Eğitim, Dijitalleşme ve Kariyer Endişesi
“Semanın öğrencisi olmayan, yeryüzünün muallimi olamaz” — Aliya İzzetbegoviç
Önce dijitalleşme, sonra covid-19 pandemisi, sosyoekonomik ve kültürel açıdan baş döndürücü bir değişim başlattı. Bu değişim, kendi içinde hem fırsatları hem de tehditleri barındırmakta. Bu süreçte iş yapma biçimleri, aşamaları ve sonuçları değişirken eğitimin de artan önemi ortaya çıktı.
Bu sürece ayak uydurabilenler, değişimi hızlı fark edebilenler ve sağlıklı gelecek öngörülerine herkesten önce yatırım yapanlar, fırsatları yakalayabilecek ve bir üst lige tırmanacaklar. Uyum sağlayamayanlar ise sürekli şikayet ederek sürecin getirdiği tehditlerin kurbanı olacaklar.
Eğitim; sosyal, ekonomik ve kültürel açılardan tüm alanları etkileme gücüne sahip. Değişime uyum sağlayabilme gücü ancak etkili bir eğitimle olabilecek. Dijitalleşmenin zorunlu kıldığı değişime önce eğitim uyum sağlayacak. Eğitimde bu hızlı değişim ve dönüşüm sağlanamazsa diğer alanlarda da başarısızlık kaçınılmaz olur.
Eğitime bağlı olarak en önemli gücümüz olan gençliğin ataletten hızlıca kurtulması ve harekete geçmesi önemli. Gençliğin kariyer endişesi, süreçten ve belirsizlikten dolayı geçmişte hiç olmadığı kadar yüksek seviyede. Eğitimciler artık sadece bilgi yüklemesi yapanlar değil, daha çok yönlendiren, mentörlük yapan ve temel becerileri kazandıran kişiler olmalılar. Artık öğretmekten çok eğitmek daha değerli…
Dijitalleşme; bağımlılık ve verimlilik gibi iki önemli fırsat ve tehditi beraberinde getiriyor. Eğitim, bunu belirleyecek olan en önemli araç.
Yüzyıl önce, “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir” diyen Albert Einstein’ın tespitine bugün daha fazla kulak verilmeli.
Hayatta Anlam Arayışı
Eğitim ve dijitalleşmede başarılı olmanın, hayat yolculuğunda huzuru yakalayabilmenin temel şartı hayatı anlamlı kılabilmektir.
Dostoyevski, “Tanrı olmasaydı her şey mübah olurdu” derken aslında hayatın gerçek anlamını ıskalayanların doğurabilecekleri kaosa işaret eder. “Hayatın amacı, amaçlı bir hayattır” diyen Deepak Chopra da aynı gerçeği vurgular.
Babasının ölümünden sonra ateist olan Nietzche de, ateizmin ateşli savunucularından olmuş ancak Allah inancı olmadan sadece ateizme dayalı bir toplumsal düzene ait bir sistem öneremediği için — bunu kendisi itiraf ediyor — bunalıma girmiş ve nihayetinde hayatının son zamanlarını akıl hastanesinde geçirmiştir.
Hayatta her istediğine kavuşanlar — tükenmişlik sendromu — sonunda uçurumun kenarına gelir ve büyük riskler yaşarlar. Viktor Frankl’ın söylediği gibi “Tünelin sonunda her zaman bir ışık görenler, hayata ümitle ve anlam duygusuyla bağlananlar hayatta kaldı.”
Hayatın anlamı, yaratılıştaki gayeyi bilmektir. Her insan, hayatın anlamını bulma çabasında olmalı. Hz.İbrahim (as) gibi sorgulamalı ayı, güneşi, yıldızları… Peygamberimizin (sav), görevi almadan önce Hıra’da yaptığı gibi inzivaya çekilmeli. Sonunda işin sırrının kula kul olmayı bırakıp Allah’a kul olmak olduğunu anlamalı: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.” (Zariyat, 56)
Gençlik için en önemli adım hayatın anlamını kavramak ve bu alanda bir boşluğa meydan bırakmamaktır. Bunu başaramayanlar ancak dünyevi tatminleri ve koşuşturmacaları devam ettiği sürece ayakta kalabilirler. Eğitimin birincil amacı çocuklarımıza ve gençlerimize bunu kazandırabilmek olmalı. Aksi takdirde eğitimin diğer amaçlarını gerçekleştirebilmek kolay olmayacaktır.
“Semanın öğrencisi olmayan, yeryüzünün muallimi olamaz.” Aliya İzzetbegoviç
Hayatın anlamını kavrayanlar, zaman yönetiminin temeli olan önceliklendirmeyi de iyi yaparlar. Çünkü “Hayatınızı siz önceliklendirmezseniz, başkaları önceliklendirir.” (Greg McKeown)
Yine zamanın bereketlenmesi de hayatın anlamlı olmasına bağlıdır. “Sorun, zaman eksikliği değil, yön eksikliğidir. Hepimiz yirmi dört saatten ibaret günlere sahibiz.” (Zig Ziglar)
Daha fazla bilgi için: “İnanmak ya da İnanmamak: Hayatta Anlam Arayışı”
Adanmışlık
Adanmışlık; hayatın anlamı konusunda tatmin olmuş gençlere kazandırmamız gereken bir sonraki önemli vasıftır. Tarihimiz adanmışlık örnekleri ile doludur ve bunların çoğunu biliriz. O nedenle Batıdan, çok etkilendiğim bir adanmışlık örneğine yer vermek istiyorum.
Thomas Edward Lawrence, nam-ı diğer Arabistanlı Lawrence… Ortadoğu’yu karıştırma görevini başarıyla yapan, bölge müslümanlarını Osmanlı’ya karşı kışkırtan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında önemli bir katkısı bulunan İngiliz casusu… “Müslüman rolünü o kadar iyi oynadım ki yalnızken bile gece namazına kalkıyordum” sözünü okuyunca, günlerce etkisinde kaldım. Başta eğitimciler olmak üzere hepimizin ders alması gereken bir adanmışlık örneği.
Gençlere şu bilinci kazandırabildiğimizde, verdiğimiz eğitim başarıya ulaşacaktır: Uğruna mücadele etmek istediğimiz şey ne ise biz oyuz. Uğruna mücadele etmek istediğimiz bir şey yoksa biz de “hiç bir şey”iz.
“Değerlerden yoksun eğitim, faydalı olmaktan ziyade insanı daha zeki bir şeytan yapar” der C.S.Lewis. “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece bilgi ile donatmak, topluma bir bela kazandırmaktır” sözü ile Franklin D. Roosevelt de onu destekler. Bunun örneğini Hitler’in mühendis, komutan ve bilim adamlarında şahit olduk tarihte. Onlar muhtemelen dünyanın en iyileri arasındaydılar ancak en feci soykırımı da onlar yaptılar.
Akışta Olmak
İnsan, zamanı durdurmak istediği yere aittir. Kişinin, neyle meşgulken zamanı durdurmak istediğini bilmek tüm tercihleri değiştirir. Kişinin yeteneğine uygun iş, sevdiği iştir. Sevilen işi yaparken insan çoğu zaman kendini “akışta” hisseder. Zamanın nasıl geçtiğini bilmez, dinginlik ve keyif haliyle ortaya müthiş işler çıkarır. Akıştayken, odaklanma sorunu yaşanmaz.
Hayatımız tercihlerimizden ibarettir. Sürekli öğrenme ve yenilikçiliğin düşmanı eğlence ve atalettir. Genellikle kısa vadeli hazlar çoğunlukla uzun vadeli başarılara tercih edilir. Böyle yapanlar kaybedenlerdir. Özellikle de pandemi ve yoğun dijitalleşme ile haz, dopamin bağımlılığı ve vurdumduymazlık zirve yaptı. Buna biz eğitimcilerin de rehaveti eklenince yara daha derinleşti. Yapılması gereken bir an önce, öncelikle kendimizi sonrasında ise gençleri harekete geçirmek. Sonuçta, “Disiplin de pişmanlık da acıdır. Hangisiyle yaşayacağınızın kararını siz vereceksiniz.”
Eğlencenin, gelişmenin önünde engel olmadığı tek bir durum vardır: Sevdiğiniz, eğlendiğiniz bir işi yapmak. O zaman hem haz hem de başarı elde edilir. Thomas Edison’ın, “Ben hayatımda bir gün bile çalışmadım, hepsi eğlenceydi” sözü tam da buna karşılık gelir sanırım. Edison’un laboratuvar çalışmaları sanırım akışta olmaya iyi bir örnektir…
Gençlik ve Kariyer Endişesi
Gençlerimiz, üniversite sınavlarına yıllarca hazırlık yapmalarına rağmen, tercih yapacakları bölüm konusunda çok kısa zaman içinde karar vermek durumunda kalmakta. Genellikle de ilk yıl içinde birçok gencimiz, yaptığı tercih konusunda pişmanlık duyuyor. Ancak okuduğu ve meslek olarak belki de en az yarım asır yapacağı iş konusunda hala bir değişiklik yapma fırsatının olduğunu bilmiyorlar. Oysaki YÖK’ün Merkezi Yatay Geçiş imkanı önemli bir fırsat... Bu konuda, Yükseköğretim Kurumlarında Ön Lisans ve Lisans Düzeyindeki Programlar Arasında Geçiş, Çift Anadal, Yan Dal ile Kurumlararası Kredi Transferi Yapılması Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek Madde 1'e her eğitimcimiz mutlaka göz atmalıdır.
Mentörlük, danışmanlık, koçluk… Her ne şekilde adlandırırsanız adlandırın, bunlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var gençlerin. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker, derler. Yola koyulmadan iyi düşünmek, danışmak ve araştırmak gerekir. Aksi halde yıllar sonra doğacak pişmanlıklar içimizi yakar kavurur.
Hayatın her aşamasında artık mentörlere ihtiyaç var. Eğitim, iş, sağlık ve sosyal hayat… Her alanda, her zaman doğru mentörlere sahip olmalı. PDR hocalarımız artık çok daha değerli. Onlar kendilerini daha sık yenilemeliler. Dünyanın hangi yöne gittiğini izlemek, gelecek öngörüleri yapabilmek ve bunlar için yabancı dil ve dijital beceriler gerekiyor.
Öğrencilerimizin hayalini kurdukları mesleği icra edebilmeleri için diplomanın ötesinde vasıflarla (çift anadal, yan dal, sertifika programları, değişim programları, projelerde görev alma, ruhuna uygun staj yapma vb) donanmaları gerekiyor.
Kader anlayışımız öğrencilerimize iyi anlatılmalı. Hayatta kontrol edebileceğimiz (cüzi irade) ve kontrol edemeyeceğimiz (külli irade) unsurlar var. Şans ve tesadüf diye bir şeyin olmadığını, insan için ancak çalıştığının karşılığının olduğunu, tarihimizden başarı örnekleri ile iyi izah etmek gerekiyor.
Kısmet, hazırlık ile fırsatın buluşmasıdır aslında. Hazırlık, cüzi irade dahilinde yapmamız gereken ödevimiz. Fırsatlar ise biz hazır olduğumuzda görünür hale gelen külli iradenin bir tecellisidir.
Nüfus yaşlandıkça emeklilik de gecikiyor. Bugün çalışma hayatına atılacak bir genç en az yarım asır emekli olamayacak. Bunun yanı sıra, artık başlanılan işyerinden emeklilik neredeyse hayal. Çünkü 5 ila 10 yılda bir, yeni bir iş ya da mevcut işinde önemli bir değişim söz konusu olacak. Bugün okula başlayacak olan çocuklar, üniversite diplomalarını aldıklarında muhtemelen bugünkü mesleklerin en az yarısı kaybolmuş olacak.
Buna bağlı olarak gelecekte yükseköğrenim, bugünkünden çok farklı olacak. Diploma, Batı dünyasında önemini giderek kaybediyor. Bizde de kısa zaman içinde, birçok alanda önemsizleşebilir. Artık diploma için bir geçerlilik süresinin olması gerekliliği üzerinde duruluyor. Çünkü hızlı değişim, diplomayı sağlayan bilgileri de çöp haline getiriyor. Hızlı ve sürekli bir bilgi ve beceri edinme mecburiyeti doğuyor. O nedenle artık sürekli bir öğrencilik söz konusu. Değişen iş hayatı, çalışanların sürekli ona uyum sağlamasını gerektirecek.
Gençlerimiz, öncelikle kişisel misyon ve vizyonlarını belirlemeliler. Bu doğrultuda amaç ve hedefler belirlemeli, öncelikleri konusunda net olmalı ve sabah uyandığında, o gün kendisini bekleyen sorumlulukların neler olduğunu bilmelidir.
Bazılarının hayattaki amacı para, kariyer, güç vb olabilir. Bunlar aslında birer araçtan ibarettir. Esas olan manevi gelişimdir. Kamil insan olabilmektir. Her zaman büyük fotoğrafa odaklanmalı, detaylarda boğulmamalı. Her genç, kendi SWOT (GZFT) analizini, bir mentör yardımıyla, mutlaka yapmalı. Buna uygun olarak hayat stratejilerini belirlemeli. Bu stratejiler, gelişmelere göre esnek tutulmalı ve gerektiğinde revize edilmeli. Unutmayalım ki Anthony Robbins’in muhteşem ifadesindeki gibi, “Tembel insan yoktur. Sadece kendisine esin kaynağı oluşturacak kadar güçlü amaçları olmayan insanlar vardır.”
Artık diploma ve sertifikalar herkeste ve her yerde… Sizin diğerlerinden farkınızın ne olduğu sorusu hep gündeme gelecek. Bu ise sürekli yeni beceriler elde etmeyi, kendi kendine öğrenmeyi zorunlu kılacak.
Dijitalleşme
Prof.Dr. Ulvi Saran’ın güzel tespitiyle; insanlar; tarım toplumunda bedenleriyle çalışırken endüstri 1.0'da kollarıyla; endüstri 2.0’da elleriyle, endüstri 3.0’da parmaklarıyla iş yaptılar. Endüstri 4.0'da ise zihinleriyle çalışacaklar.
Endüstri 4.0; 1790'larda başlayan endüstri devrimlerinin dördüncüsüdür. Endüstri 1.0’da buhar makinesinin kullanımıyla mekanik üretime başlanmış, 1900'lerin başında Endüstri 2.0 ile elektrik gücünden yararlanılarak seri üretime geçilmiş, 1970'lerde yaşanan Endüstri 3.0 ile üretimde bilgisayarlı otomasyon sistemleri kullanılabilir olmuştur. 2011 yılında başlayan ve günümüzde halen gelişimini sürdüren Endüstri 4.0 ise; farklı teknolojilerin, birlikte ve internet ile kontrol edilebilen nesneler aracılığıyla dijital üretimin gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Endüstri 4.0 ile endüstrideki üretim süreçlerinin tümüne yeni teknolojiler adapte edilerek, fabrikaların ‘akıllı fabrikalara’ dönüştürülmesi sağlanmaktadır. (H.İ. Akkuşçu, 2019. Endüstri 4.0’ın Çalışma Hayatına Etkileri ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme. B.U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt 38, Sayı 2, 2019 ss. 65–98)
Akıllı fabrikaları kullanabilecek “daha akıllı”, kodlama becerisine sahip, yenilikçi fikirleri olan gençlere ihtiyacımız var ülke olarak. Endüstri 4.0 ve sonrasının gereklerini dikkate almadan mevcut eğitim sistemi ile devam etmek, hızlı bir şekilde gerilemektir. Her yıl ihtiyaçlara göre yenilenen, dinamik, öğrenme merkezli bir sistemi hayata geçirmeliyiz.
Sosyal hayat ve iş hayatı bakımından asıl değişim metaverse’ün tam olarak tam olarak yaygınlaşmasıyla ortaya çıkacak. Eğitim, ticaret ve sosyal hayat önemli ölçüde bu sanal aleme taşınacak.
Metaverse’ün, bilinen internetin ve sosyal medyanın ötesinde, sosyal hayatı tamamen dönüştürecek bir potansiyeli var. Her şeyden önce, özellikle de sosyal medya platformları başta olmak üzere birçok uygulama üzerinden, dijital ayak izleri takip edilerek, büyük hacimde meta veri toplandı. Yapay zekanın yoğun kullanımıyla bu veriler üzerinden çok farklı bir dünya oluşturulması hedefleniyor. Bunun sonucunda kişisel özgürlük alanlarına müdahaleler olacağına kesin gözle bakılıyor. Çok geniş bir sanal kamusal alan ve neredeyse sıfırlanmış bir kişisel alan oluşturulacak gibi. Bu sanal evrenin kapısı VR (virtual reality, sanal gerçeklik) cihazları olacak. Hatta bazılarına göre metaverse, bilinen sanal gerçekliğin gelişmiş bir şekli olacak. Ancak görünen o ki, metaverse bunun çok çok ötesinde… Kripto paralarla ticaret, alışveriş ve yeni iş yatırımları bu alemde imkan dahilinde. Kripto paralar ise ulus devletlerin hükümranlığına en büyük müdahale gibi görünüyor. Metaverse, bir çoğumuz için tehdit olabilecekken aynı zamanda önemli fırsatları da beraberinde getiriyor. Uyanık olmak ve eğlenceye takılmadan verimliliğe yatırım yapmak önemli. Yakın geçmişte dijitalleşme ve e-ticaretin gelişimi ile batan birçok dünya devi şirketin yanı sıra, zamanında gelişmeyi fark edip bu alana yatırım yaparak zirveye yerleşen firmaların örneğinden ders alarak metaverse trenini de kaçırmamamız gerekiyor. (Metaverse; Arsa Yatırımının Çok Ötesinde)
İnsanın mağarada başlayan yolculuğu metaverse’de mi devam edecek? Bu yeni sanal alem hayat bulmadan üzerinde çalışmalı ve hazırlıklı olmalıyız.
Metaverse ile gerçek hayata çok yakın paralel bir hayatımız daha olabilir. Gelecekte çalışma saatlerinin günlük iki saate kadar düşebileceği tahmin ediliyor. Geleceğin en büyük meselesi insanların boş zamanını doldurabilecek, onları oyalayabilecek ve hatta bunu bir pazara dönüştürebilecek projeler olacak. Buna “boş zaman mühendisliği” diyenler de var. Metaverse’ün zenginleşmesi, bu sanal dünya için geliştirilecek uygulamalara bağlı. Bu nedenle gelecekte kodlama daha çok önem kazanacak. Şimdiden gençlerin kodlama öğrenmesi ve algoritma çalışması gerekiyor. Yazılım işi artık her meslek için geçerli. (Metaverse: Sanal Bir Cennet mi Yoksa Tehdit mi?)
Dijitalleşme, eğitim ve geleceğin meslekleri, bugün, gençlerin en çok konuştuğu konular. Özellikle 2000'li yıllarda teknoloji her geçen gün daha fazla insanı işsiz bırakıyor. Her ne kadar teknoloji ağırlıklı yeni meslekler ortaya çıkıyor olsa da yeni iş alanları kaybedilen istihdamı karşılayamıyor. Özellikle de yapay zekanın, robotların, hümanoidlerin ve siborgların sosyal hayat ve iş hayatında kullanımlarının yaygınlaşması ile bu ivme giderek hızlanacak gibi görünüyor. (“Yazarlık” Tehlike Altında mı?)
Dijital verimlilik için on parmak klavye kullanabilmek önemli. Yavaş klavye kullanımı, akıp giden fikirlere yetişemememize ve o fikirlerin kaybolmasına neden olmakta. Hızlı yazarak, akan fikirleri rahatlıkla kelimelere dökebilir ve işimizi hızlı bir şekilde tamamlarız.
Gençlere dijital araçların patronu olmayı öğretmeli. Olması gereken dijital bağımlılık değil, dijital verimliliktir. Bu ise işin sonunda ekranı kapatabilme gücündedir. Dijital yüklere izin vermemeyi, bilgi yönetimini öğrencilere öğretmeliyiz. Aksi halde Albert Einstein’ın öngörüsü gerçekleşecek ve “Korkarım ki bir gün teknoloji, insan etkileşiminin önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak…”
Eğitim
“Eğitim, insan potansiyelinin kilidini açmaktır…” diyen Jill Biden ve “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir” diyen Albert Einstein aslında eğitim ile neyin amaçlanması gerektiğini çok güzel ifade etmişlerdir.
“Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, büyük öğretmen ise esin kaynağı olur” diyen William A. Wardile, bir anlamda öğretmenlerin misyonunu ortaya koymuştur.
Osman Nuri Topbaş üstat ise “Eğitim; bilgi aktarmaktan ziyâde, hâl ve karakter aşılamaktır. Zira insanlık; şahsiyet, karakter ve vakara meftundur” sözleri ile karakter inşasının ve değerler eğitiminin önemine vurgu yapar.
“İnsan üzülmeden öğrenmez” der Şule Gürbüz. Biz neden çocuklarımızın üzülmelerine izin vermiyoruz? Her an mutlu olup olmadıklarını, eğlenip eğlenmediklerini soruyor, isteklerini anında yerine getiriyoruz. Onları korumak adına konfor alanlarında tutuyoruz sürekli olarak. Halbuki onları yetiştirmenin yolu kontrollü bir şekilde maruz bırakmaktır. Aksi halde hiç alışık olmadıkları dış dünyada, kaldıramayacakları maruziyetlerle karşılaşacaklardır.
“Üzüntü, utanma, suçluluk duygusu hissetmeyen, hayal kırıklığı, başarısızlık duygusunu yaşamayan çocuklar büyüdüklerinde empatiden yoksun, bencil, kolay yalan söyleyen, fırsat bulunca hile yapan, yakalanınca da utanmayan yetişkinler oluyor. Sonra ‘bunlar nasıl insanlar?’ diye şaşırıyoruz” derken Acar Baltaş, aslında eğitimin sadece sınıflara hapsolmaması gerektiğine işaret eder.
Dijital çağda, eğitimin amacının, yönteminin yeniden çalışılması ve toplumun tüm kesimlerine yayılması gerekiyor.
İnançsızlığın körüklendiği, ilk eğitimin alındığı ailenin temellerinin sarsıldığı bir zamanda, en büyük zenginliğimiz ve gücümüz olan gençleri geleceğe nasıl hazırlayacağız?
Kaliteli dijital içerikleri, 2x hızında izleyen gençler, artık biz eğitimcilerin geleneksel anlatım yöntemlerine katlanamıyor. Kendileri derslikte gibi görünse de kalben ve zihnen çok uzaktalar.
Her eğitimci, pedagojik formasyonun yanı sıra belki de tiyatro dersleri de almalı. Öğrencinin ilgisini çekebilmek için artık bir tiyatro sanatçısı gibi onları ilgisini dağıtmamaya çalışacağız. Bu konunun üzerinde detaylı çalışılmalı… Aksi halde patinaj yapmaktan öteye geçemiyoruz. Kağıt üzerinde her şeyin mükemmel göründüğü ancak içeride ciddi sıkıntıların hissedildiği günlerdeyiz.
“Öğrencilerinize bir şey öğretmeyin, onların düşünmelerini sağlayın. Çünkü onlar düşünmeye başlarsa zaten kendi çabalarıyla öğrenirler. Ve çaba sonucu öğrenilen bilgi, en kalıcı bilgi olur. Asla silinmez…” diyen Sokrates’e kulak vermeli ve bilgi denizinde birer mentör, birer yönlendirici olarak görev almalıyız.
İş hayatındaki hızlı değişime eğitimin ayak uydurabilmesi için iş yerleri okul haline dönüşebilir. İş hayatı ve eğitim, birbirinin ayrılmaz parçaları olabilir.
Bugün sahip olduğumuz yaklaşık 8,5 milyon öğrenci, bir yandan büyük bir maliyet ve yatırım kalemi, öte yandan ülkemiz için güçlü bir gelecek.
Öğrencilere, kendi alanları dışında da bilgi ve beceri edinme imkanlarını sağlayan bir sistem oluşturulmalı. Teknik alanda eğitim gören bir öğrenci, belki de bir stajını sosyal bir alanda yapabilmeli. Bu şekilde daha farklı bakış açıları kazanabilirler.
Yakın gelecekte eğitim, büyük çapta okul ve yerleşke dışına çıkacak. Kişi, yapmak istediği iş konusunda mentörler tarafından yönlendirilecek. Bu doğrultuda, hayat boyu, ihtiyaç duyduğu eğitimi, farklı üniversitelerden veya eğitim kuruluşlarından, yüz yüze veya uzaktan alacak. Bunun yanı sıra çoğunlukla eğitim eksikliğini, kendi kendine öğrenmeyle giderecek.
Gençlik
Pandemiyle birlikte başlayan atalet süreci, pandemi sonrasında da özellikle gençlerde yaygın olarak devam ediyor. Özellikle uyku ve beslenme süreçlerinin iyi yönetilememesi, ekran bağımlılığı, ataletten kurtulmayı engelliyor. Atalet, daha az enerji harcamamıza karşılık, durduğu yerde biten pil veya batarya gibi bizi tüketiyor…
Harekete geçebilmenin ilk adımı, bunun için kuvvetli bir nedenimizin olmasına bağlıdır. Çoğu bilim adamı, şirket yöneticisi, sporcu ve düşünür, her sabah herkesten çok önce yataktan kalkar ve hayallerini gerçekleştirmeye çalışırlar.
Aslında ilk adımı attıktan sonra gerisi gelir. Her zaman havaya girmeyi, motive olmayı beklememeli… Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in (Gençlerle Başbaşa kitabı) de söylediği gibi, günün her anı ve her yer ve ortam bizim için en uygun çalışma zamanı ve ortamıdır.
“Hayatın asıl amacı, bilgi değil eylemdir” der Thomas Henry Huxley. Edinilen bilginin, nihayetinde, insanlığın hizmetine sunulacak teknolojilerin gelişimine katkıda bulunması beklenir.
Hareket, berekettir. Üretkenliği artırır. “Bir işin tamamlanmasını istiyorsanız onu meşgul birine verin” sözü boşuna söylenmemiştir.
Dale Carnegie’nin, “Eylemsizlik şüpheleri ve korkuları doğurur. Eylem güven ve cesaret doğurur. Korkuyu fethetmek istiyorsanız, evde oturup düşünmeyin. Dışarı çıkın ve meşgul olun” sözü, eyleme geçmenin, birçok sorunu çözebileceğini gösterir.
Bu konuda, “Nasıl Harekete Geçeriz?” başlıklı makalemde yer verdiğim 5 Saniye Kuralı ve İki Dakika Kuralının dikkatlice okunmasını ve uygulanmasını öneririm.
Birçok psikolojik sorunların çözümünde de önemli rol oynar hareketli ve meşgul olmak. Razi’nin dediği gibi, “İnsan için meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur.”
“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm, 39) ayeti de ataletten sıyrılmak için, insanlara önemli bir uyarıdır.
Alışkanlık Yönetimi
“Önce biz alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra da alışkanlıklarımız bizi oluşturur” der John Dryden. Bu nedenle, eğitimde doğru alışkanlıkların yerleştirilmesi, geleceğin Türkiye’sinin sağlıklı inşası bakımından önemlidir.
“Alışkanlık, tıpkı bir suyun akarak kendi yatağını oyması gibi zaman içinde tekrarlanarak beynimizde kendi yollarını oluşturan bir davranış örüntüsüdür… Beynimiz enerjiden tasarruf etmek için durmaksızın yeni yollar arar. Kendi haline bırakıldığı zaman rutinleri alışkanlığa çevirmek ister; zira böylece daha az çaba harcaması mümkündür” der Prof.Dr. Kemal Sayar.
Aristoteles’in, “Sürekli yaptığımız şey ne ise biz oyuz, o zaman mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır” ifadesi de eğitimin her aşamasında doğru davranış değişikliklerinin kazandırılmasının gerekliliğini gösterir.
İnsanın yaratılış amacına uygun şekilde yaşaması, iyi alışkanlıklarını artırmasına, kötü alışkanlıklarını ise terk etmesine bağlıdır. “Her gün yaptığınız bir şeyleri değiştirmediğiniz sürece hayatınızı asla değiştiremezsiniz. Başarınızın sırrı günlük rutininizde bulunur” der Darren Hardy. İki günün birbirine eşit olmaması konusundaki Peygamberimizin (sav) tavsiyesi hepimiz için bir mihenk taşıdır. (Hayatınızda Büyük Değişim İçin 20 Saniye Kuralı)
Kötü beslenme, ataleti ve psikolojik sorunları tetikliyor. Özellikle işlenmiş şekerin aşırı tüketimi, fast food, aşırı yeme, gazlı içecekler başta olmak üzere bilinçsiz beslenme vitamin ve protein yetersizliğine neden olmakta. Bu konuda tüm topluma yönelik olarak bir eğitim seferberliğine girilmelidir.
Günümüzde zaman yönetimi, yerini neredeyse dikkat yönetimine bırakmak üzere. “Dikkat ekonomisi”, “anda kalma” (mindfulness) gibi birçok kavramın kullanımı yaygınlaştı.
Dikkat yönetimi, dikkatin ilgi duyduğumuz alana yoğunlaştırılması, bunu engelleyen çevresel ve zihinsel unsurların fark edilmesi ve ortadan kaldırılması ve tek bir görev üzerinde çalışılması olarak ifade edilebilir. Bu anlamda çok görevlilik, dikkat yönetiminin istemediği bir şeydir. İlgimizin çok sınırlandığı, dağıldığı, çalındığı ve belki de dibe vurduğu bir dönemdeyiz. Dijitalleşme öncesi, ilgi düzeyimiz çok yüksekti. İngilizce “attention” olarak karşılığını bulan bu kelimenin tam olmasa da yakın anlamlarını içeren odaklanma (focusing), konsantrasyon (concentration) kelimeleri de sık sık kullanılmakta. (Verimliliğin Anahtarı: Dikkat Yönetimi)
Bugün sadece gençlerin değil neredeyse toplumun her kesiminin sorunu haline geldi odaklanamamak. Çünkü haz ve hız kaynaklı uğraşılar ve ekranlar, tüm enerjimizi sömürmekte, önemli fakat sıkıcı olan konulara gelince tükenmişlik yaşanmakta.
Aslında en değerli iki servetimiz: Bize verilen zaman ve çok sınırlı olan dikkatimiz. Gençlik yıllarında bu ikisi de hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ve israf edilir.
Dijitalleşme ile velinin ve öğrenmenin öğrenci üzerindeki etkisi çok azaldı. Öğrenciler daha çok Youtuber, influencer ya da fenomen denilen dijital dünyanın yıldızlarını rol model olarak almakta, bir anlamda asıl eğitimciler (!) onlar olmakta. Bu konuda, çözüm sadece devletten beklenmemeli, sivil toplum, aileler, eğitimciler, eğitim sendikaları ve diğer paydaşlar, konu üzerinde teorik olmayan, sahada olanları dikkate alan çözümler üretmelidir.
Gelecekte Sahip Olunması Gereken Temel Beceriler
Değişim her ne getirirse getirsin, herkesin, her zaman ihtiyacı olan değerlere yatırım yapmak, eğitim sistemimizin temel amacı olmalıdır. Birçok yenilerinin eklenebileceği bir listeyi, başlangıç olarak, şu şekilde sıralamak mümkündür:
Değerler eğitimi, güçlü sosyal ağ, matematik, yabancı dil, uluslarası tecrübe, kodlama, beşeri vasıflar, öğrenmeyi öğrenme, ifade gücü (okuma, yazma, etkili not alma, aktif dinleme, etkili konuşma), zihin haritalama…
Güçlü bir sosyal ağa sahip olmak hayattaki başarının %85'i iken diplomanın ve alan bilginizin katkısı sadece %15'dir. Bu en teknik alanda bile böyledir.
Öğrenmeyi Öğrenme
Hayatın anlamını kavrayabilenler; dert sahibidirler, kolay uyuyamazlar, sürekli arayış içinde olurlar ve her sabah kalktıklarında kafalarında bir proje vardır. Burada temel prensip; iki günün birbirine eşit olmamasıdır. Bu ise önce kendimizi beslemeyi (öğrenmeyi öğrenme) gerektirir. Bu beslenmede; doğru gıdaya ulaşmak (doğru ve gerekli bilgi ve beceri), dengeli beslenmek (çok yönlü bilgilenmek), zaman zaman oruç tutmak, diyet yapmak (tefekküre, analize zaman ayırmak), bunu hareketle desteklemek, sindirebilmek ve birlikte yemek (grup tartışmaları, sohbet meclisleri, yazmak, anlatmak, paylaşmak) ve en önemlisi de iyi yemek yapabilmek (öğrenmeyi öğrenme) en temel faaliyet ve prensiplerdir. (Ataletten Kurtulmak İçin 5 Öneri)
Öğrenmeyi öğrenme, bir anlamda kendi kendine öğrenmedir. Bilgi denizinde boğulmamak için yüzmeyi iyi öğrenmeli. Yeni dijital çağda hayat boyu sürekli olarak öğrenmek durumunda kalacağız. Bilginin çok hızlı yenilenmesi, mesleklerin bir çoğunun yok olması, yeni mesleklere ve iş sahalarına uyumun sağlanabilmesi, daimi bir eğitim ve öğrenme sürecini gerektirmekte. Bundan böyle hayat boyu öğrenci olacağız. O halde lise veya en geç üniversiteden mezun olmadan önce yapılabilecek en iyi yatırım öğrenmeyi öğrenmedir. Önemli olan yarın geçerliliğini kaybedebilecek olan bilgileri geçici hafızada tutmak değil, her zaman ihtiyacımız olacak temel becerilere sahip olmaktır. (Bknz: Üniversite Diplomasını Almadan Önce Sahip Olmanız Gereken 9 Beceri)
Önemli olan bilgilerin süzülerek, seçilerek ve işlenerek uzun belleğe aktarılabilmesi ve ihtiyaç duyulduğunda hızlı bir şekilde çağrılabilmesidir, ki bu da öğrenme olarak nitelendirilebilir. Bu konuda, Öğrenmeyi Öğrenme başlıklı makalede ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.
Sadece öğrencilerimiz için değil biz eğitimciler için de öğrenmeyi öğrenme teknikleri gerekli. Hiç bir şeye başlamak için asla geç değildir. Halil İnalcık’ın “72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım. Bir şeye aşık oldunuz mu her şeyi unutursunuz…” sözü hepimizin kulağına küpe olmalıdır. Bu aynı zamanda akışta olmaya da güzel bir örnektir.
Eleştirel düşünme, yenilikçi fikirler üretebilme, bundan sonra daha fazla önem kazanacak. Çünkü diğer işleri zaten başarıyla yapan robotlar ve yapay zeka var olacak…
Nefes aldığımız sürece sürekli problemlerle karşılaşacağız. Sonsuz güvenlik ve sonsuz özgürlük mümkün değil. Özgürlüğü aşırı kutsayan gençliğe şunu iyi anlatabilmek gerekiyor: Özgürlük sınırları genişledikçe güvenliğiniz azalır. Güvenliğinizi artırmak istediğinizde ise özgürlüğünüzden taviz vermek zorunda kalırsınız.
O nedenle, problem çözme becerilerini öğrencilerimize çok iyi kazandırmak zorundayız.
İfade Gücü
“Bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız, onu tam olarak anlamamışsınız demektir” der Albert Einstein. İyi dinlemek, anlamak ve nihayetinde onu bir çocuğun dahi anlayabileceği basitlikte ifade edebilmek. Bugün aşırı bilgi bombardımanına maruz kalan gençlerimizin çok orijinal fikirleri var ancak bunu yeterince ifade edemiyorlar.
Yazılı ifadenin yanı sıra sözlü ifade gücü çok önemli ve gerekli. Bunun için “konuşma kulüpleri” oluşturulabilir ve doğaçlama konuşabilme yeteneği geliştirilebilir.
Aslında yabancı dilin ötesinde, öncelikle ana dille ilgili bu ölçümlerin yapılması ve yetersiz olan becerilerin geliştirilmesi daha önceliklidir. Ancak ilköğretimden lisansüstü eğitime kadar bu alanda gençlerimizin yetersizliği bir türlü giderilemez. Ana dil hakimiyeti olmayınca etkili iletişim de kurulamaz. Teknik bilgi düzeyiniz ne kadar yüksek olursa olsun, bunu gösteremez, kullanamaz ve dar bir alanda sıkışır kalırsınız. Ana dil hakimiyeti için gerekli adımları atmada hiç bir zaman geç değildir. Üniversite mezuniyetine kadar her öğrencimizin bu alanda kendini iyi bir seviyeye getirmesi, iş ve sosyal hayatında daha iyi yerlere gelebilmesine büyük katkı sağlayacaktır. Dil öğrenme süreci, bebeklik ile başlar ve öncelik dinlediğini anlayabilmektedir. Sonra onu taklit etmeye çalışma (konuşma) gelir. Okula başladıktan sonra ise okuma ve yazma ile süreç devam eder. Ancak günlük hayatımızı idame ettirebileceğimiz temel düzeyde dil becerisi, profesyonel hayatta yeterli olmaz. Bu nedenle dil becerisi bir ömür boyu sürekli olarak geliştirilmelidir.
“Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek” der Christopher Morley. Dinlemek, anlamak, fikretmek ve bunu öz bir şekilde karşı tarafa geri beslemek… İyi dinleme olmazsa konuşma anlamını kaybeder. “Kelimelerin arkasındaki insanı dinleyin” diyen William Ury’nin tespiti son derece isabetli, değil mi?
Bir insanın olgunluğunu, o insanın dinleme kalitesinde gördüğünü söyleyen Doğan Cüceloğlu, kendisi tamamen dolu olan insanın dinleyemeyeceğini, o nedenle önce kendini boşaltarak almaya hazır olması gerektiğini söyler.
Ayrıca sosyal ağı güçlendirebilmek, insanlara değerli olduklarını hissettirebilmek aktif dinleme ile olur. Çünkü “Dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir” der Dale Carnegie.
“Okumadan geçen üç günden sonra konuşma tadını kaybeder” der bir Çin Atasözü. Aslında okullarımızın öğrencilere kazandırmaları gereken bir numaralı alışkanlık okumadır. (Her Gencin Öncelikli İhtiyacı)
Okuma ile daha aktif bir beyin, analitik düşünce, etkili ifade gücü, konuşacak bir şeylere sahip olabilme, güçlü hafıza, odaklanma becerisi, iyi bir kelime hazinesi, sözlü ve yazılı iletişim becerisi, iç huzuru ve daha az stres mümkün olabilmektedir. (“Okumak ve Akletmek”)
Okumada ve dinlemede not alma tekniklerini bilmek, dijital araçları bu amaçla kullanabilmek önemli bir beceridir. Üretken beyinler için öncelikle kaliteli girdilere ihtiyaç vardır. Günümüzde dijital materyallerin çokluğu, sunu materyalinin en basitinden fotoğrafının kaydedilmesi, emek ve alın terini azaltmakta ve sonuçta da değeri bilinmemektedir.
Günümüzde konuşma o kadar önemli hale geldi ki, hitabet, diksiyon, nefes kontrolü vb eğitimler artık her yerde… Sesli ve görüntülü hazırlanan dijital ürünler, sadece yazmayı değil, bunun ötesinde kulağa ve göze hitap edebilmeyi gerektirmekte… Topluluğa hitap edebilme, toplantı yönetimi, ikna, satış, pazarlama başta olmak üzere ekonominin üçte ikiden fazlasını alan hizmet sektörünün bu yöndeki talepleri her geçen gün artmakta.
Uzun konuşmalar öncesi dudak ve nefes egzersizleri, ilgi yönetimi, empati vb beceriler gençlerimizi yukarılara taşıyabilecek önemli vasıflar… ve siz bunları mezun olmadan önce edinmelisiniz. (Her Gencin Öncelikli İhtiyacı)
Etkili yazabilmek, dijital çağda her gencin öncelikli ihtiyacı. Bugün ailede başlayan ve bir ömür boyu devam eden bir gelişme süreci olmalıdır etkili yazabilme. “Yazarken her şeyi silkeleyebilirim; üzüntülerim kaybolur, cesaretim yeniden doğar” diyen Anne Frank, yazmanın önemini ne güzel ifade eder.
Yazmak; özgürleşmek, üretmek, paylaşmak, verirken kazanmak, kendini iyi hissetmek, kendini tanımak, sınırlarını bilmek, iyi iletişim kurmak, disiplinli olmak ve sadeleşmektir. (“100 Medium Makalesi Yazmak Hayatımı Nasıl Değiştirdi?”) Henry David Thoreau’nun, “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir” sözü aslında her şeyi özetler. Yazmak için hayatı iyi deneyimlemek ve konfor alanını terk edebilmek gerekir.
Bilgi denizinde boğulmamak için gençlere bilgi yönetim becerisi kazandırılmalı. Dijital okuryazarlığın bir sonraki aşamasında doğru bilgiye, doğru zamanda ulaşabilme, onu analiz edebilme ve çıkarımlarda bulunabilme yetkinliği çok önemli hale gelmiştir.
Sorumluluk üstlenebilme, etkili karar verebilme teknikleri her gencimize mutlaka verilmelidir.
Zihin haritalama ile etkili analiz yapabilmek, büyük resme odaklanabilmek ve öğrenmeyi öğrenme becerisine katkı sağlamak gerekir. Yazar tarafından geliştirilen bu yazının bir zihin haritası da aşağıda verilmiştir.
Ezcümle; daha bireysel iş hayatı, evden çalışma, proje bazlı işler, daimi olmayan yarı zamanlı işler daha da yaygınlaşacak. Gelişmeler çok hızlı olacağından iş hayatında ayakta kalabilmek için sürekli bir öğrenme sürecinde olacağız. Buna bağlı olarak da herkesin, “öğrenmeyi öğrenme” becerisine sahip olması gerekecek. Hızlı öğrenebilenler, sürece hızlı uyum sağlayabilenler, başarı merdivenlerini daha hızlı çıkacaklar. Bunun yanı sıra, inisiyatif kullanma ve yenilikçilik, etkili karar verebilme, ana dil ve yabancı dil hakimiyeti, bilgiye çabuk erişim, bilgi işleme ve bilgi yönetimi, analitik düşünme, problem çözme, uzaktan çalışmada işbirliği yapabilme gibi beceri ve vasıflar bizim üst basamaklarda olmamızı sağlayacak. (Metaverse: Sanal Bir Cennet mi Yoksa Tehdit mi?)
“Disiplin de pişmanlık da acıdır. Hangisiyle yaşayacağınızın kararını siz vereceksiniz.”
Aykut GÜL
Medium | Yazılarıma Ücretsiz Abone Olun | Medium’a Ücretsiz Katılın | Tüm Yazılarım | Yazılarım Hakkında | Youtube | Twitter