Bir Akşam Vakti… Öylesine…

Bugünlerde, öylesine, gelişine yazıyorum… Yazıya başlarken nasıl biteceğini bilmeden, bir plan yapmadan… Doğaçlama mı dersiniz? Eski yazma verimliliğine dönebilme çabası mı? Bilemiyorum…

Aykut Gül
2 min readJul 13, 2024

--

Yine bir akşam vakti. Adana’nın bunaltıcı sıcağında, evde, yalnız ve yorgun… Klimanın serinliğinde, dışardan tamamen kopuk, ekranlardan uzak kalma çabasında…

Hep söylerim.

İnsanlarımızı birbirinden koparan, ekran bağımlılığından öte klimaların evlere girmesiydi.

Öncesinde Adana’mızda balkon kültürü vardı. Eğer balkonunuzda bir de tavan vantilatörü varsa dostlarınızla sohbete doyamazdınız.

Biraz daha açılmak ve ferahlamak istediğinizde kanal boylarında veya baraj gölü kenarında yürüyüşlere çıkar, çekirdek çitlerdiniz.

Yine de ter içinde eve döndüğünüzde soğuk bir duş alır, damdaki cibinliğin içine dalar ve sivrisinek kontrolü yaptıktan sonra, gökyüzünde parlayan yıldızları seyrederek uyuyakalırdınız.

Şehrin ışıkları artık gökyüzünü temaşa ederken tefekkür etmemizi engelliyor.

Zaten dam, cibinlik, asma altı vb. de kalmadığından zengin-fakir herkes, artık lüks sayılmayan klimalı ortamlarda…

Sanırım yaz aylarında Adana’da, çalışma saatleri %50 kısaltılsa, iş verimliliğinde azalma olmayacağı gibi klimalardan dolayı epeyce elektrik tasarrufu sağlanabilir.

Gazze’de kış mı yoksa yaz mı daha zorlu?

Bunlar geçmişe özlem belki ama asla şikayet değil…

Gazze’de, kışın üşüyen çocuklar şimdi sıcak ve sinekten muzdarip olarak uyumaya çalışıyorlar.

Bir kaç gün önce Gazze’den, doktora savunma sınavını, yıkık dökük binanın bir köşesinden, uzaktan bağlanarak başarıyla tamamlayan Filistinli’nin haberini görünce kendimden utandım.

Hani, “Dünyada bir üşüyen varsa sen ısınma hakkına sahip değilsin,” diyordu ya Hz. Mevlana. Bunun ötesinde açlıktan ölen bebekler, çocuklar… Ve bir defa değil. Dokuz aydır giderek artan bir şiddetle…

Biz ise klimalı ortamlarda, soğuk bir şeyler içerken, sosyal medyadan siyonizme veryansın ediyoruz.

En kötüsü kanıksamak

Gazze’den ekranlarımıza düşen dehşet videolarını kanıksadık artık. Ya etkilenmiyoruz ya da etkilenmemek için açmıyoruz, bakmıyoruz.

Sonuçta elimizden bir şey gelmiyor (!) değil mi?

Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfine sebep, bu keşif sayesinde büyük bir servet sahibi olmak ve Kudüs’ü Müslümanların elinden almaktır, diyor Said Alpsoy bir konuşmasında.

Meşhur ajan Lawrence’ın, "Müslüman rolünü o kadar iyi oynadım ki, yalnızken bile gece namazına kalkıyordum" sözüne ne diyeceksiniz?

Kendini davasına böylesine adamış kaç Müslüman var acaba?

Geçmişe özlem dışında klimadan şikayet etmeyelim.

En azından Filistin konusunda hassasiyetimizi kaybetmeyelim ve gelecek günlerde, mazlumların hakkını savunabilmek için daha güçlü bir şahsiyet ortaya koymaya çalışalım. Hem maddi hem de manevi anlamda…

Şu soruyu her gün kendimize soralım:

“Sahip olduğum her şeyi yitirdiğimde beni ayakta tutacak olan nedir?” — İhsan Fazlıoğlu

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim