Masjid Pogung Dalangan / Unsplash

Takva: Bugün En Çok İhtiyaç Duyulan

“Fetvayı kalbinden iste!”

Aykut Gül
4 min readApr 6, 2022

--

Saadettin Ökten hocamızın bir konuşmasında dinlemiştim: “Yaptığınız eylemde nefsiniz beslenmeye başladığı anda sınır aşılıyor demektir.” Ne muhteşem bir “kırmızı çizgi” uyarısı biz inananlar için!! Yazımın bir kısmını onun konuşmasından esinlenerek kaleme aldım bugün.

İnsan hayatı bir ömür boyu, şeytan ve nefs ile mücadele halinde geçer. Bunların ikisine de uymamak ve takvaya sarılmak insanı kurtuluşa götürür. Şeytan bazen Allah ile aldatır. Allah rızası için yapmakta olduğunuz işlerde, nefsi sürekli kontrol altında tutabilmektir önemli olan. Çünkü ayet-i kerimede bu konuda açık bir uyarı bulunmakta: “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir.” (Yusuf, 53)

Diyelim ki bir STK faaliyetinde isminiz çokça zikredilmeye, adınız sıkça hayır işleri ile anılmaya başladığında, bu durum nefsinize hoş geliyorsa alarm zilleri çalıyor demektir. Bu noktada gerekli tedbirleri almazsanız bir girdabın içine girer ve sürekli daha fazla övgü ister ve belki de nihayetinde bu sizi Allah’ın rızasından uzaklaştırıp kibir ve ucuba sürükleyebilir. Aslında o yüzdendir ki kişinin yüzüne karşı övülmemesi gerekir.

Nefsinizin kabardığını, egonuzun pençesine kapıldığınızı öncelikle kendiniz fark edersiniz. İşte fark edilen bu noktada takva devreye girer. Sakınır ve geri çekilirseniz bu takvadır ve siz de muttaki — takva sahibi — olursunuz. Tersi durumda ise bataklığın sizi içine çekmesi gibi, bir süre sonra çırpınsanız da kurtulamazsınız. Ancak bunu birilerinin fark etmesi ve size el uzatması gerekir. Bu durumda siz de kibrinizin üstesinden gelerek yardım talep etmeli ve uzatılan eli tutmalısınız. Aksi halde bırakın muttaki olmayı esfel-i safiline inmek kaçınılmazdır.

Bu yüzden esas olan riskli bölgeden gerektiği kadar uzakta kalmak ve sürekli temkinli olmaktır.

“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle mahzuru olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek müttakilerin derecesine ulaşamaz.” — Hadis-i Şerif

Pandemi sürecindeki maske, mesafe ve temizlik tedbirlerine de böyle bakabilirsiniz. Ne kadar hassasiyet, o kadar korunma. Bazen tedbiri elden bıraksanız da virüse yakalanmayabilirsiniz. Fakat bu tedbirsizlikler artar ve tehlikeli bölgede dolaşmayı umursamadan sürdürürseniz hastalığı kapma ihtimaliniz de artar. Takva da benzer şekilde günaha düşmeme konusunda hassas davranmak demektir.

Ne kadar çok riskli bölgede dolaşırsanız o kadar harama ve günaha maruz kalırsınız. Bu ise kanıksamayı beraberinde getirir. Günahları küçük görmeye başlarsınız. Oysa ki büyük günah senin küçük gördüğün günahtır. Mesele kalbinizle, algınızla alakalı… Bu süreç sizi daha pervasız yapar ve daha büyük günahları işlemeye iter. Önemsememek, pişmanlıktan da alıkoyacağından büyük felakete doğru sürükler insanı.

Tevbe ve pişmanlık için kibir putundan uzaklaşabilmek gerekir. Acziyet sahibi insana Allah, tevbeyi ve geri dönüşü nasip eder.

Peygamberimiz (sav), takvayı şu sözlerle açıklar: “Helal belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelilerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelilere düşen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın korusu da haramlardır.” Bugün, modernist yaşam tarzı ile çok sayıda yeni şüpheliler gündemimize girmiştir. Bu şüpheliler konusunda araştırma yaparken niyetimizin ne olduğu bizi ele vermekte. Amacımız bir şüpheli konusunda helallik çıkışına bir tutar dal mı bulabilmek yoksa küçük de olsa bir şüphe duyulduğunda ondan uzakta kalmaya gayret mi göstermek?

Bizi kurtaracak olan; her an kalbimizi kontrol altında tutmak, ihlastan ayrılmamak ve O’na kul olabilmek için hassas davranmaktır.

İbn-i Kesîr’de, takvanın tam olarak anlaşılması için aşağıdaki olay anlatılır:

Hz. Ömer (ra), bir gün Übey bin Ka’b’a (ra) takvanın ne olduğunu sorar. Übey (ra) de ona, “Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye karşılık verir. Hz. Ömer, “Evet, yürüdüm.” deyince, “Peki, ne yaptın?” diye sorar. “Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevabını alır. Buna karşılık, Übey (ra) “İşte takva budur.” der.

Muhterem Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks) “Bir insanın takva sahibi olduğu, yaptığı nafile ibadetlerden değil, muamelatının temiz, kazancının helal olup olmadığından anlaşılır.” der ve öncelikli olanın helallik ve arılık olduğuna işaret eder.

“Kul, kalbindeki düşüncelerin hepsini bir tabak içerisine kor ve bunu çarşıda dolaştırır da içinde kendisini utandıracak bir şey bulamazsa, takva makamına ermiş olur.” diyen Ömer bin Abdülaziz (ra) da, ihlasın ve ihsanın takva ile iç içe olduğunu vurgular.

Bugünün başarı ve üstünlük göstergeleri ile İslam’ın ortaya koydukları birbirinden tamamen farklıdır. “…Üstünlük ancak takva iledir.” hadis-i şerifi, ırk, zenginlik, cinsiyet, renk vb kriterlerin tamamını bir tarafa koymuştur. Özellikle de sayısal üstünlüklerin gerçek anlamda üstünlük olmadığını, azın çoktan büyük olabileceğini ve bereketin sırrını hayatımıza katmıştır.

Kişinin, kararsız kaldığı bir konuda kalbine danışması, orada bir rahatsızlık hissetmesi durumunda ondan uzaklaşması tavsiye edilir. “Fetvayı kalbinden iste!” hadis-i şerifi de buna vurgu yapar.

Takvanın ilk aşaması, açıkça bilinen haramların terk edilmesidir. Mekruhları terk ikinci aşama ve nihayet şüphelilerden uzaklaşma ise son aşamadır. Bunların dışında kalan helal dairesinde ise esas olan kararında tüketmektir. İsrafa düşülmesi durumunda takva dairesinin dışına çıkılmış olacaktır.

Bir kaç gün önceki Medium makalemde takva konusunda Nouman Ali Khan’ın sözlerine yer vermiştim: “Khan, Ramazan’ın ve orucun ilk amacının takva olduğunu söyler. Takvanın ise farkındalık ve uyanıklık sağlamak, yanlış yapmama konusunda tedbir almak ve Allah’ın cezalandırmasından korkmak olduğunu ifade eder.”

Şimdi yapmamız gereken, Ramazan ayının hikmet ve bereketiyle takvayı kalplerimize yerleştirmek, şekilden öze dönmek ve Rabbimize (cc) olan farkındalığımız artırmaktır.

“Gücünüz yettiği kadar takva sahibi olun” (Tegabün, 16)

Aykut GÜL

TÜM MEDIUM YAZILARIM

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim