Kurban ya da Kazanan Olmak
Bir yandan ölümsüz olmak ister insan, öte yandan kısa ömrünü heba eder
İşe koyulmadan planlama yapmanın önemini hepimiz biliriz. Ancak bazen bunu fazlaca abartırız. Bazen de eyleme geçmemek için, farkına varmadan, kendi önümüze koyduğumuz bir engeldir planlama işini abartmak. Nathaniel Emmons’ın, “Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden daha iyidir.” sözündeki kastı iyi anlamalıyız.
Günümüz insanının en büyük sorunu harekete geçememek. Bunun öncelikli nedeni ise dertler ve sıkıntılar değil, bilakis konfor ve rahatlık… Oysaki dünya hayatında rahatlığın olmadığı konusunda hep uyarılmışızdır. Neale Donald Walsch’in, “Hayat, konfor alanınızın bitiminde başlar.” uyarısı muhteşem.
İnsanı, alışkanlıklar şekillendirir. Yattıkça yatar insan. Uyudukça uyur. Yedikçe yer. Seyrettikçe seyreder… Sanal dünyaya daldıkça içinde kaybolur. Bu döngü bir şekilde kırılamadığı sürece artarak devam eder, pasif bir ömür geçirir ve yaratılış amacımızın dışına çıkarız.
İlham gelmesini beklemek, önce modumuzu yükseltmeye çalışmak, uygun zaman ve ortam beklemek, nefsimizin ve şeytanın birer aldatmasından ibarettir. “Amatörler oturup ilham gelmesini bekler, geri kalanımız ise kalkıp işe gideriz.” (Stephen King)
Bir yandan ölümsüz olmak ister insan, öte yandan kısa ömrünü heba eder. Kırk yıllık kısa ömürlerine çok şey sığdırmış devlet adamları, alimler, filozoflar, komutanlar var tarihte. Ama insanların birçoğu seksen-doksan yıl gibi uzun ömürlerinden geriye hatırlanacak, değerli hiçbir şey bırakmazlar.
Önemli olan bize verilen sınırlı nefesleri, marjinal faydası en yüksek olan işlere harcamak. İnsanın asli görevi “ibnu’l vakt” olabilmektir. Tagore’nin dediği gibi, “Boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır.”
“Derinden derine mutsuz ve rahatsız olduğumuz anlar, hayatımızın en güzel zamanlarına gebedir. O rahatsızlık yüzünden harekete geçer, hatalı alışkanlıklarımızı terk eder, yeni yollar ve daha doğru cevaplar aramaya başlarız.” der M. Scott Peck. O yüzden söylenmemiş midir, “Sıkıntı yoksa ‘sıkıntı’ vardır” sözü…
Burada anlaşılması gereken, sıkıntıya talip olmak değil, şikâyet etmeden, hayra yorarak, rıza göstererek eyleme geçebilme kabiliyetidir. Seçimimizi, isyan veya şikâyetten yana değil, kâmil insan olma hedefine doğru ilk adımı atmaktan yana yapmak… Lorenzo Dozier bunu çok güzel özetler: “Hayatımızdaki her sınav bizi acılı ya da daha iyi yapar, her sorun bizi olgunlaştırır ya da parçalar. Kurban ya da galip olmak bizim seçimimizdir.”
Önemli olan verimsiz ve haz odaklı olan döngüyü kırmak için ilk adımı atabilmek… Yerine iyi alışkanlıkların ikame edildiği yeni bir döngü, yeni bir zincir oluşturmak. Bu yeni oluşturduğumuz zincirin kırılmaması için, o iyi alışkanlığımızı iki gün üst üste terk etmemek… Şeytanın, “Yarın başlarsın!” fısıldamasına aldırmadan… Çünkü “dem bu demdir”…
Aykut GÜL
Medium | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Tüm Yazılarım | Yazılarım Hakkında | Youtube | Twitter