetinde bu dünyanın büyük bir imtihandan ibaret olduğunun, asıl beklenti ve hazırlığın ahiret için olması gerektiğinin anlaşılmasındadır.

Unutmayalım ki, Hayati İnanç üstadın söylediği gibi, beden almakla, ruh ise vermekle doyar.

Not: Yazıdaki tespitler ve öneriler tamamen kişisel deneyimler olup asla sağlık tavsiyesi olarak alınmamalıdır. Tıbbi rahatsızlıklarda, alanında ihtisas sahibi kişilere başvurulmalıdır.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim