Yannick Pulver / Unsplash

Neden Etkili Öğrenemiyoruz?

“Bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız onu tam olarak anlamamışsınız demektir.” Albert Einstein

Aykut Gül
3 min readApr 25, 2022

--

Dijital çağda, hayat boyu öğrenme kaçınılmaz hale geldi. Özellikle de metaverse projesinin kısa zamanda hayatımızın her ayrıntısına nüfuz edecek olması etkili öğrenmenin daha çok gündemimize girmesine neden oldu.

Öğrenmeyi öğrenme becerisi, ayakta kalmanın artık önemli bir şartı...

Hayat boyu öğrenmenin temeli yazmaktır. Günlüklerden köşe yazılarına, içerik yazarlığından bilimsel makale yazmaya kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor yazmak. Yazmak için ise düşünmek ve fikirlerimizi organize edebilmek gerekiyor. Düşünmek ve yeni fikirler üretebilmek için sürekli öğrenci olmak zorundayız.

Öğrencinin birincil beslenme kaynağı okumaktır. Bugünlerde podcast dinlemeyi ve video izlemeyi de bir ölçüde buna ilave edebilirsiniz. Tüm bu kaynaklardan bilgiyi absorbe edebilmek, aktif okuyucu ve dinleyici olmak, notlar üretebilmek, sabır, tekrar ve ustalık gerektiren süreçlerdir. Üstünlük diploma ile değil okuyarak elde edilir. Mark Twain’in dediği gibi, “Okumayan kişinin, okuyamayan kişiye bir üstünlüğü yoktur.”

Bu ustalık yazmakla gelişir. Geliştikçe merak, heyecan ve motivasyon artar. Bu döngü hayat boyu sürecek hale gelirse sürdürülebilirlik kazanılır ve kaliteli öğrenim çıktıları bir çığ gibi büyür.

“Bir şey söylemek istediğin için yazmazsın, söyleyecek bir şeyin olduğu için yazarsın.” der F. Scott Fitzgerald. Söyleyecek bir şeyi olmak… Bunun için de önce dolmak — okumak — gerekir. Dolmak, olmak ve oldurmak. Diğer bir ifadeyle, okumak, hayata geçirmek, olgunlaşmak ve paylaşmak…

Öğrenmede Ustalaşın ve Potansiyelinizin Kilidini Açın başlıklı TEDx konuşmasında Eva Keiffenheim, öğrenmede üç şeye işaret eder: (1) Unutmak öğrenmede esastır (2) Öğrenmek en çok, zor hissettiğinde etkilidir (3) Uzun süreli hafıza kapasiteniz çok büyük.

Unutmak insanoğlu için büyük bir nimettir aslında. Evet; yeni, gerekli ve değerli bilgileri elde edebilmek için unutabilmek gerekir. Unutmamamız gerekenleri ise diğerlerinden ayırarak uzun süreli bellekte kalıcı hale getirebiliriz. Bunun yolu ise tekrar etmekten geçer.

Beyin Oyunları kitabında Tamer Demirdelen, “Öğrenilen bir bilgi; on dakika içinde tekrar edilirse bir gün, bir gün sonra tekrar edilirse bir hafta, bir hafta sonra tekrar edilirse bir ay, bir ay sonra tekrar edilirse uzunca bir süre kalıcı bellekte tutulur.” der. Demek ki ne kadar ihtiyacınız olacaksa o kadar tekrar… Benzer bir yorumu da Nevzat Tarhan hocamız yapar: “Yeni edindiğimiz bilgileri yirmi dört saat içerisinde tekrar eder, konu üzerine kafa yorar ve hayal kurarsak, beyinde bir network oluşur ve öğrenilenlerin kalıcılığı sağlanır. Bu şekilde kimyasal kayıt yapılır.”

Edgar Dale ise duyu organlarımızın öğrenme sürecine dahil edilmesinin önemini vurgularken, “Okuduklarımızın %10’unu, duyduklarımızın %20'sini, gördüklerimizin %30'unu, gördüklerimizin ve duyduklarımızın %50'sini, başkalarıyla tartıştıklarımızın %70'ini, kişisel olarak yaşadıklarımızın %80'ini, başkalarına öğrettiklerimizin %95'ini hatırlıyoruz.” demektedir. Ne kadar çok araç ile ilişkilendirme yapılırsa o kadar kaliteli bit öğrenme sağlanabiliyor.

Öğrenmede aktif olmak, öğrenmenin kalitesi için çok önemli. Çünkü “Öğrenmeyi seviyoruz, öğretilmeyi değil…” Bu ise öğrenim merkezli eğitimin ne kadar önemli olduğunun güzel bir tespitidir.

Keiffenheim’in ikinci maddesindeki, öğrenmenin zor hissedildiğinde etkili olması ile emek, çaba ve alın terini işaret eder.

“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm, 39) ayeti, kolay yoldan büyük kazanımların olamayacağını belirtir. Şule Gürbüz’ün “İnsan üzülmeden öğrenmez.” tespiti de sanırım zorluğa ve aktif öğrenmeye vurgu yapar. Öğrenirken duyguların işin içine girmesi, asıl öğrenmeyi sağlamaktadır.

“Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, büyük öğretmen ise esin kaynağı olur.” diyen William A. Ward ve “Öğrencilerinize bir şey öğretmeyin, onların düşünmelerini sağlayın. Çünkü onlar düşünmeye başlarsa zaten kendi çabalarıyla öğrenirler. Ve çaba sonucu öğrenilen bilgi, en kalıcı bilgi olur. Asla silinmez…” diyen Sokrates, çabanın ve öğrenci merkezli öğrenim yöntemin önemini çok güzel ifade eder.

Keiffenheim’in son maddesinde yer alan uzun süreli hafızanın büyüklüğü, öğrenme kapasitemizin neredeyse sınırsız olduğunu gösterir. Keiffenheim’in örneğiyle, bir ağacın sürekli yeni dallar vererek büyümesi gibi… Yeni bilgilerle zihinsel kapasiteyi zorlamalı insan.

“İnsan, öğrenmeyi bıraktığı an yaşlanır.” derken Henry Ford, bugün çok fazla yaygınlaşan ve çoğunlukla yaşlılıkla ortaya çıkan Alzheimer’a işaret eder gibidir.

Öğrenme ile amaçlananın ne olduğunu ise Albert Einstein; “Bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız onu tam olarak anlamamışsınız demektir.” sözü ile son derece basitçe ortaya koymuştur.

O halde, bir çalışmayı tamamladığınızda, öğrenme seviyenizi görebilmek için kullanabileceğiniz iki yol var: (1) Kendi ifadelerinizle öğrendiklerinizi kağıda dökebilirsiniz, (2) Bir arkadaşınıza veya bir gruba öğrendiklerinizi anlatabilirsiniz. Bunu başarılı bir şekilde yapabiliyorsanız amaç hasıl olmuş, öğrenme gerçekleşmiş demektir.

Aykut GÜL

Konu ile ilgili diğer yazılarım:

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim