Neyi Arıyorsunuz?

“İnsanın değeri aradığı şeyle ölçülür.” — Hz. Mevlana

Aykut Gül
4 min readMar 2, 2024

--

Aramaktan maksat, hedefi olmaktır… Hedefe varmak değil… Doğru yolda olmak, yolda kalmak, doğrularla yolculuk yapmaktır…

Hedefe ulaşmak için ilk adımı atabilmek önemli… Hedefe ulaşamasanız da o yolda olmak, o yolda son nefesi vermektir önemli olan.

İlk adım, cüzi iradenizdir. Gerisi ise külli irade ve teslimiyet…

Her arayan elbette ki bulamayabilir ancak Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “Bulanlar, ancak arayanlardır.”

Bulmak… veya bulduğunu sanmak… aslında “olduğunu” sanmak.

Oysaki bulmak bu dünya hayatında çoğu zaman mümkün değil!

Dünyada bulmak, belki de fenafillah makamıdır. Orada ise ne bulmak ne olmak ne de “ben” vardır…

Fani hayatta arayanlar, ebedi hayatta bulanlardır.

Esas olan son nefese kadar aramayı sürdürmek… Yanmak, kanmaya çalışmak, olmak ama “olduğunu” bilmemek…

Aramak, gayrettir. Kulluğu kabullenmektir.

O’na her geçen gün daha fazla yaklaşabilmektir. İki günün birbirine eşit olmaması için arayışı sürdürmektir.

“Aradığın da seni arıyor” der Hz. Mevlâna…

Belki de tüm yapılması gereken sakinleşmek, yavaşlamak, kendimizi akışa bırakmak ve iç dünyamıza doğru bir yolculuğu başlatmaktır.

Aramak, nihayetinde itminana ermektir. İtminana eremeyen her kul, içinde bir huzursuzluk ve sıkıntı hisseder.

Aslında bu anları iyi değerlendirmek ve o doğru yolu bulmaya çalışmaktır esas olan.

Foto: Paul Green / Unsplash

“O’nu bulan her şeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına bela bulur” der Bediüzzaman Hazretleri.

Oruç Aruoba’nın tespitine bakalım: “Kendi yönünü bulamayan kişi için ‘yol’ yoktur; bir sürüklenmedir bütün ‘yürümesi’… Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşuna yürür.”

M. Scott Peck ise tam da bunu anlatır bize:

“Derinden derine mutsuz ve rahatsız olduğumuz anlar, hayatımızın en güzel zamanlarına gebedir. O rahatsızlık yüzünden harekete geçer, hatalı alışkanlıklarımızı terkeder, yeni yollar ve daha doğru cevaplar aramaya başlarız.”

Aramak, bulduğunu anlayamamak, farkedememektir çoğu zaman…

Aslında bulmak eylemi bitmez. Bulursunuz, bir sonraki aşamaya geçer ve aramayı sürdürürsünüz. Nefsin mertebeleri olarak da ifade edilebilir bu süreç. “Nefsi emmare”den “Fenafillah” mertebesine kadar gider mi bilmem!?

“Hayatınızı siz önceliklendirmezseniz, başkaları yapar” der Greg McKeown. Önceliğiniz yoksa ne aradığınızı bilmiyorsunuz demektir. Bu durumda bulduğunuzu sandığınız şeyin de ne olduğunu bilemezsiniz.

Aramak, amaçlı bir hayata sahip olmaktır.

Aramak, hayatı anlamlı kılma çabasıdır.

Hz. Mevlana’nın, “İnsanın değeri aradığı şeyle ölçülür”, “Neyi arıyorsan sen o’sun” sözleri, aramakla şekillendiğimizi, bir kimlik kazandığımızı niteler.

Erich Fromm, “Hayatı kaybetmekten daha kötü bir şey vardır: Hayatın anlamını kaybetmek” der. İnsanı intihara sürükleyen nedenlerin başında anlamsız hayat gelir.

“Hayatın amacı, amaçlı bir hayattır” diyen Deepak Chopra da anlamlı bir hayatın gerekliliğine işaret eder. Anlamlı hayat, amaçlı hayattır. Amaçlı hayat ise Yaradan’ı bulmak, O’na kul olabilmektir.

Necip Fazıl’ın, “Seni aramam için beni uzağa attın/ Alemi benim, beni kendin için yarattın” sözleri ile yaratılıştaki sırrı ne güzel anlatıyor.

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56) ayeti, insanın hayat yolculuğunun esasıdır.

“Onlar hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Doğrusu gözler kör olmaz fakat, göğüslerdeki kalpler körleşir” (Hac, 46) ayeti de arayışı sürdürmemizin kulluğumuzun gereği olduğuna, bunun için de kalbi selimin gerekliliğine işaret eder.

O zaman belki de O’nu dışarıda aramayı bırakıp kendi iç alemimize yönelmeli değil miyiz?

Bir genç, Sokrates’e gelerek, bilge bir kişi olmak istediğini ve ne yapması gerektiğini sorar. Sokrates, genci bir göl kenarına götürür. Gencin kafasını aniden sıkıca tutar ve suya sokar, genç çırpınana kadar kafasını bırakmaz. Genç kendine geldiğinde dehşet içinde Sokrates’e bakar. Sokrates, suyun altındayken en çok istediği şeyin ne olduğunu sorar. Genç, “Tabii ki nefes almak!” der. Sokrates de “Bilgeliği, başın suyun altındayken nefes almayı istediğin kadar istersen elde edebilirsin” der. (aykutgul.medium.com)

İstediğinizi aramaya başlamak konusunda Sokrates’in bu dersi çok güzel bir örnek…

“Sadece susayanlar suyu aramaz. Su da susuzları arar durur…” der Hz. Mevlâna. O halde esas olan susamak… Susamak içinse yanmak gerekir… Eğer su sizi arıyorsa, onun akışı yönünde, aşağılarda durmalı, yüksekte durmamalısınız değil mi?

Aramak; eyleme geçmek ve konfor alanını terk etmektir.

Bulmaktan çok, önemli olan arama sürecidir… Bu süreç olgunlaştırır, insan-ı kâmil yapar.

Murathan Mungan, “Aramaktan vazgeç demiyorum. Bulmaktan vazgeç” derken muhtemeldir ki tam da bunu kastediyordu.

İnsanın fikri neyse zikri de odur derler ya hani… John Lubbock bunu, “Neyi arıyorsak, onu görürüz” şeklinde ifade eder.

Her daim aradığınız şeyi düşünür, konuşur, fikreder ve zikredersiniz.

Paulo Coelho’nun aramak konusundaki aşağıdaki sözü, Mevlâna ve Şems’in dostluklarını hatırlatmıyor mu size de?

“İnsanın yeryüzündeki bütün yaşamı ruh eşini aramak biçiminde özetlenebilir. İnsan, bilgeliğin, paranın ya da gücün peşindeymiş gibi yapabilir, oysa hiçbiri önemli değildir. Ruh eşini bulamadığı sürece yaptığı her şey eksik kalacaktır.”

Ezcümle;

Eğer aramıyorsanız hayatınız anlamını yitirir. Aramanız gerekenden başkasını arıyorsanız değersizleşirsiniz. Çünkü aradığınız ne ise o kadar değerlisiniz…

Aykut GÜL

Dünya Gazetesi Köşe Yazılarım | Tüm Medium Yazılarım | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Yazılarım Hakkında

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim