“Huzur”u Aramak

Dermân arardım derdime, derdim bana dermân imiş…

Aykut Gül
4 min readNov 25, 2020

Bu hayatta her şey zıddı ile kaim. Sıcak olmasa soğuk anlaşılmaz. Kötülük olmasa iyilik… Her daim mutluluk mümkün mü? Hayır. Günümüzde insanoğlunun tek amacı sürekli mutluluğu yakalamak olmuş. Hayatımızda hiç dert, tasa ve keder olmasın istiyor insan...

Normal hayatta bu mümkün olan bir şey değil. Sadece zorluklardan kaçmaya, sıkıntıları halının altına süpürmeye çalışırsınız bir süre. Daha fazla dopamin hormonu salgılatmanın yollarını arayarak mutluluğu yakalamaya çalışırsınız. Daha fazla çikolata, daha fazla tatlı, daha fazla sosyal medya beğenisi alma, daha fazla cinsellik vb ile daha fazla dopamin elde edebilirsiniz. Ancak her seferinde biraz daha fazlasını istersiniz. Uyuşturucu bağımlılığı gibi…

Her şeyin fazlası zehirdir. Sürekli mutluluk hormonları (dopamin, endorfin, oksitoksin, melatonin) salgılamaya yönelik yapılan ve doz aşımı olan her türlü faaliyet (aşırı yeme, aşırı şeker, aşırı çikolata, aşırı sosyal ilgi, aşırı ekran kullanımı vb) bağımlılık yapar ve size zarar verir. Belki de bu nedenle aralıklı oruç, dijital detoks, tüketmememe vb gibi dopamin detoksu gibi içerikler son dönemde sıkça karşımıza çıkmaya başladı.

Dert ve sıkıntılar ise mutluluğunuzun baş düşmanı. Bu düşmanlardan ve kaynaklarından kaçmaya çalışsanız da veya görmezden gelseniz de bu bir süre mümkün olabilir. Sonrasında, kaçtığınız şeyler daha da büyüyerek gelir üzerinize. O zaman da sigara, alkol ve belki de madde kullanımı girer hayatınıza. Yetmezse daha fazlası her seferinde…

Bir taraftan mutluluğunuza engel olduğunu düşündüğünüz daha fazla zararlı girişim, diğer taraftan ise dopamin patlamasına yol açacak her türlü alışkanlık.

Bu sonsuza kadar devam edemez. Bunun sonu, tüm bu kaçtıklarınızın altında kalmaktır. Bu ise çağımızın hastalığı olan psikolojik rahatsızlıklar olarak kendisini gösterir (depresyon, endişe, kaygı bozuklukları, travmalar, panik atak vs).

Oysa ki, metnin başında belirttiğim gibi her şey zıddı ile vardır. Acı olmadan tatlıyı anlayamazsınız. Hayat acısıyla ve tatlısıyla anlam bulur. Acı veriyor diye kaçılan bir çok şey aslında sizi olgunlaştırır, güçlendirir ve sonrasında daha büyük sınavlarla baş edebilmenizi sağlar.

“Dermân arardım derdime, derdim bana dermân imiş” (Niyâzî Mısrî) dizesi ne kadar güzel ve anlamlı!!! Allah’a en yakın olduğunuzu hissettiğiniz anlar, dertlerinizin zirve yaptığı anlardır. Her şeyin yolunda olduğu, dert ve sıkıntınızın kalmadığı, her türlü mutluluk sağlayan hormonlarınızın maksimuma ulaştığı anlarda kendinize olan güveniniz de patlama yapar, Allah’a olan kurbiyetiniz azalır, ibadetler zor gelir ve secde anları kısalır. Bu hal ile el açıp, gözyaşı dökerek Allah’tan istemek pek mümkün olmaz. Bunun için hüzün, çaresizlik ve O’na sığınma ihtiyacının olması gerekir. Tüm bunların dışında/üzerinde her şartta bunu yapabilenler ise kamil insanlardır.

“Derdim bana dermân imiş” aslında tüm bunların cevabı. Esas olan dertsiz olmak, daimi ve artan mutluluğu yakalamak değil. Bu zaten mümkün değil. Önemli olan acı ve keder içindeyken de huzuru yakalamak. Mutluluk, kısa süreli keyifli anlardır. Her an mutlu olamazsınız. Ancak her an huzuru yakalayabilirsiniz. Örneğin, size dopamin veya endorfin hormonu salgılatarak mutluluğunuzu artıran bir fırsatı geri çevirerek alternatif olarak yaptığınız bir iyilikle oksitoksin hormonu salgısıyla gerçek huzuru yakalayabilirsiniz. Lüks bir yemek yerine bir simitle biyolojik ihtiyacınızı karşılarken, yapmadığınız o harcamanın karşılığı bir çok kişinin zaruri ihtiyacını gidermek olabilir. Keyifli ve eğlenceli bir ortam sizi çok mutlu edebilecekken, bir hastane ortamında, bir yakınınıza, bir dostunuza refakat etmeyi tercih edebilirsiniz. İkinci seçimde, acının olduğu bir ortamda olmanıza ve belki de acıyı hissetmenize rağmen daha huzurlu hissedersiniz.

Zahmetsiz ve sıkıntısız bir hayat mümkün değil. Her şeyi kolayca elde edebiliyorsanız doğru yolda değilsiniz demektir.

Foto: Jean Carlo Emer / Unsplash

Hiç üşümeyelim, hiç terlemeyelim, midemiz hep dolu olsun, kötü haber duymayalım, hastalık ve ölümden bahsedilmesin, sürekli eğlence, oyun, sosyal medya ve sınırsız tüketim… Böyle bir dünya istemek kendimizi kandırmaktır. Bu dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibaret değildir. “İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” (Kıyame, 36) ayeti ne şiddetli bir uyarıdır tüm insanlık için.

Dert ve belanın çokluğu affın çokluğunu gösterir. Çok sevilene çok dert verilir (Hayati İnanç). Çünkü dertler, Allah’a olan yakınlığınızı ve teslimiyetinizi artırır. Şemsi Tebrizi’nin, “Allah’ı zikrettiren dert, O’nu unutturan maldan ve sıhhatten daha hayırlıdır” sözü sanki günümüz için yapılmış önemli bir tespittir.

Bernard Shaw’un dediği gibi, eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz. Huzura yakalamak için alın teri ön şarttır.

Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürdü, diyen İbni Haldun, rahatın insanın fıtratına uymadığını ne güzel ifade eder. Sıkıntı yoksa, sıkıntı var demektir. Başarmanın, hedefe ulaşmanın temel şartı, rahatı terk etmek, konfor alanından çıkmaktır.

Maddi olmayan şeylerin peşinden gitmelidir insan. “Mutluluk için tek kelime isteseniz şunu derdim: Yardım et!” der Kemal Sayar hocamız. Gandhi’nin, “Mutluluk; düşüncelerinin, söylediklerinin ve yaptıklarının uyum içinde olmasıdır.” ifadesi de samimiyetin huzuru yakalamadaki katkısını ortaya koyar. Bu aynı zamanda dengeye de işaret eder. Hayat, bir dengedir. İş hayatı, özel hayat, sağlık vb hep denge halinde olmalı. Bu denge bozulduğunda huzurunuz bozulur.

Pandemi döneminde hepimiz büyük bir sınavla karşı karşıyayız. Sabır, şükür, kanaat, tevekkül ve tefekkür konularına her zamankinden daha çok önem verilmeli. “Bu da geçer ya Hû” diyebilmek, yüklerin altında ezilmemek için en büyük sır.

Sevginin diğer bir adı da sabırdır: Açlığa sabredersin adı ‘oruç’ olur. Acıya sabredersin adı ‘metanet’ olur. İnsanlara sabredersin adı ‘müsamaha’ olur. Dileğe sabredersin adı ‘dua’ olur. Duygulara sabredersin adı ‘gözyaşı’ olur. Özleme sabredersin adı ‘hasret’ olur. Sevgiye sabredersin adı ‘aşk’ olur. — Hz.Mevlana

Unutmayalım ki, “Allah, kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez.” (Bakara, 286). İnsanlar içinde en şiddetli belaya uğratılanlar peygamberlerdir. Sonra manevi derecelerine göre diğer insanlar gelir. Kişi, dini ölçüsünde belaya uğratılır. (Hadis-i Şerif). Şunu bilelim ki, Allah’ın merhameti, yardımı ve ihsanı gönlü kırık kişileredir. Gönlü kırık olmak ise, gönül zenginliğini ve diğergamlığı gerektirir.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim