Bencillik Sonumuzu mu Hazırlıyor?

“Bencillik, gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez…” — Hz.Mevlana

Aykut Gül
4 min readMar 28, 2021

Allahu a’lem, tarihteki en büyük bencillikler İsrailoğullarına aittir. Firavun’un zulmünden kaçarak Kızıldeniz önüne gelen Musa Aleyhisselam önderliğindeki İsrailoğulları, arkalarındaki Firavun’un ordusu ile önlerindeki deniz arasında sıkışınca, kendileri için mücadele veren ve hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan o büyük peygamberi suçlarlar. Musa Aleyhisselam Rabbine yönelip “Ben Allah ile beraberim, O bana bana çare gönderir” (Şuara, 62) der ve deniz yarılır, İsrailoğulları karşıya geçer, arkalarından geçmeye çalışan Firavun ve ordusu ile kapanan denizde boğulurlar. En zor anda, kurtarıcılarına destek olmak yerini onu suçlayan bir kavmin bencillik örneği.

Kızıldeniz’i geçtikten sonra Tih çölünde yaşadıkları durum ayrı ibretlik hikayelerle dolu. İsrailoğulları yemek isterler, bıldırcın kebapları, kudret helvaları gönderilir gökten. Su isterler, Musa Aleyhisselam asasını vurunca 12 pınar ortaya çıkar. Ancak bencillikte sınır tanımayan bu kavim aynı yemeklerden bıktıklarını belirtip farklı yemekler de isterler. Sonunda bu nimetler kesilir. Önlerinde üç peygamber (Musa, Harun ve Yuşa Aleyhimüsselam) olmasına rağmen bu kavim, bu küçük alanda kırk yıl dolanıp dururlar. Bencilliklerinin ve hadsizliklerinin bedelini değişik şekillerde öderler.

Buna benzer bencillikle ilgili o kadar çok peygamber kıssası mevcuttur ki, bu yazının kapsamını çok fazla aşar.

Bencillik, kişinin kendi çıkarlarını önemsemesi, ona uygun davranışlar sergilemesidir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünün yüzlerce yıldır süren popülerliği bencilliğin bir sonucudur.

Postmodernizm ve dijitalleşme, yaşam tarzımızı tamamen değiştirdi. En büyük değişim, insanların daha çok bencilleşmesi olarak kendini gösterdi.

Düne kadar Batı insanının ne kadar bencil, çıkar odaklı ve yalnız olduğu anlatırken bugün kendi ülkemizde de bu gerçekle yüzleşmeye başladık.

“Ben”, “Benlik”, “Bencillik”, “Ego”, “Egoizm”, “Ene”, “Selfi-Özçekim” vb bir çok kelime hayatımızın merkezine oturdu. Özellikle sosyal medya, egoların tatmin edildiği bir arena haline geldi. İnsanlar, iki ayrı hayatta, çift kişilikli yaşar oldu. Gerçek hayat ve sanal hayat… Sanal hayatla birlikte “yalan hayat” da oluştu.

Sanal skorlar (takipçiler, beğeniler, yorumlar vs) bizi giderek daha da bencilleştirdi. Her an paylaşım yapmak ve kendini açıklamak zorunda kalmak psikolojimizi altüst etti. Artık her şeyin merkezinde “Ben” olmalıyım. “En”lerin tepesinde yine ben…

Foto: Vanilla Bear Films / Unsplash

Bencillik, bireyselleşme ve yalnızlaşma yeni arayışlara itti bizi. Birden hayvansever oluverdik hepimiz. Ev hayvanları edindik, onların güzel anlarını paylaşmaya başladık sosyal medyamızda. Ne kadar insancıl ve hayvansever olduğumuzu ispatlama çabasına girdik. -Gerçek hayvanseverleri tenzih ederek-

Fast-food kültürünün bir sonucu olarak, bazılarımız çabuk sıkıldı bu ev hayvanlarından… Sorunları bitmiyordu, tatile gitmek sorun oluyordu. Hayvan otellerine bırakanlar vardı ama çok masraflıydı. O nedenle onları sokaklara salıverdik. Bazen de geri dönmemesini garantilemek için ücra bir yerde bağlayarak ölüme terk ettik. Böylece sosyal medyamızda artık yer veremediğimiz hayvanların kayboluşları ile hiç kimse de ilgilenmedi, sormadı. Esas olan “ben”dim. Hayat kısaydı ve yeni eğlencelere yol alabilmek gerekiyordu. Yoksa gerçekten hayvansever değil de onları meta olarak gören birer egoist miydik?!

“Haz peşinde koşmak, yaratıcı faaliyetin en büyük kaynağıdır” diyen Freud, bencillerin en sevgili filozofu oldu. Ancak haz, uzun soluklu olmuyor, sadece insanı giderek daha bencil ve saldırgan hale getiriyordu.

Kendi yalnızlığımızı geçici de olsa gidermek için hayvan edinmek, onları evlere hapsetmek ve sıkılınca alıştıkları sıcak ortamdan atmak…

Aslında sanal alemde ilk bencillik adımımız “selfi — özçekim” ile başladı. Gezdiğimiz yerlerdeki tarihi eserlerin ve doğal güzelliklerin önünde bazılarımız kocaman bir kafa ile özçekimde yerimizi aldık. Bir şeyleri ispat için bunları hesaplarımızda paylaştık. Sonra da kimler beğendi diye ekranlara gömüldük, dostumuzu düşmanımızı ayırt edebildik. Oysa ki sadece kendi özelimiz için ailece, dostlarla ve sevdiklerimizle çekilen “selfiler” çok da değerliydi.

Bir zamanlar, kırsal alanda imece yöntemiyle işler birlikte yapılır ve dayanışma kültürü sergilenirdi. Şimdi ise kır nüfusu çok azaldı, şehirlerde ortak hareket etme kültürü kalmadı.

Mağara insanından son yüzyıla kadar insanlar her konuda birlikte hareket ettiler. Avcı toplumlarda, bir ya da bir kaç kişinin yaptığı avı, tüm kabile birlikte yerlerdi. Av yaparken de, ziyafet verilirken de bir arada. Bencillik olmaksızın… Ancak bugün plazalarda 1+1 veya 1+0 dairelerde yalnızlığı yaşayan, tek başına tüketen, tamamen bencilleşmiş, topluma karşı bir sorumluluk hissetmeyen yaşayan bir kısım insan var. Bu süreç giderek hızlanıyor maalesef.

Bencillik derecesine göre insanlar zamanla yalnızlaşıyor. Bencil insan kendisine bile katlanamaz hale geldiğinden, kalabalıklar içinde giderek daha fazla bireyselleşiyor.

Evliliklerin giderek azalmasına karşılık boşanmaların artmasında, artan bencillik belki de en önemli neden. Kimse kimseye katlanamamakta, fedakarlık yapmak zor gelmekte, her dem özgürlük maskesi altında giderek bencilleşilmekte.

Artık bencil insan için aile, sıla-i rahim, ebeveyn ve komşu kavramları anlamsızlaşıyor. Tamamen kendi nefsani istek ve arzularının kölesi haline geliyor. Empati duyamıyor, verebilmenin sırrına varamıyor, korku ve endişe ile her gün biraz daha fazla servet biriktirebilme telaşına düşüyor. Sonra o serveti paylaşabileceği ve bırakabileceği bir ailesinin olmadığını fark ediyor. Sonunda tükenmişlik sendromu, bunalımlar ve belki de maalesef intiharlar…

Dijitalleşme ile insanlar daha da bencilleşti. Yüz teması azalan, hipnotize olmuş gibi ekranlara kilitlenen insanlar, beşeri değerleri kaybetmeye, robotlaşmaya, manadan çok maddeye yönelmeye başladırlar.

Çok geç olmadan yapılması gerekenler;

  • teknoloji kullanımının sınırlarını iyi belirlemek,
  • aile ve toplumsal yapıyı korumaya yönelik etkin politikalar oluşturmak,
  • eğitim, kültür ve sanatta reformları hayat geçirmek,
  • bunun için sivil toplum ve üniversitelerle birlikte çalışmak…
  • ve nihayet daha detaylı bir “yapılması gerekenler” tespiti için, geniş katılımlı, uzun soluklu çalışmalara ihtiyaç var.

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim