Uzaydan okyanus ve bulutlar, Foto: NASA / Unsplash

Bozulan Dengeler

Ferdi, toplumsal ve değerler noktasında tüm dengelerin alt üst olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Aykut Gül
3 min readNov 13, 2021

--

“Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer, 49) ayeti, milyarlarca yıldır kusursuzca işleyen evrenin sırrını açıklar. Hayat bir denge üzerine. Hayatta her şey zıddı ile kaim. Zıddı olmadan bir şeyi anlayamayız. Gündüz olmasa gece anlaşılamaz. Soğuk-sıcak, yaz-kış gibi bu örnekler çoğaltılabilir.

Ferdi hayatımız da aynı şekilde… Her daim mutlu olmak mümkün değil. Mutluluk ancak mutsuzlukla anlaşılabilir. Başkalarına göre mutlu olduğumuz halde, on dakika önceki halimize göre mutluluğumuz biraz azalmışsa buna mutsuzluk diyebiliriz. Buradan anlaşılıyor ki hislerimize yüklediğimiz anlamlar da göreceli…

Dinimizin bize yüklediği yükümlülüklerde de bir denge var. Gece ibadetlerimizi kendi başımıza, sessizlik ve dinginlik içinde yaparken, gündüz sosyalleşmeniz teşvik edilir. Mesela vakit namazlarını camide kılmanın fazileti yirmi yedi kat daha fazladır. Tefekkür edip kendi iç aleminize yolculuk yapmanız önemlidir ancak aynı zamanda sivil toplumla birlikte hareket etmek, topluma faydalı işlerde bulunmak da bizim görevimiz. Sadelik, israftan kaçınma, yeteri kadar tüketme, aşırıya gitmeme bize emredilidir ancak paylaşma, hayır yapma, veren el olma, zekat verme gibi maddi açıdan zıddı gibi görünen eylemleri de yapmamız beklenir.

Tutulan oruçta ferdilik varken gidilen hacda sosyallik vardır. Dostları ile ilişkilerinde son derece mülayim olan bir mü’min, haksızlık karşısında hiddetli olabilir. Ancak önemli olan bunların yerli yerinde olması. Aksi halde Victor Hugo’nun dediği gibi “Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.”

Hristiyanlıktaki gibi ruhbanlık bizde olmaz. Ancak belirli bir dönem, kendi içine kapanma, tefekkür, riyazet, itikaf gibi içe yolculuk olabilir. Ancak bu geçicidir ve önce kendini şarj edip sonra topluma faydalı olabilme çabasıdır. Nitekim Peygamberimizin (sav) Hira Dağı’ndaki inzivası ve Hz Musa’nın (as) Sina Dağı’na çıkması buna somut örneklerdir.

Deniz Altindas / Unsplash

İslam, kainatın bir denge üzerine olduğunu ve toplumsal nizamda da dengenin esas olduğunu söyler. Günümüzün bir çok sosyal ve şahsi meselelerinin temelinde bu dengenin bozulması vardır.

Kişinin tamamen kendi içine kapanması, toplumun dışında kalması, sosyal problemlerle ilgilenmemesi, kendi iç kabını doldurup bunu etrafına taşırmaması, kendini şarj edip başkalarını aydınlatmaması, iyiliği emretmeyip kötülüğü nehyetmemesi dengenin bozulmasıdır.

Bunun tersi de doğru değildir. Tamamen toplumun içinde olması, insanlara her zaman yardım etmesi ancak kendi ferdi ödevlerini yerine getirmemesi de kabul edilemez. Bazılarının çalışmak da ibadettir diyerek namaz, oruç gibi ibadetleri terketmesi bu dengeyi anlamamış olmaktır.

Kapitalizmin ve sosyalizmin sunduğu iktisadi modellerden farklı olarak İslam, her iki sistemin de aşırılıklarından uzak, bir orta yol, bir denge sunmakta dünyaya.

İş, aile, sosyalleşme, ibadet, sağlık, eğitim ve kariyer gibi alanların her birine hak ettiği kadar hayatımızda yer vermek bir denge meselesidir. 20–40 yaş grubunda bu denge en bozuktur sanırım. Çünkü bu yaşlarda eğitim, kariyer ve iş endişesi, evlilik, maddi birikim yapma, sosyal hayatta yer edinme çabaları vardır. Özellikle akademisyenlerde bu dengesizlik had safhadadır. İş hayatımda son bir kaç yıl dışında neredeyse yıllık izinlerimi hiç kullanmayan ve bunu iyi bir özellik gibi gören bir kişi olarak, bugün, bunun tamamen yanlış olduğunu söylüyorum. Bu dengeyi koruyabilenler, ileriki yaşlarda daha az pişmanlık duyacaklardır.

Bilhassa beslenme ve sağlık konularında denge çok önemli. Yediğimiz, içtiğimiz her gıdanın fazlası zehirdir. Fazla içilen su bile vücudumuza zararlı. Esas olan yeteri kadar olması.

“Ölüm, iki hayatın ortasında durur ve insanı dengede tutar. Ah tabi, insanları bu çılgın düzene çekmek için, ölümü unutturmak gerekir.” — Faruk Dönmez

Dengeyi sağlamak aslında bir “önceliklendirme” problemidir. Varoluş amacınıza uygun olarak, kavanoza iri taşların önce konulması misali, an fazla zamanımızı en öncelikli alanlara ayırmalıyız. Zaman yönetiminde planlamayı, ibadet saatlerini dikkate alarak mı yapıyorsunuz? Aileniz, akrabalarınız, sosyal ilişkileriniz ne kadar öncelikleriniz arasında?

Dengeyi sağlayabilmek, hızı ayarlamak ve hazzı kontrol etmekle olur. Ne aşırı hız ne de durmak… Çünkü durmak, ölmektir, geriye gitmektir. Albert Einstein’ın söylediği gibi, “Hayat, bisiklet sürmek gibidir. Dengenizi korumak için, devam etmelisiniz.”

Öncelikle sakin bir ortamda bu dengeyi ne kadar başarabiliyoruz ona odaklanmalı ve bunları bir kağıda dökmeliyiz. Sonra eksiklikleri belirleyip bu dengenin elimizden geldiği kadar hayata geçirilebilmesi için bir eylem planı yapmak yerinde olacaktır.

Not: Yazımı bitirdikten sonra bu konuda yazılan makalelerden 7–8 tanesini okudum. Çok azı dışında bize ait olan değerler ve inançlarımız yoktu. Ezoterik öğretiler, Konfüçyüs, Buda, Şintoizm, yoga ve meditasyon gibi akım ve pratikler etrafında konu ele alınmış. Bu toplumun inançları mı değişti, yoksa moda akımlara mı kapıldık?

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim