“Dinginleşmek” Neden Şimdi Daha Zor?

“…Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”

Aykut Gül
3 min readJan 31, 2021

Hayat… Pandemiye rağmen aslında o kadar hareketli ve değişken ki! Hala büyük çapta evlere kapandığımız bu dönemde, sağlık ve ekonomik sıkıntıları nispeten daha az yaşayanlar açısından bile hayat bir türlü dinginleşemedi. Sıkıntılı olanların bir gerekçesi var en azından. Peki sıkıntısı olmayanlar neden dinginleşemedi? (Birçoğumuzun “sıkıntı yoksa sıkıntı vardır” sözünü hatırladığını tahmin ediyorum.) Aslında derdi olan insan, sabır ve şükür ikilisini ihmal etmiyorsa, çok daha dingin.

Aslında “Meşguliyet en iyi ilaçtır” diyen Razi ne kadar da haklı. Daha az meşgul olan insanlar, önceden daha çok doğanın güzel sesini duyar ve dinginliğin tadını çıkartırken, şimdilerde içerden çok fazla sesler geliyor ve bunlar da genellikle olumlu yönde değil maalesef. Çünkü zihnimiz ve kalbimiz, çok aşırı miktarda olumsuz habere, yanlış bilgiye ve özellikle sosyal medyanın insanı huzursuz hale getiren yönüne maruz kalıyor.

Haberler artık her yerde… Sadece gazete, radyo ve televizyondu en büyük haber kaynakları son on yıla kadar. Ancak şimdi sosyal medya da daha manipülatif bir şekilde işin içinde… Olumsuz haberleri daha fazla pompalayarak her geçen gün korku ve endişenin artmasında neden olmakta. Son yıllarda influencer (etkileyen) adı verilen kişi ve ajansların sayısı giderek artmaya başladı. Yine özellikle sosyal medyada büyük etki sahibi olan bu kişiler, genellikle çok sansasyonel paylaşımlar yaparak toplumsal korkuları körüklemekteler. Her gün yeni senaryolar, komplo teorileri, dijital felaketler vb ile karşımıza çıkıyorlar. Bunlara ne kadar çok kulak verirseniz, o kadar çok olumsuzluk kısır döngüsüne giriyorsunuz.

Ali Arapoğlu adlı kişinin Pexels’daki fotoğrafı

Son bir yılda pandemi ile birlikte bu süreç o kadar hızlandı ki! Evlerinde köşeye sıkıştırılan insanlar, neredeyse 24 saat aynı olumsuzluklarla beslenmekte. Her gün yeni bir olumsuz haber mutlaka var. Aşı haberleri ile ümitlenen insanlar, şimdilerde mutant haberleri, yeni ekonomik krizler ve savaş senaryoları ile yeni olumsuzlukları sahiplendiler. Korku ile ümit arasında gibi ancak her geçen gün denge korku lehine değişiyor. Ümitler azaldıkça azalıyor. Aslında risk ve belirsizliğin hayatın doğasında olduğunu anlayamıyoruz. Yaşadığımız sürece problemlerin eksik olmayacağını bilmek ve kabullenmek gerekiyor. Korkunun büyümesi, gerçeklerden çok sanal olanların tercih edilmesi…

Aslında gerçek olanlarla algıda yaşananlar arasındaki makas çok açıldı. “Hayatın yüzde onu bana olanlardan, yüzde doksanı ise ona karşı gösterdiğim tepkilerden ibarettir…” sözü bugün daha çok geçerli. Sıkıntıların önemli bir kısmı gerçekte yaşananlardan değil, bize pompalanlardan dolayı gösterdiğimiz orantısız tepkiler.

Tarih boyunca insanlık çok da huzurlu günler geçirmemiş. Doğası gereği dünya hayatında bunu bekleyemezsiniz. Anadolu’da yaşanan bir Moğol istilası veya Kurtuluş Savaşı yıllarında yine bu ülkede yaşanan işgalcilerin mezalimi ve ağır sefalet; bugünkü içinde bulunduğumuz durumdan daha mı az kötüydü?!

İnsanımız artık yalnız kalamıyor. İç sesimiz çok gürültü çıkartıyor. Ekranların sesini daha fazla açarak o sesleri susturmaya çalışıyoruz. İbadet edemiyor, alternatifler arıyoruz. Yogayı, meditasyonu deniyoruz. Sürekli bir huzursuzluk ve sakinleşememe hali. Kurtulmak için kısa vadeli çözümlere başvuruyoruz her zaman. Daha çok yeme, daha çok uyuma, daha çok ekran, daha çok oyun… Her seferinde tekrardan dibe vuruş ve yeniden daha fazla dopamin arayışı…

Şunu bir defa anlamalı ve kabul etmeliyiz: Hayatta kontrol edebileceklerimiz ve kontrol edemeyeceklerimiz var. Yapmamız gereken kontrol edebileceklerimize (cüzi irade) odaklanmak. O bölgede elimizden geleni yapmaya gayret etmek. Kontrol edemeyeceklerimize (külli irade) ise fazla yönelmemek, teslim ve tevekkül halinde olmak.

Daha az sosyal medya, daha fazla gerçek sohbet. Daha az sanal toplantılar, daha fazla okuma ve yazma. Daha az ekran, daha fazla gerçek hayat. Daha çok kişisel gelişim (Amerikan tarzı değil, “İki günün birbirine eşit olmaması” yaklaşımıyla), daha çok yardımlaşma ve diğergamlık, daha çok hayatı anlamlandırma arayışı… Tüm bunlar kontrolümüzde olan ve yapma sorumluluğumuz olan şeyler.

Küresel ısınma, dijital kölelik, ekonomik buhran, küresel sistem değişimi, 5G, Starlink, biyolojik savaş, Wall Street, ABD seçimleri… Tüm bunlar neredeyse tamamen kontrolümüz dışında olan ve fazla sorumluluğumuzun olmadığı alanlar.

Önemli olan cüzi irade kapsamında, yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan dolayı hesap vereceğimiz bir güne hazırlanma çabası. Gerisi için yapabileceğimiz tek şey, olabilecekler konusunda endişe duymamaya çalışmak, bizi ilgilendirdiği kadarıyla meşgul olmak ve özellikle “olanda hayır var” diyebilmek…

Dinginleşmek, sakinleşmek; iç huzurunu yakalayabilmektir. Bunun ilacı ise çok açık bir şekilde bildirilmiş:

“Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)

Aykut GÜL

http://aykutgul.medium.com

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim