Rüyadan Uyanmak
Gerçek hayat, bir rüyadan ibaretse, sanalda yaşamak, rüya içinde rüyada olmak değil midir?
Hayatımız, seçimlerimizden ibarettir. Cüzi irademizin bize verdiği, tahminimizden daha da geniş olan seçme imkanı ve hürriyeti, belki de sahip olduğumuz en büyük nimet. Aynı zamanda da en büyük mesuliyet.
Öncelikle Rabbimizin bizim için çizdiği külli iradeye teslim olabilmek, aslında en büyük özgürlüğümüz ve cüzi irademizle yapacağımız en iyi seçim olacaktır.
Özellikle de gerçekliklerin en aza indiği, sanal hayatların, hayatımızın büyük bir kısmını işgal ettiği bir zamanda yapacağımız tercihlerin kulluk dairesinde olmasına dikkat etmeliyiz.
Önemli olan, sanalda gerektiği kadar, gerçeklikten asla kopmadan kalabilmek. Dahası gerçeklik dediğimiz bu hayatın aslında bir tür rüya olduğunun şuurunda olarak ruhumuzu hür kılabilmek.
Edgar Allan Poe gibi Batılılar da, “Gördüğümüz veya göründüğümüz her şey sadece rüya içinde rüya mı?” diye sorarak bunun farkında olduklarını gösterirler. Ancak bu farkındalık bir kulluk bilincine götürmüyorsa rüya hali devam ediyor demektir.
Büyük düşünür ve gönül insanı Hz. Mevlana bu tespiti daha ileriye götürür: “Dünya hayatı bir rüyadan ibarettir! Dünyada servet sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı, nesilden nesile aktarılarak dünyada kalır.”
Bu dünya hayatında belki de en değerli olanlar, seher vaktinin dinginliğinde, Rabbimizle olan ünsiyetimizi artırabilmemiz, secdede O’nunla (cc) olan en yakın anımıza şahitlik etmemiz, acz içinde yaptığımız dualarla O’na sığınmamız, O’nun kitabını ağır ağır, içtenlikle okuyarak O’nunla konuşabilmemizdir.
Gündüzün kargaşa ve koşuşturmasında, insan daha fazla gaflet içinde olur, yaptığı ibadetler de daha bir telaş içerisindedir. Ancak geceler, kendimizle ve Rabbimizle baş başa kaldığımız, rüyadan bir süreliğine de olsa uyandığımız zamanlardır.
Gerçek hayat, bir rüyadan ibaretse, sanalda yaşamak, rüya içinde rüyada olmak değil midir?
Hatta bazı sanal hayatlarda bir kaç kademe rüyada — veya uykuda — olmak vardır. Birinden uyanır, bir üst uyku evresine geçersiniz.
Ama asıl uyanma, son nefesle değil midir? O an değil midir, insanın her şeyin farkına vardığı, artık kafasında hiç bir soru işaretinin kalmadığı, bir anda tüm bilinmeyenlerin ortaya çıktığı ve akabinde iç yakan pişmanlıkların yaşandığı o dehşetli an.
Ölmeden önce ölebilenler, “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir!” (Fecr, 27–30) hitabına mazhar olanlar değil midir?
O anda onlar korku, şaşkınlık ve endişe duymayacaklar. Onların pişmanlıkları ise sadece hayatta neden daha fazla iyilik yapmadıkları için olacak.
Bu dünya hayatında sıkıntılar, üzüntüler ve zorluklar hep olacak. Önemli olan böyle anları fırsata çevirebilmek. Sadettin Ökten hocamızın, “Kalbinizde sebebsiz bir hüzün hissediyorsanız, bilin ki o an Allah’a yakınsınızdır” mesajı bu anlamda çok değerli.
O nedenle gündüz sosyalleşen, toplumsal hayatın kendisine yüklediği görevi yerine getirmeye çalışan insanın, belirli zamanlarda ve mekanlarda, yalnızlığı seçmesi, Rabbi ile baş başa kalması, derdini sadece O’na açması, sadece O’ndan yardım istemesi; rüyalardan uyanmayı, gerçekliğe dönmeyi ve nihayetinde en şerefli mahluk olabilmeyi sağlayacaktır.
Büyük şampiyon, rahmetli Muhammed Ali’ye kulak verelim: “Rüyalarınızı gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır…”
Aykut GÜL
Dünya Gazetesi Köşe Yazılarım | Youtube | Twitter | Medium | Tüm Medium Yazılarım | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Yazılarım Hakkında