“Sıkılmak” Bazen İyidir

Sıkı can mı, daha fazla mutluluk hormonu mu, depresyon mu?

Aykut Gül
3 min readJul 10, 2021
Priscilla Du Preez / Unsplash

Öyle bir meşguliyetler çağındayız ki çoğumuzun sıkılmaya zamanı olmuyor. Aslında sıkılmaya fırsat vermiyoruz demek daha doğru olabilir. Çünkü işlerin tamamlanıp tam sıkılacağımız zaman ellerimiz farkında olmadan sihirli ekranlara kayıyor. Bir sonraki randevuya, işe, derse veya alışverişe kadar epostamızı kontrol ediyor, yeni sosyal medya paylaşımlarını görmek için bir uygulamadan diğerine kayıyoruz. Birinden tam sıkılacakken bu defa mobil oyunlar geliyor aklımıza ve yeni bir ‘level atlama’ gayretiyle tüm dikkatimizle oyuna dalıyoruz. Sonuçta asla sıkılmamıza izin vermiyoruz. Çünkü can sıkıntısı, gerçekten de canımızı sıkıyor. Mutluluğumuzu elimizden alıyor. Oysa ki biz her daim mutluluk sloganları içinde sürekli olarak endorfin, oksitosin ve diğer modumuzu yükseltecek hormonların peşinde koşmalıyız. Hayat kısa ve onu sıkılarak mı geçireceğiz?!

Çocukluk yıllarımdan hatırlarım… Çokça sıkılırdık. Özellikle uzun yaz tatillerinde, uzun kış gecelerinde ve yine uzun tüp, şeker, fatura ödeme kuyruklarında… Yaz tatillerimiz köyümüzde geçerdi hep. Bugün bir saate otobandan gittiğimiz köyümüze o zamanlar kara trenle 3–4 saatte gidebilirdik. Sıkıldığımızda, bugünkü ekranlar olmadığından, kendimize etkinler bulurduk arkadaşlarımızla. Dere boyunda veya dağ yolunda bir yürüyüşe çıkardık. Yeni olgunlaşmakta olan ceviz ağacından bir kaç ceviz indirir ve kabuklarını soyma ve kırma mücadelesi verirken sıkılmaya vaktimiz olmaz, sohbet eder, hayaller kurardık… Sıcak ve nemden bunalınca da derenin önüne set yapar, su belimize kadar yükseldiğinde içinde yüzerdik. Hayatın ve tabiatın içinde sosyalleşerek, paylaşarak ve gözlemleyerek zamanımız akıp giderdi.

Özellikle yaz geceleri, sıcaktan dolayı damda yatarken, uzayın derinliklerine dalarak hayatın anlamı konusuna kafa yorardık o yaşlarda… Sonra büyüklerimize, hata yapmaktan da korkarak, yaratılışla ilgili sorular sorardık. Eğer doğru kişiler tevafuk etmişse sağlam bir inanç temeline sahip olurduk. Değilse Allah korusun bir ömür boyu değerlere ve inançlara mesafeli kalırdık.

Atalarımızın “Sıkı can iyidir” sözü ne kadar da doğruymuş. O zamanlar sevmediğimiz can sıkıntısı, bugün anlıyorum ki çok değerliymiş. Sıkılınca insan bir şeylerin arayışına girermiş. İcatlar o zaman çıkarmış. Sorgulamalar, yeni bakış açıları, yeni bilgiler ve dikkatin yoğunlaşması…

Uzun kış gecelerinde, sobanın yandığı tek odada, televizyonsuz, internetsiz, telefonsuz… Sadece büyüklerin derin sohbetleri var ve siz de pür dikkat dinlersiniz. Aslında bir hayat okuludur o oda. Uzaktan eğitimin övgüsüne mazhar olan dijital zenginlikler, muhteşem uygulamalar yok. Ancak daha iyi öğrenir ve neredeyse asla unutmazdık.

Pandeminin de en çok öne çıkan sonucu can sıkıntısıydı. Gelirini kaybetmeyen, evinde oturabilenler çok sıkıldılar. Dışarıda ve çalışmak zorunda olanlar ise sıkılmaya fırsat bulamadılar. Bu can sıkıntısı, aslında şükredilmesi gereken bir durumdu ancak çoğumuz anlayamadık, sürekli şikayet ettik. Ne bu dünya için yararlı bir şeyler yaptık ne de Yaratıcımızı razı edebildik. Can sıkıntısını aşabilen, üretken olan ve haline şükredebilenlere ne mutlu!

Kararında stres ve endişe nasıl faydalıysa, can sıkıntısı da insan için gerekli. Stresi istemeyiz ama harekete geçmemizi sağlar. Can sıkıntısında da bir şeylerle meşgul olma arayışına girersiniz. İfade olarak mesafeli durduğum ‘yaratıcılık’ denen, ortaya yeni bir şeyler koyabilme becerisi sıkılma anlarında ortaya çıkar.

Can sıkıntısı, depresyonla karıştırılmamalı. Bazen canımızın sıkılmasına izin vermeliyiz. Bu esnada gündüz düşleri dediğimiz hayal alemine uçmak, yeni fikirlere kapı aralamaktır. Her anı doldurmak, hatta bir kaç kişi aynı anda yapmaya çalışmak verimliliği sağlamaz. Bu kapitalist sömürü düzeninin bir yaşam tarzıdır. Yavaşlamak, ara vermek, vites küçültmek bazen gereklidir. Bu anlarda sıkılan canlar, büyük değişim ve dönüşümlere neden olurlar…

İsterseniz bir gün dijital detoks yapın ve görün ne kadar sıkılıyorsunuz. Can sıkıntısı sizde, daha önce hiç teşebbüs etmediğiniz ne tür yeni gelişmeleri tetikliyor o zaman görebilirsiniz. O yüzden, sadece kaybettiklerimizi fark edebilmek için pazartesi ve perşembe oruçları gibi dijital detokslar da yapmalıyız. Aksi halde bir ömür belki de hiç sıkılmadan, uyuşturulmuş bir şekilde geçmiş olacak.

Asıl mesele, hayatın anlamını kavramak, buna göre kişisel bir vizyon tanımlamak ve bunu gerçekleştirebilmek için her sabah gün doğmadan bir veya iki saat önce kalkabilmek… Böyle olunca bakın can sıkıntısı kalıyor mu? O zaman tek sıkıntınız zamanın çok hızlı akıyor olması olacak…

Günümüzde can sıkıntısını gidermek için meditasyon, yoga vb uygulamalar yaygınlaşıyor ve rağbet görüyor. Bu durum manevi boşluğun giderilmesi çabası olarak görülebilir. Ancak olması gereken kendi kadim kültürümüze, değerlerimize ve inançlarımıza sarılmak.

“Can sıkıntısı, yapacak bir şey olmamasının değil, uğrunda yaşanılacak bir şey olmamasının sonucudur.’”— Pat Mesiti

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim