Jon Flobrant / Unsplash

Hazdan Huzura…

Zor zamanlar, insanlar için, tehditleri olduğu kadar fırsatları da beraberinde getirir.

Aykut Gül
3 min readNov 20, 2022

--

Mutluluk takıntısı, sabırsızlık, dopamin bağımlılığı, her türlü acıdan kaçınma, kaygılanacağı kaygısına kapılma, güvensizlik, sonsuz özgürlük ve sınırsız güç arayışı, sürekli beğenilme arzusu… Tüm bunlar insanın en büyük yanılgısı… Hayatın anlamı konusunda tatmin edici bir cevabı olmayanların ya da en azından nefis terbiyesi konusunda hiç bir mesafe alamamış kişilerin içine düştükleri girdaplardır.

İyi hissetmek, haz almak için sürekli dopamin almak, sizi ona bağımlı hale getiriyor. O yüksek moddan aşağı inmemek için sürekli dozajı artırmalısınız. Az bir stres, gerilim, acı, üzüntü sizi depresyona sokabiliyor. Aslında depresyonunuzun asıl nedeni her türlü acı ve sıkıntıdan kaçma çabası. Hayatta iniş ve çıkışların da olduğunu kabul edememe…

Koca bir litre kola veya kova gibi bardakta içilen kahve ile sizi enerjik tutacak kafeini alırsınız. Ama bu sonsuza kadar sürmez… Bir süre sonra eski modunuzun da altına düşersiniz. Tekrar tekrar, daha fazla ve daha sık alırsınız kafeini… Aynı şey çikolata, fast food, sosyal medya, sanal oyunlar ve ücretli abonelik gerektiren platformlardaki diziler için de geçerli…

“İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, fazla öfke, fazla neşe, fazla nefret ve hatta fazla iyi niyet. Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir. “ Anonim

Modernist yaşamın körüklemesiyle, halinize şükretmez ve çevresel etkilerle modunuzu hep daha yukarılara çıkarmak istediğinizde kısır döngü başlar. Başlangıçta yeterli gelen küçük dozlar, insanın doyumsuz yapısından dolayı sürekli olarak artar…. Oysa “Gülmek, ağlamada gizlidir. Zevk, gamda gizlidir.” (Hz. Mevlana)

Zor zamanlar, insanlar için, tehditleri olduğu kadar fırsatları da beraberinde getirir. Kahramanlar, büyük savaşlarda veya toplumsal olaylarda ortaya çıkar. Paul Auster bunu şöyle ifade eder: “Kriz anlarında insanın içindeki canlılık iki katına çıkar. Ya da kısaca; insanlar köşeye kıstırılmadıkça tam olarak yaşamaya başlamazlar.”

Bazen tüm kapılar kapanır yüzüne… Çaresiz ve yalnız hissedersin… Oysaki dışarıdaki zehirli havadan korunmaya ihtiyacın vardır. Sonra gün gelir, ortalık yatışır, sen hazır hale gelmişsindir.. ve tüm kapılar ardına kadar açılır…

Unutmayalım ki, yaşadığınız bir acının, üzüntünün ardından mutlaka bir sevinç gelir. Darlığın ardında bolluk vardır. Biriken acılar, sonunda büyük mutluluklar olarak size döner. Aynı şekilde bağımlılıkla elde ettiğiniz hazlar da, nihayetinde büyük acılar olarak sizi aşağılara çeker. Denildiği gibi, “Sorunlar trafik işaretleri gibidir, biraz beklerseniz yeşile döner.” Ayrıca rahat bir geçmişi olan güçlü bir insana kolay rastlayamazsınız.

Doktora çalışmasını tamamlamak için aylarca, yıllarca süren uykusuz ve yorgun geceleriniz olur. Bunların birikimli toplamlarını, doktora tez savunmasını geçtiğiniz ve cübbenizi giydiğiniz anda toptan alırsınız.

Lüks bir otelde, her şey dahil, iki haftalık bir tatile gidersiniz. Son güne kadar her şey güzel ve keyiflidir. Ancak son gün, otelden ayrılıp yola çıktığınız anda, tüm o birikimli hazlar, acı ve sıkıntı olarak üzerinize çöker. İki haftalık bir zevk için yaptığınız harcamanın karşılığı, önünüzdeki bir yıl kredi kartı taksitleri şeklinde karşınıza çıkar.

Kredi kullanımı ile buna benzer örnekler çoğaldı. Kredi kartı, kısa vadeli hazları, uzun vadeli hazlara tercih edebilme imkanını sağladı.

“İnsanın en büyük can sıkıntısı ruhsal boşluktan kaynaklanır. Bu sıkıntılar ise insanı sefalete sürükler. İnsanın bir hayat amacı olursa bu can sıkıntısına herhangi bir yer kalmaz.” — Arthur Schopenhauer

İnsan, hayatın acı ve tatlı yönlerinin varlığını kabul etmeli. Hiç bir makam, mevki, servet, güç bunu değiştiremez. Hayatın amacının Rabbimize kulluk etmek olduğunu, bizim için her an çeşitli seviyelerde imtihanların varlığını kabullenmek ve sonunda başarılı olmak için gayret, sabır ve tevekkül halinde olmak…

Bir dönem üst üste gelir sıkıntılar. Sanki hiç ferahlık duyamayacakmışsınız gibi olur. Ama bir gün gelir… Hiç beklemediğiniz bir yerden ışık belirir. Daha anlamlı meşguliyetlerin içine girmeye, dertleri unutmaya, geçmişin yaralarını sarıp geçmişi geçmişte bırakmaya, yeni dostlar edinmeye, yürekten “Olanda hayr vardır” demeye başlarsınız.

Açılan yeni kapıdan içeri süzülür, O’nun (cc), hakkınızda en iyisini hazırladığını hissedersiniz. Artık büyük yolculukta, ayrıntılara takılmadan, duraklarda kısa molalar vererek, asıl hedefe odaklanırsınız. Geçmişte yaşanan hiç bir anın — acı veya tatlı — tekrar yaşanamayacağını bilerek.

Gerçek anlamda güven, sonsuzluk, özgürlük, güç ve huzur sadece O’nunla…

O yüzden, O’nun rızası için yapılan iyiliklerden alınan haz daha farklıdır. Bu haz daha uzun sürer ve sonrasında asla hüsran gelmez. Belki de Cennet hazlarının bu dünyadaki bir tadımlık karşılığıdır bu.

Önemli olan, en büyük kaygılarımızın, bizi, en içten dualarla Rabbimize yakınlaştırması… Sonuçta, “Benim çektiğim acı gibi, hiçbir Peygamber acı çekmedi.” diyen bir büyük Peygamberin ümmetiyiz.

Aykut GÜL

Medium | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Tüm Yazılarım | Yazılarım Hakkında | Youtube | Twitter

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim