Sosyal Medyanın Gölgesinde

Sosyal, iktisadi, milli güvenlik… Sosyal medya etkisini her alanda, her geçen gün daha fazla hissettiriyor.

Aykut Gül
4 min readAug 5, 2021
George Pagan III / Unsplash

Sosyal medyanın hayatımıza girmesinin üzerinden yaklaşık olarak on beş yıl geçti. Bugün halen en fazla kullanıcı sayısına sahip olan Facebook 2006'da ve ardından Twitter 2007'de adından söz ettirmeye başladı. 2009'da Whatsapp, 2010'da Pinterest ve sonrasında Instagram, Snapchat ve LinkedIn sosyal medya ağları olarak ön plana çıkmaya başladı.

“We Are Social/Hootsuite” tarafından hazırlanan Digital 2021: Digital Overview Report’a göre, dünyada internet kullanıcı sayısı son bir yılda (2020'den 2021'e) 490 milyon kişi artarak 4,2 milyara ulaştı. Aynı raporda, Facebook’un 2,74 milyar, Youtube’un 2,29 milyar ve Whatsapp’ın 2,00 milyar kullanıcı ile diğer platformlara göre açık ara ilk sıralarda yer aldığı ifade edilmekte. Söz konusu rapora göre, ülkemizde ise 60 milyon sosyal medya kullanıcısı var. Çok küçük yaştaki nüfus ile çok yaşlı nüfus kapsam dışına alındığında neredeyse herkesin bu platformlarda yer aldığı görülebilmekte. Raporda, yaklaşık olarak üç saatimizi sosyal medyada harcadığımız belirtiliyor.

Başlangıçta bu platformların kullanımı daha masum amaçlı ve ölçülü paylaşımlar şeklindeydi. Daha sonra yıllardır görüşemediğimiz arkadaşlarımıza rastladık o platformlarda ve heyecanımız giderek büyüdü.

Ardından ticari boyutları keşfedildi sosyal medyanın. Kişilerin yanı sıra şirketler ve kurumlar da oralarda yerlerini aldılar. Böylece pazarlama stratejilerinde sosyal medya ağları önemli birer kanal haline geldi.

“Fiziksel dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz bunu 6 kişi ile paylaşır. Dijital dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz bunu 6.000 kişi ile paylaşır.” — Jeff Bezos

Nihayet devlet kurumları da sosyal medyaya girdiler. Bir çok kamusal bilgiyi devlet organları, kendi internet sitelerinden çok sosyal medya hesaplarından açıklar oldular. Buraya kadar artıları eksilerinin oldukça önündeydi. Artık web siteleri arka planda kalmaya ve sosyal medya hayatımızın her alanına nüfuz etmeye başlamıştı.

Nathan Dumlao / Unsplash

Zaman kaybı ve ekranlara bağlanmanın ötesinde sanırım sizden en fazla alıp götürdüğü şey, sosyal medyada her an kendinizi açıklamak zorunda kalmanız. Başkalarının paylaşımlarını onaylamanız, sizin de paylaşmanız ve yorum yapmanız dışında, hiç bir şey yapmamanız da eleştirildi, kınandı ve sorgulandı her zaman. Çünkü kayıtsız veya ilgisiz kalmak da bir seçimdir ancak insanlar mutlaka her konuda bir seçim yapmanızı ve taraf olmanızı istiyorlar. Eğer bir kez yaptıysanız her zaman yapmanız bekleniyor.

Sürekli sosyal medyaya malzeme sunmak zorunda olmak, gereksiz siyasi çekişmelerin içine girmek ve bir süre sonra kutuplaşmanın bir parçası haline gelmek sizin enerjinizi sömürüyor ve psikolojinizi bozabiliyor.

Bugün zaman yönetiminden çok daha önemli hale gelen dikkat yönetiminin sanırım en zararlı unsuru sosyal medya… İlginizi, konsantrasyonunuzu ve odağınızı saatlerce oraya verdiğinizde size sıkıcı gelen ancak yapmak zorunda olduğunuz işlere odaklanamıyor ve sürekli erteliyorsunuz.

“Günümüz interneti, değişim aracının dikkatimiz olduğu büyük bir görsel alışveriş merkezidir.” — Anonim

Hipnotize olmuş gibi ekranların karşısındaki çaresiz bağımlılık her geçen gün hayat kalitemizi aşağılara çekiyor.

“Eğer dikkatli olmazsanız, medya sizin iyi insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise sevmenizi sağlar.” diyen Malcolm X’in vurguladığı “medya”, günümüzde sosyal medyaya daha çok uymakta.

Özellikle de son günlerde yaşanan olaylarda, sosyal medya yalanlarının ve algı operasyonlarının boyutları, daha önceki yazılarımda sıklıkla vurguladığım hakikat ötesinin geldiği aşama korkutucu bir hal aldı.

Sahte hesaplar üzerinden ülkemize neredeyse müdahale çağrılarının yapıldığı noktalara geldik. Kişilere, kurumlara ve hatta devlete yönelik itibarsızlaştırma kampanyaları, yalanlar, ağır hakaretler çok tehlikeli boyutlara ulaştı. Milli güvenliğin önemli tehditlerinden biri haline geldi bu mecralar.

Sosyal medya, ulus devletlerin de üzerinde, belli amaçları gerçekleştirmek için elindeki sihirli sopasıyla herkesi hizaya getirir hale geldi.

Sosyal medyanın bir kontrol mekanizması yok. Sahibi olan şirketler, kendi ticari amacı ve diğer sosyal projeler doğrultusunda tam bağımsız kararlar veriyorlar. Neredeyse devlet içinde devlet gücüne sahipler. Hakikat elbette ki bir süre sonra ortaya çıkıyor ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Irak’ta kitle imha silahları bulunamayınca, milyonlarca Iraklı’nın ölümünden sorumlu olan ABD sadece “Pardon!” demekle yetindi.

Sosyal medyanın tetiklediği Arap Baharından etkilenen tüm ülkelerin halkları bugün büyük bir pişmanlık içinde ve eski günlerini aramakta. ABD’de, siyasette çokça tartışılan sosyal medyanın, özellikle Obama’nın ve Trump’ın seçilmesinde önemli rol oynadığı konusunda çok sayıda araştırma ve rapor hazırlandı. Ülkemizde 2012'de yaşanan Gezi Olayları ise hala hafızalarımızda…

“Sosyal” olma iddiasına rağmen sosyal medya, kullanıcılarını özellikle de gençleri giderek yalnızlaştırıyor. Psikolojik, biyolojik, fiziksel ve zihinsel sorunlara neden oluyor. Yetersizlik hissi, uykusuzluk, gösteriş, özenti, beğenilme ve takdir edilme arzusu, mahalle baskısı ve en önemlisi de bağımlılık kişilerde önemli yaralar açıyor. Özellikle de pandemi döneminde bu etkiler en ağır şekilde kendini gösterdi.

“Bir çocuğa, ‘sussun’ diye akıllı telefon veya tablet verilmesi, gece yarısı güvenli olmayan bir sokağa ailesi tarafından bırakılmasıyla eşdeğer.” — Timur Sırt

Ezcümle; teknolojiyi yasaklayamayacağımız gibi sosyal medyayı da yasaklamak çözüm olmayacaktır. Bu platformlar bir araç olarak görülmeli, çocuklara ve gençlere medya okuryazarlığı kazandırılmalı, sosyal medya şirketlerinin ülkemiz üzerinde hegemonya kuramayacağı yeni yasal düzenlemeler yapılmalı, dış mihrakların içimizde fitne ateşini körükleyemeyeceği tedbirler alınmalı ve nihayet yerli ve milli platformlar ve uygulamalar geliştirilmeli…

Aykut GÜL

Medium yazılarım hakkında…

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim