Dua Edebiliyor musunuz?

Dua edebiliyorsanız değerlisiniz. O’nun katında iyi bir yere sahipsiniz. Dua, hayatımızdaki en önemli turnusol kağıdı... Her gün ve sıklıkla kendimizi yoklayalım: “Dua edebiliyor muyum?!”

Aykut Gül
5 min readDec 26, 2020

--

İsteyebilmek… Ancak Yüce Allah’tan istemek. Sadece O’na yönelmek ve sadece O’nun verebileceğine inanmak.

İsteyebilmek, herkesin harcı değil... Acziyetini kabul etmenin ve bunu göstermenin en önemli yansıması...

İblis’in Allah’ın emrine karşı gelmesi ve kovulması gururu ve kibri yüzündendi. Dua, bu tehlikeden korunmaktır.

Foto: Mohamed Nohassi / Unsplash

Daraldığımızda, bunaldığımızda, dünyanın tüm yükünü üzerimizde hissettiğimizde, bir süre çırpınır, çare arar, depresyon belirtileri gösterir ve nihayetinde, eğer inanıyorsak, O’na iltica ederiz. Bu, sessizce, kelimelere başvurmadan, boynumuzu bükerek, belki elimizi dahi açmadan sadece halimizi O’na arzetmek şeklinde olabilir. Ama genellikle, inandığımız dinin öğretilerine uygun olarak, katı kuralları olmamakla ve kişinin ruh haline göre değişmekle birlikte bazı uygulamaları da yerine getirerek gerçekleşir.

Aslında ferahlıkta ya da sıkıntıda her daim O’na yönelme ve acziyetimizi gösterme mecburiyetimiz olsa da genellikle en son noktaya geldiğimizde bunu yaparız.

Bir çok dinde ve dilde ibadet ve dua aynı anlamda kullanılır. Örneğin, İngilizce’de “pray” kelimesi gibi… Dinimizde de ibadetin özüdür dua…

Allah’a yakınlığınız konusunda endişe duyuyor ve bunu anlamak mı istiyorsunuz? Tecrübelerim bunun en başta gelen kriterinin “dua edebilmek” olduğunu söylüyor.

El açabilmek ilk önemli aşama… Rahatlıkla birlikte gelen rehavet halinde bunu zor yaparız. Belki namaz sonraları, adetten açılan eller ve ezberlenmiş bazı dua kalıpları söz konusudur. Ancak benim kastettiğim, iltica ederek, acziyetini sunarak, ön hazırlıkları yapılmış, iç ve dış temizliğe riayet edilmiş bir şekilde el açmak… Dua öncesinde, sonrasında ve anında sergilediğiniz duruşunuz ve haliniz; bir başkası tarafından rahatlıkla farkedilebilir.

Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki, şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. — Bakara, 186

Her şey, açılan el ile başlar ve yüze sürülünceye kadar devam eder. O halin yoğunluğuna göre gün boyu da sürebilir. El açtığınız anda O’nunla aranızdaki perde kalkar, herhangi bir aracı zaten yoktur ve kendi üslubunuzla halinizi arz etmeye başlarsınız. Hamd ve senayı izleyen salavatın ardından bize örnek olarak sunulan dualarla da bir giriş yapılabilir.

Fakat esas olan kendi ifadelerimizle, edebi cümle kalıplarına girmeden, devrik cümlelere takılmadan, sesli veya sessiz olmasını çok önemsemeden, halimizi O’na arz edebilmek, isteğimizi belirtmek ve mutlaka hayırlı olanı, ön şart ortaya koymadan isteyebilmek… Ama sadece kendimiz için değil, ailemiz, sevdiklerimiz ve diğer inananlar için de istemek.

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” — Hadis-i Şerif

Dua konusunda, Hz.Musa ve çobanın arasında geçenler; samimiyetin, içerik ve şekilden daha önemli olduğu konusunda bize yol gösterici olabilir.

Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. — Araf, 55

Foto: Faris Mohammed / Unsplash

Duanın uzunu veya kısası olmaz. Önemli olan halinizi arz etmenizdir. El açabilmek, boynunu bükebilmek ve en önemlisi de gurur ve kibirden azade olarak O’na yönelebilmek. Bu halde iken aslında iletilen mesaj da önemini yitirir. Siz, benliğinizi ayaklarınızın altına aldınız ve tek gidilecek gücün “O” olduğunu gösterdiniz ya işte o zaman amaç hasıl olmuştur. Bizi olgunlaştıran ve kamil insan yapan da budur.

“Evrenden iste…”, “ Yeter ki iste, gerçekleşir…”, “ Çekim yasası ile evrene gönderdiğin olumlu düşüncelerin karşılığını alabilirsin”, “ Sır”, “Meditasyon” vb tarzı düşünce ve pratikler, bugün insanların önüne, Allah inancına bir alternatif olarak konulmaya çalışılıyor. Özellikle sanal dünyada çok fazla propagandası yapılan bu akımlara kapılmadan üzerinde biraz düşünmeliyiz.

Her güne güzel ve olumlu düşünerek başlamalı. Güzele ve iyiye niyet etmeli. Çünkü niyet, istektir ve duadır. Gerçekleşme ihtimali yüksektir.

Zor günlerin dertlerinin aşılmasında dua en büyük kurtarıcı… Hz.Mevlana’nın dediği gibi, “Dert etme, dua et!”. Dua, derdi dile getirerek onunla yüzleşme ve Allah’a havale ederek de manevi rahatlama…

“Dervişe sordular: Zor bir dönemden geçerken ne yapmalıyız? Derviş dedi ki: Sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeli, imtihan olduğunu düşünmeli, daha kötüsü olmadığı için şükretmeli…” (Şeyh Edebali). Yani, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu bilmek, İnşirah suresinde ifade edildiği gibi darlıkla birlikte bir genişliğin olacağını bilmek ve elimizdekiler için şükretmek. Bunu yapabilenler ayakta kalabilecek ve kazanacaklar.

Duanın gerçekleşmesini bir amaç haline getirmek, dualarım kabul olmuyor diyerek duayı terketmek şeytanın bir tuzağıdır. Çünkü, Şems-i Tebrizi, “Olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin” diyerek esas olanın sadece dua etmek olduğunu, neyin hayırlı olacağını bilemeyeceğimiz konusunda bizi uyarır.

“Eğer nasip değilse, insan dua etmeye bile üşenirmiş.” — Anonim

El açmamak, açamamak, O’na yönelememek, mecburi ibadetleri ve duaları, hissetmeden, içselleştirmeden yapmak önemli bir problemin göstergesi olmalıdır bizim açımızdan. Bu dönemler rahatın ve rehavetin pençesinde olduğumuz dönemlerdir. O’na ihtiyaç hissetmediğimizi, kendimize yetebildiğimizi düşündüğümüz, sahip olduğumuz her şeyi kendi gayretlerimizle elde ettiğimizi sandığımız tehlikeli bir zamandır bu. Gaflet anları denilebilecek bu dönem Allah’dan uzaklaştığımız, ibadetlerden zevk almadığımız, nefsimizin daha çok kabardığı, şeytanın oyunlarına kapılma ihtimalinin daha da arttığı bir dönemdir.

İnsana bir darlık dokunduğunda yan yatarken veya otururken yahut ayakta bize dua eder. Ancak darlığını giderdiğimiz zaman adeta kendisine dokunmuş olan darlıktan dolayı bize dua etmemiş gibi hareket etmeye başlar. İşte aşırıya gidenlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir. — Yunus, 12

İşte o yüzden buna “dua kriteri” diyorum. Gerçekten dua edebiliyorsanız Allah’ın yanında iyi bir konumdasınız demektir. Eğer el açmak zor geliyorsa o zaman silkelenme, istiğfar etme, Allah’ın dostları ile daha sık bir araya gelme, daha çok sadaka verme ve iyilik yapma zamanıdır.

Aslında Yüce Rabbimiz, “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan, 77) ayetiyle dua kriterini koymuş. Sadece biz her zaman fark edemiyoruz bunu. Dua etmek ya da etmemek… Veya ediyor görünmek. Tüm mesele bu.

Başkalarının sizin için yaptığı dualar çok değerli. Özellikle duası kabul edilen insanların dualarını alabilmeli. “Kesinlikle makbul olan üç dua vardır; zulme, haksızlığa uğrayan kimsenin duası, misafirin duası ve ana babanın çocuklarına duaları…” (Hadis-i Şerif)

Hakkıyla istedikten sonra duanız kabul edilecektir. İsteğinizin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesinin bir önemi yoktur. Her hâlükârda kazanırsınız. Olmasında da olmamasında da Rabbimiz bir hayır murat etmiş olabilir. Biz sadece istemekle mükellefiz. Dua ile havale edersiniz ve sonuca rıza gösterir, teslim olursunuz.

Foto: Simon Berger / Unsplash

Dua edebiliyorsanız değerlisiniz. O’nun katında iyi bir yere sahipsiniz. Dua, hayatımızdaki en önemli turnusol kağıdıdır. Her gün ve sıklıkla kendimizi onunla yoklayalım: “Dua edebiliyor muyum?!”

Allah, hepimizi O’na yönelebilen ve “isteyebilen”lerden eylesin. Hz.Musa (a.s.)’ın duası ne güzel: “Rabbim! Bana göndereceğin hayrın her türlüsüne muhtacım.” (Kasas, 24)

Aykut GÜL

http://aykutgul.medium.com

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim