Kaybolan Dostluklar
“Öyle bir kişiyle dost ol ki, o hatırlanınca Allah hatırlansın ve sohbeti kalbi nurlandırsın.” — Ataullah İskenderi
Muniba Mazari, “Bazen birinin yokluğu,” der, “seni daha iyi bir insan yapar...”
Mazari’nin uzun konuşmasından aklımda kalan belki de tek cümle buydu. Hani derler ya neyi arıyorsan onu görürsün. Galiba birçok sorumun cevabı oldu bu söz. Birden bir şimşek çakar ve “İşte bu!” dersiniz ya!
Sonra üzerinde çok düşündüm.
Eşinizden, dostunuzdan veya iş ortağınızdan ayrılırsınız da o an dünyanın başınıza yıkıldığını zannedersiniz...
Bu biraz da sizin insanlara açık çek vermenizden, ona kendinizden fazla güvenmenizden kaynaklanır.
Ama bir gün, Dostoyevski’nin “Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek” sözüne gelirsiniz. Acaba saf olmak ve hep saf kalmak daha mı iyi olurdu?
“Olanda hayır var” sözünü laf olsun diye söylemek yerine, derinden hissederek ve inanarak söyleyebildiğinizde o zaman gerçekten, olması gereken zamanda, bunun doğruluğuna şahitlik edecek ve iyi ki olmuş diyeceksiniz. Ama insanoğlu acelecidir, değil mi?
Birinin yokluğu belki de sizi pranganızdan kurtaracak. Onsuz ayakta duramayacağına olan inanç sizi bağımlı yapar da bir türlü fark edemezsiniz.
Başlangıçta dayanılmaz gelen kaybın, sonrasında sizin özgürlüğünüz olduğunu, sizi güçlendirdiğini ve gerçek potansiyelinizi görebilmenizi sağladığını anlarsınız.
O nedenle, Yıldız Savaşları’nın karakterlerinden Yoda’nın filmde söylediği gibi, “Kendini, kaybetmekten korktuğun her şeyden vazgeçmek için eğit.” Bunun maddi şeyler için söylendiğini sanırdım. Oysaki beşer de buna dahilmiş…
Bunun sonucunda neyi kazanacağımızı da Kafka söylüyor: “Vazgeçilmesi mümkün olmayan bir şeyden vazgeçebilmek bir kişinin sahip olabileceği en büyük güçtür.”
Güçlenmek ve bu gücü iyiye kullanmak.
İstenen gelişim için değişimlerden korkmamak gerekiyor demek ki…
Hepimizin sorunu, konfor alanından çıkamamak, değişimden kaçmak, irademiz dışında olan şeyler için tevekkül edememek ve sabırla, gelecek olan muhteşem inkişafı anlayamamak…
Çoğu zaman fark edemedik ki güvende olmak, özgüvenimizi yok ediyordu.
Bazılarımız güvende olmak için bazılarımıza sığınıyordu. Kendini yeterli hissettiği an ise gözü kimseyi görmüyordu.
Güvenli limanlar iyidir ancak gemiler hep limanda beklemek için inşa edilmezler, değil mi?
O biri, belki de seni dibe çekiyordu. Rabb’ine yaklaşmanın önündeki engeldi belki de…
Biri ya da birileri… Önce Pandemide kayboldular birer birer… Sonra on bir ilde yaşadığımız çifte deprem savurdu her birimizi… Şimdi ise ekonomik sıkıntılar gerekçe oldu… O kadar çok insani kaybımız var ki!
Yarın?.. Allah bilir…
3. Dünya Savaşı’na tanıklık etmemek için her gün içten dua etmeliyiz. Daha bir kaç gün önce Gazzelilerin yıkık kentten ayrılış manzaralarını film izler gibi izlemedik mi? İşte bu sahne, bir büyük dünya savaşının küçük bir fragmanı sadece.
Şimdi kendimizi tartma zamanı…
Birinin yokluğu sizi daha iyi bir insan yaptı mı? Evetse ne mutlu! Değilse belki de zamanı vardır. İnkişafını sürdürmen gerekiyordur.
Aktif sabır ile beklemek ve açıkça farkedeceğiniz ilahi zuhuratı hayretle temaşa etmek. Tek yapmanız gereken bu…
Unutmayalım ki, her zorluğun ve kaybın ardında bir hayır, bir güzellik ve yeni bir başlangıç bizi bekliyor olabilir.
Ne dersiniz?
Aykut GÜL