Sessizliğin Öneminin Farkında mısınız?

Sessizliği eğer gerektiği gibi hissederseniz, içinizde bir çok aydınlanmanın o anda gerçekleştiğini görürsünüz.

Aykut Gül
4 min readFeb 28, 2021

--

Sessizliği dinlemek, pandemide, isteyerek ya da istemeyerek hayatımızda önemli bir yere sahip oldu. Bazılarımız için ne büyük bir fırsat oldu sessizlik. Bazılarımız için ise belki de kabus…

Sessizliği dinlerken insanoğlu, iç sesini de duymaya başladı. Bu sesler, önceden de zaman zaman duyduğumuz ancak bir şekilde susturduğumuz seslerdi. Pandemi öncesinde de bazı insanlar izlemese de televizyon, radyo vb cihazları açarlardı eve girer girmez veya uykudan uyanır uyanmaz. Kimileri ise geceleri evin tüm ışıklarını açmadan rahat edemezdi.

Pandemiyle karantina zamanlarında, neredeyse mutlak sessizliği hissettik. Önceleri çok da sevdik. Bize huzur verdi. Ne büyük bir gürültü ve kargaşa içinde yaşadığımızın farkına vardık.

Ama sessizlik, kendimizle baş başa kalmak demekti. Buna hazır mıydık? Sanırım büyük çoğunluğumuz bu yalnızlıktan korktuk. Daha önce duyamadığımız vicdanımızın sesini daha yüksek sesle duymaya başladık. Hesaplaşmalar, pişmanlıklar her yanımızı sardı.

Bazılarımız ise bu sessizlikle huzuru yakaladı. Dinginliğin, yavaşlığın, sadeliğin ne kadar güzel nimetler olduğunu fark etti.

İnsan elbette ki sosyal bir varlık. Ancak sosyalleşme de yalnızlık da bir ihtiyaç insan için. Aradaki dengeyi sağlayabilenler daha huzurlu bir hayat yaşayabiliyorlar.

Bu anlardan kaçmamak, cihazların gürültüsüne boğulmamak, hayatı yeniden keşfedebilmek için sessizlik ve kendimizle yalnız kalabilmek büyük nimet. On dakikalık meditasyon veya yoga anları yerine, işte size çok uzun tefekkür, itminan ve huzur imkanı…

2011’de, misafir öğretim üyesi olarak bulunduğum ABD’de, insanların büyük bir yalnızlık içinde olduğuna şahit olmuştum. Bir çok markette kasiyerler yoktu. Siz aldıklarınızı kendiniz kasadan geçirip kartınızdan ödemenizi yapıyordunuz. Petrol istasyonları, havaalanları ve daha bir çok yerde, insanla muhatap olamıyorsunuz. Kaldığım apartmanın girişinde veya asansörde karşılaştığımız yaşlı Amerikalılar konuşmak için can atıyorlardı. Çünkü bazen haftalarca bir insanla tek kelime konuşamamış olanlar vardı.

Foto: Lukas Godina / Unsplash

İngiltere’den sonra Japonya’da da “Yalnızlık Bakanlığı” kuruldu. Japonya’da yalnızlığa bağlı olarak intihar vakalarında patlama yaşanıyor, özellikle de kadınlarda. Bu iki ülkede olduğu gibi başta gelişmiş ülkelerde milyonlarca yaşlı ve engelli yalnız. Uzun zaman kimseyle konuşamayan insanlar psikolojik sorunlar yaşıyorlar.

Zeki Coşkun’un bu konudaki tespiti dikkate değer: “Totaliter toplumlar ve devletler, bireyleri kitlesel yalnızlığa mahkum ediyor. Yalnızlığa sürüklenenler, bu çaresizliğin, zayıflığın, korkunun ilacı olarak “otorite”ye, güce sığınıyor, dahası tapınıyorlar. Ya da, öteki yalnızları, öteki çaresizleri seyredip avunuyorlar… Ya da buna karşı savaşanları çekip öldürüyorlar.”

Tüm bunların yanısıra, bazen sessiz kalmak, susmak size daha ağır sorumluluklar yükler. Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytan olmak olarak nitelendirilmiştir bir hadisi şerifte. Eliyle düzeltemiyorsa diliyle düzeltme çabasında olmalı inanan insan. “Dünya, en çok kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden acı çeker.” (Napolyon)

“Müziği müzik yapan ses değil sessizliktir. Sessizlik olmayan müzik gürültüden ibarettir.” sözü ile Müfit Can Saçıntı, sessizliğin önemini ne kadar güzel vurgular.

Kültürümüzde iyilik ile sessizlik arasında da güçlü bir bağ vardır. Kime, nasıl bir iyilik yapıyorsanız, bunu kimseye hissettirmeden sessizce yaparsınız. “İyilik erdeminin bir fazlası, iyilik ettiğini fark etmeden iyilikte bulunmaktır. En hafif bir benlik rüzgarı dahi esmeden, doğal, sessiz ve zarif.” (Kemal Sayar)

Batı kültürünü yansıtan, “Konuştuklarımdan çoğu defa pişman oldum; ama sessiz kaldığım durumlardan asla pişmanlık duymadım.” (Publilius Syrus) ifadesi ile bizim kültürümüzdeki sözün gümüşse sükutun altın olduğu prensibi ne kadar da benzeşir.

Susmak bazen etkili bir konuşmadan çok daha tesirlidir. Tasavvuf kültürümüzde, susmanın, hal ile anlatmanın önemli bir yeri var.

Bir bilgenin ders halkasının müdâvimlerinden biri, nice seneler sonra, halkayı terketmişti. Haftalar, aylar geçip adam ortalarda gözükmeyince, bilge kişi kendisini ziyârete karar verdi.

Mevsim kıştı, adam evde yalnızdı ve evin salonundaki büyük ocakta gürül gürül odun yanıyordu. Bilgenin kendisini niye ziyaret ettiğini tahmin eden adam, üşümüş olan bilgeyi ocağın başına davet etti, kendisi de birşeyler ikram etmek için mutfağa yöneldi.Ocağın yanıbaşında oturan bilge, gelen ikramı kabul etti, fakat adama hiçbir şey demedi. Sanki adam evde yokmuş, sanki kendi evinde tek başına oturuyormuş gibiydi. Bütün dikkatini ocağa vermiş görünüyordu.

Bilge, birkaç dakika sonra maşayı aldı, iyice köz haline gelmiş odunlardan birini ocağın bir kenarına koydu. Sonra minderine oturdu. Hâlâ bir şey söylemiyordu. Kenara konmuş olan közün ateşi yavaş yavaş azaldı, sonra da söndü. Odada çıt çıkmıyordu. İlk baştaki selamlama hariç, bir kelime bile konuşulmuş değildi. Bilge, gitmeye hazırlanırken, sönmüş közü aldı ve yeniden ateşin ortasına koydu. Köz, ateşle ve yanan odunların ısısıyla çabucak parladı.

Bilge ayrılmak için kapıya yöneldiğinde, ev sahibi “Sebeb-i ziyaretinizi anlıyorum” dedi. “Ateş dersiniz için de teşekkür ederim. Bundan sonra sohbetlerinizi hiç aksatmayacağım.” (Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları)

Sessizliği eğer gerektiği gibi hissederseniz, içinizde bir çok aydınlanmanın o anlarda olabildiğini görürsünüz. Geviş getiren hayvanların, yediklerini sindirmeleri için sakince bir köşede yapmaları gereken bu işlem, onlar için son derece hayati bir eylem… İnsanın da sürekli olarak aşırı şekilde beslendiği bilgileri, sessizlik anlarında sindirmesi gerekir. Bu anlarda, cihazların bekleme modu -standby- gibi bir moda geçersiniz. Beyinde bağlantılar daha sağlıklı çalışır ve yeni bağlantılar kurarsınız. Keşif anları, hep bu sessizlik anlarıdır.

O halde, her dönemin kendine özgü şartlarına uyum sağlamak, sessizliğin huzurunu yaşamak, hayatın anlamı konusunda çokça düşünmek ve pandemi sonrasına yenilenmiş olarak çıkmak gibi önemi bir fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim