Sanal Kalabalıklar, Yalnızlaşma ve Değersizleşme

“Bütün tartışmalarda galip gelmeye çalışma! Bazen kalpleri kazanmak, tartışmayı kazanmaktan daha evladır.” — İmam Şafii

Aykut Gül

--

Bazı insanlar, kendine güvenmediği, emin olmadığı, yetersiz olduğu konularda, çokça yemin eder, delil göstermeye ve ikna etmeye çalışır.

Çok yalan söyleyen kişiler de en sıradan bir konuda bile sürekli yemin eder. Ancak ilginçtir ki yemin ettiği sözlerde bile yalan olma ihtimali her zaman vardır. Bu yüzden, karşıyı ikna edemediğini gördükçe yeminin dozunu artırır, kutsal değerler üzerine yeminler etmeye başlar.

İnsanların aşağılık komplekslerini örtebilme çabalarında da benzer ama farklı bir yöntem söz konusu. Kendini olduğundan farklı gösterme, sahip olduğu değerli şeyleri öne çıkarma, kendini önemli hissettirebilme; tüm bunlar farklı bir hastalığın göstergeleri. Konfüçyüs’ün, “Gösteriş, bir insanın kültürel zayıflığını yansıtma halidir” sözü tam da onların durumunu anlatıyor. Bu halde olanlar, hiç rahat olamazlar, sürekli bir şeyleri gizleme, başka şeyleri öne çıkarma çabası içinde olurlar ve bu çok yorucudur. Böyle bir derdi olmayan insanlar ise daha özgüvenlidir. Bu konuları çoktan aşmıştır. Basit yaşar, “ne derler?” kaygısı taşımaz, mahalle baskısı yoktur üzerlerinde.

Bu farklı görünme çabası, inanmadığı bazı değerleri -çıkar uğruna- savunuyor görünmesi, her daim mutlu ve başarılı görünme gayreti… Tüm bunlar için sosyal medya en uygun ortamı sağlıyor. Bu mecralarda sürekli bir ispat peşinde bir çok insan. Daima kendini açıklamak zorunda kalıyor; yaptıklarını da, yapmadıklarını da…

Bir şekilde, sosyal medya, insanları gereksiz ve acımasız bir rekabetin içine sürüklüyor. Bu asla tatlı bir rekabet değil, acımasız, karşısındakini yok etme amacı güden tehlikeli bir rekabet. Ancak, D.Sarnoff’un dediği gibi, “Rekabet, bir ürünün en iyi, bir insanın ise en kötü özelliğini ortaya çıkarır.”

Foto: Joel Barwick / Unsplash

İnsanların aslında hep sahip oldukları bazı kötü vasıflar, soysal medya ile daha da neşvü nema buldu. Gereksiz ispat çabaları, safını her gün yeniden aleme ifşa etme gayreti, gündemin sonsuz ve gereksiz ve galibi asla olmayan tartışmaları. Tartışmaların amacı asla doğruyu bulmak, aydınlanmak veya aydınlatmak olmaz bu mecralarda. Eğer niyetler halis olsaydı, İmam Şafii Hazretlerinin “Bütün tartışmalarda galip gelmeye çalışma! Bazen kalpleri kazanmak, tartışmayı kazanmaktan daha evladır” sözüne bir kez olsun kulak verilirdi.

Bu kavgalar, aslında tehlikeli bir halin işareti: Kibir! Çünkü kibir olmasaydı, bir kez olsun karşımızdakinin haklılığını kabul edebilirdik. Bunu kabul etmek de o kişiyi kazanmaktı aslında. Nihayetinde, çok takipçimiz ve sanal arkadaşımız var gibi görünse de, bu kibir bizi bitirir ve “Kibir, insanı yalnızlığa mahkûm eder.” (Hz. Ali). Yalnızlıkla beraber, kendini suçlamalar, yargılamalar ve değersizleştirme beraberinde gelir. Çünkü, Nurullah Ataç’ın “Gururun en güzelinde bile bir suç kokusu vardır” sözü bunu en güzel şekilde ifade eder.

Oysa ki tevazu, kalpleri kazanmanızı ve neticede huzuru yakalamanızı sağlar. “Tevazu resimdeki gölgeler gibidir; daha güzel ve daha derin gösterir.” (Bruyere).

İnsan, karşısındakinin gözünün içine bakarak hakaret edemiyor, kolay yalan söyleyemiyor. Ancak sanal dünyada, sizi rahatsız eden gözler yok. Tüm sınırları zorlayarak, her türlü gayri ahlaki davranışı sergileyebilmeniz mümkün. Linç kültürü de bu yüzden salgın bir hastalık gibi sosyal medyada…Bir şekilde yüz yüze gelen sanal arkadaşlar, çoğu zaman derin bir mahcubiyet hissederler bu yüzden.

Dijitalleşme, sadece verimlilik ve etkili iletişim için olmalı. Kendi değerlerimizi kaybedecek, hayatın detaylarında gizli güzellikleri göremeyecek, kalabalıklar içinde yalnızlaşacak, sanal dünyanın sanal eğlenceleri ile oyalanacaksak, ne anlamı var ekranların başında ömrümüzü heba etmenin?!

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim