“Beklenti”siz Bir Hayata Hazır mısınız?

Aykut Gül
8 min readAug 7, 2020

“Bir kişi Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa, Allah da onu başkasına muhtaç etmez” -Şemsi Tebrizi

Beklenti içinde olmak… Beklentilerin karşılanmaması… Beklentilerin satın alınması… Düşük beklenti… Sıfır beklenti… Beklentisizlik… Ummak… Umulmak… Birçok yönden, çok farklı anlamları taşıyan, günlük hayatımızı derinden etkileyen, psikolojiden felsefeye, ekonomiden edebiyata, tıptan dine kadar birçok farklı alanda bireyleri ve toplumları şekillendiren önemli bir kavram…

Türk Dil Kurumu, beklentiyi, “bireyin belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki öngörüsü” olarak tanımlar.

Taceddin Serhat’in beklenti üzerine güzel bir değerlendirmesi var. Sanırım beklenti üzerine en güzel tanımlamalardan birisi bu yazıda yer alıyor. Yazar beklentiyi; kazanıldığında ödemesi önden alındığı için mutlu etmeyen, kaybedildiğinde ise ağır manevi bedeller ödemek durumunda kaldığımız ahmakça bir kumar türü olarak ifade ediyor.[1]

Birçok düşünüre, filozofa veya yazara göre, ne kadar az beklenti o kadar çok mutluluk demektir. Bazı açılardan çelişkiler doğuran bir ifade… Beklentinin düşük olması, büyük şeylerden fedakârlık etmek midir? Çıtanın aşağı çekilmesi midir? Bu durum sonuçta insanı daha az mutlu yapmaz mı?

Foto: Jan Tinneberg / Unsplash

William Shakespare’e göre, beklenti, tüm kalp ağrılarının esas nedenidir. Kimberley Freeman, beklentileri mutluluğun düşmanı olarak görür. George Bernard Shaw’a göre, yaşamımız yaşadıklarımızla değil beklentilerimizle şekillenir. “İnsanlardan beklentiyi azaltmak, dertleri azaltmak demektir. Beklenti demek dert demektir çünkü” diyen Dücane Cündioğlu ve “Beklenti, iç dünyamda bir felce uğramışlık gibiydi, artık durmak zorunda olmaktan korkuyordum” diyen Stefan Zweig benzer yaklaşımlar ortaya koyarlar.

Ivan Illich, umut ve beklenti arasındaki farkı yeniden keşfetmemiz gerektiğini söyler. Taceddin Serhat, bu bölümün başında ifade edilen yazısında, umut ve beklenti konusunda şunu ifade eder: “Umut etmek insanı hayata bağlar, ayakta tutar derler. Gerçekten de optimist ruh halimiz beynin modunu ve salgıladığı hormonları pozitif mecrada tutar. Bu ise fizyolojik pek çok aktivitemizde sağlıklı işlerlik seviyesini korumamıza yardımcı olur. Umut etmekle beklentiye girmek arasında ruhsal iklim açısından çok az, ancak sonuçları itibarıyla sarsıcı farklar bulunur.”

Kavram olarak benzeşse de umut olumlu, beklenti ise olumsuz olarak genel kabul görür. Bu iki kavramı çoğunlukla birbirine karıştırır, beklentiyi umutlu olmak olarak değerlendirip sürekli olarak beklentilerimizi yükseltme çabası içerisine gireriz.

“Umduğunu değil, bulduğunu yemek” yine beklentisizlikle mi alakalıdır? Beklentisizlik ömür boyu devam ettirilebilir mi? Yoksa hayal kırıklıkları, acı ve keder biz insanlar için hep kaçınılmaz mıdır?

Hep almadan vermek sürdürülebilir mi? İnsanın mutluluğu için gerekli mi? Karşılıksız sevmek beklentisizlik midir? Aşık olan kişinin beklentileri artar mı? Aşkta hep tek taraflı verici olmak, karşılıksız sevmek, sadece onun mutluluğu ile mutlu olabilmek mümkün müdür? Platonik aşkta beklentisizlik mi vardır? Kişi bu süreçte bir taraftan acı çekse de diğer taraftan mutluluğu kendi içinde yakalayabilir mi? Sanırım aşkta sevgi en büyük beklentidir ve başka hiçbir maddi beklentiye yer olmaz.

Foto: Na Inho / Unsplash

Geçmiş pişmanlıklar, hayatımızda sürekli var olan “keşke”ler, sanırım tamamen beklentilerle ilintilidir. Hayatımızı karartan birçok şeyin altında pişmanlıklar yatar. Bu pişmanlıkları azaltmanın yolu beklentileri en aza indirmek olacaktır.

“Ben 21 yaşımdayken beklentilerimi sıfırladım. O zamandan beri her şey benim için bir bonus” diyen Stephen Hawking, sıfır beklentinin sıfır hayal kırıklığı doğuracağını, olumlu gelişen her şeyin kendisi açısından ek bir kazanç olacağını tespit etmektedir.

Beklentisiz olmak çok kolay değildir. Bu bakımdan beklentileri en aza indirebilmek, bunu da aşama aşama yapmak önemli bir hedeftir.

Beklenti aynı zamanda kişinin anı yaşaması, bugünü iyi değerlendirmesi ile de bağlantılı… Gelecekle ilgili beklentilerin yüksek olması, anı yaşamayı, verimli çalışmayı olumsuz yönde etkileyebilir. Buradaki beklenti, gelecekle ilgili ümit veya hedeflerle karıştırılmamalı… Ümitlerimiz ve hedeflerimiz her zaman olmalı, ancak endişeye yol açan fazla beklentilerden arınmış olmaktır esas olan.

“Olumlamanın Gücü” adlı yazıda, başkalarından beklemeyi terk etmemiz gereken 10 şey şu şekilde sıralanır:[2]

  • Başkalarının sizin standartlarınıza göre yaşamasını beklemeyin.
  • Başkalarının her söylediğinizi kabul etmelerini beklemeyin.
  • Başkalarının mükemmel olmalarını beklemeyin.
  • Başkalarının zihninizi okumalarını beklemeyin.
  • Başkalarının sizi anlamalarını beklemeyin.
  • Başkalarının her zaman sizi desteklemelerini beklemeyin.
  • Başkalarının sizin onlara davrandığınız gibi size davranmalarını beklemeyin.
  • Başkalarının bir yıl önceki kendileri gibi olmalarını beklemeyin.
  • Başkalarının her zaman etrafınızda olmalarını beklemeyin.
  • Başkalarının, siz onları ilk sırada sevmezken sizi sevmelerini beklemeyin.

Serhat, yazısının sonuç bölümünde şunları vurgular: “İnsan, hep beklentilerini düşük tutmalı; evleneceği kişiden, çalışacağı işten, kazanacağı paradan… Bu aklı başında her insanın hayata tutunuş tarzıdır. Beklentiyi yüksek tutmak daha çocuksu, dürtüsel bir temayüldür.”[3]

Dean Yeong, mutlulukla ilgili sayısız teori ve formülün olduğundan bahseder ve kendine göre mutluluğun formülünü şu şekilde belirtir:[4]

Mutluluk = Gerçeklik > Beklenti

Bunun temelinde ise şu unsurların olduğunu ifade eder Yeong:

  • Kendimizi başkaları ile kıyaslarız. Bu şekilde başkalarının standartları üzerinden kendimizi ölçümleriz. Başkalarının daha iyi, daha güçlü ve daha zeki olduğu varsayımı üzerinden gideriz.
  • Kendi kontrolümüz dışındaki şeylerin olmasını beklememizi, Yeong, beklentinin ikinci bir şekli olarak ifade eder. İnsanların bizi dinlemesi, onlardan istediğimiz doğrultuda hareket etmeleri, eşimizin bize daha iyi davranması vb bu beklentilerin sonucudur.
  • Gerçek: Asla mükemmel gerçekleşmez. Her gün deneyimlediğimiz başarı düzeyi, kazanç ve kaybı nasıl tanımladığımızla ilgilidir. Yaptığımız işin sonunda beklenti düzeyimiz çok yüksek ise genellikle hayal kırıklığı yaşarız.
  • Her gün kazanmak için beklentilerinizi düşürün ve sürece odaklanın.

“İnsan, beklentisi kadar mutludur. Formül: Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk”

der Robin Sharma. Sonuçta, ümit edeceğiz ancak asla beklentimiz olmayacak. Özellikle de insanlardan…

Özellikle son on yılda sosyal medya, hayattan beklentilerimizi yapay bir şekilde artırdı. Zengini-fakiri, yaşlısı-genci, eğitimlisi-eğitimsizi; sosyal medya bağımlısı olmuş hemen herkes, imkanlarını dikkate almadan sosyal statü çıtalarını çok yükseklere konumlandırdılar. Bu yüzden, belki eskiye göre bir çok şeye sahibiz ama daha az mutluyuz. Aileler daha az huzurlu, boşanma oranları çok arttı ve evlilik oranları düştü.

Sosyal medyanın etkisiyle olduğunu düşündüğüm, dinden uzaklaşma, ateizm, deizm, agnostisizm, hem ülkemizde ve hem de dünyada, özellikle gençler arasında çok arttı. Çünkü kanaat kayboldu, beklenti çıtaları asla ulaşılamayacak noktalara yükseltildi.

Ekonomik anlamda “beklentilerin satın alınması” neyi ifade eder? Beklenen olay gerçekleştiğinde ekonomide olması gereken hareketlenme genellikle olmaz. Ancak beklenen olay gerçekleşmeden önce tüm hareketlenmeler zaten yaşanmıştır. O nedenle beklentiler, gerçekleşmelerin önüne geçer. Çoğu zaman da belirli “beklentileri” oluşturacak algı operasyonları yapılır toplumda… Beklenti, algı vb birçok psikolojik faktör, özellikle makroekonomi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu nedenle ekonomide bireylerin her zaman “rasyonel” davranacağı varsayımı gerçekte işlemez. “Davranışsal ekonomi” bu açıdan son yıllarda giderek önem kazanmaktadır.

Beklentinin kaynağı da önemlidir hayatımızda, mutluluk açısından baktığımızda…

İnsanlara karşı olan beklentilerin sıfırlanması veya azaltılması ile Yaratıcı’dan beklentinin olmaması arasında tam zıt bir ilişki vardır.

Beklentilerimizin her zaman olması hatta olabildiğince yüksek olması gereken kaynak, ilahi kaynaktır. O’ndan beklentilerimizin bir kısmı bu dünya için, bir kısmı ise sonraki hayat içindir. Bu beklenti ve ümit bizi her zaman güçlü tutacaktır.

Aslında beklentisiz, karşılıksız, sadece “O” istedi diye yapmak, olması ile olmaması arasında bir fark görmemek, özellikle tasavvufi anlamda ulaşılabilecek çok yüce bir mertebeye işaret eder.

Bu ifadeler, dini anlamda beklentinin çok ayrı ve önemli bir yerinin olduğunu gösterir… Örneğin, iyiliği sadece Allah için yapmak… Kuldan hiçbir şey beklememek… “Balık bilmezse Halik bilir” yaklaşımıyla bu felsefenin hayatın her anında uygulamaya geçirilebilmesi bireylerin ve toplumların mutluluk ve huzurları bakımından son derece önemlidir.

Allah için iyilik yapılan bir kişiden hiçbir beklentinin olmaması, kişinin sonradan size karşı yapacağı bazı olumsuz davranışlarda sizi fazla üzmez, ancak size karşı olumlu tavırları olması durumunda bu sizi hoşnut eder.

Osman Nar, mutluluğun formülünün insanlardan beklenti içinde olmayı bırakıp Allah’tan ümit etmek olduğunu ifade ederken önemli bir prensibi ortaya koyar.

Mark Twain’in bu konuda, özünde aynı olan farklı bir yaklaşımı söz konusudur: “Kişinin kendini ferahlatma ve rahatlama zorunluluğu… Bu dürtü durduğunda adam ölür. Sevgi en tavizsiz biçimiyle bu güdüdür. Öncelikle sevilen uğruna değil bilakis kendi uğruna… Sevilen mutlu olduğunda kendi de mutludur. Anne sevgisi de bu yasanın kölesidir. Anne çocuğunu giydirmek için kendi çıplak kalacaktır. Çocuğu yiyebilsin diye kendisi aç kalacaktır… O yaşayabilsin diye canını verecektir. Bu fedakârlıklardan canlı bir haz alır. İşte o ödül için yapar bunları. O haz kendisine ödüldür. O şahsi onay, o ferahlık, o rahatlık için… Aynı ödemeyi alabilse başkası için de yapabilirdi.”[5]

Bu açıdan bakıldığında aslında insan beklentisiz hiçbir şey yapmaz (Bu sadece ilahi açıdan beklenti konusunda bir olumlamadır). Sadece Allah için yapılanda da elde edilen bir ödül vardır. Bu ödül belki sevap, cennet vb olabilir… Veya ulaşılabilecek olan en üst seviye olan sadece Allah rızası ve neticede Cemalullah… İşte bu rıza da Twain’in anlatımı ile bir beklentidir.

İbn-i Kesîr, Kur’anda en dehşetli âyetin Allah Teâlâ’nın “Onların işledikleri amelleri alırız da hepsini dağılmış zerreciklere çeviririz” uyarısı olduğu ifade eder.[6] “…Sonradan özür dileyeceğin bir şeyi söyleme. İnsanların elindeki şeylerden ümidini kes, bir beklenti içerisine girme” hadis-i şerifi de beklenti konusunda kesin bir uyarıdır.[7]

“Bir kişi Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa, Allah da onu başkasına muhtaç etmez” Şemsi Tebrizi

Kanaatimce beklentisizliği ve sonuçlarını iyi anlatan müthiş bir söz. Üzerinde çok düşünmek lazım…

Niyet, ihlas, gayret, fedakarlık, ümit, beklentisizlik, dua ve tevekkül kavramları birbirleri ile sıkı sıkıya bağlantılı olan, aralarında belirli dengelerin korunması gereken önemli kavramlardır.

Bir işe başlarken bencilce olmayan bir niyet, devamında elden gelen her şeyin ortaya konulması (gayret –cüzi irade), sonrasında beklentisizce ama ümitli olarak dua ile besleyerek tevekkül içinde beklemek…

Foto: Dmitry Ratushny / Unsplash

Bu aşamada, üzerine düşeni yapmış olmanın rahatlığını, dua ile manevi güç desteğini ve güveni, ümit ve tevekkül ile de meseleyi Yüce Yaratıcı’ya havale etmenin derin hazzını yaşar insan… Sanırım hayatımız boyunca yapmamız gereken, takip ettiğimiz ölçüde başarı sağlayabileceğimiz yaklaşım bu olmalıdır. İhlas, sağ elin verdiğini sol elin görmemesidir. Yaptığını sadece Allah için yapmaktır. İyilik, yaptığı kişiden veya bir başkasından asla bir beklentisinin olmamasıdır. Bu Allah katında çok değerlidir. İyiliği yapan kişi açısından tarifi mümkün olmayan bir mutluluk ve huzur kaynağıdır.

Ayrıca ve genellikle iyilik yapılan kişi, ne kadar gizli tutulursa tutulsun bir şekilde bundan haberdar olması durumunda iyilik yapan kişiye karşı tarifsiz bir minnet duygusu hisseder. Bu durumda iyilik yapan kişi istemese de dünyada da bunun karşılığını fazlasıyla görür. Bunun karşılığı paha biçilmez bir minnet duygusu ve candan dostluktur.

Fedakârlık da yine beklentisizlikle yakından ilişkilidir. Yapılan eylemde bir beklenti (insandan beklenti veya maddi/nüfuz anlamda bir çıkar) varsa fedakârlık yok demektir. Hz.Mevlana’nın,

“Neyi feda edersen, o sana ihsan edilir; neye kıyamazsan, onunla sınanırsın”

sözünü hayatımızda düstur edinmeliyiz.

Bu nedenle hayır faaliyetleri, sivil toplum çalışmaları, iyilik gayretleri birer fedakârlık, beklentisizlik ve samimi, ihlaslı çalışmalar olmalıdır. Aksi halde sadece kendimizi kandırırız, hiçbir zaman ümit edilen ödüle (iç huzuru, manevi lezzet…) kavuşamayız.

Elbette olumsuz yönü çok fazla olan “beklenti” hastalığını yenmek çok kolay olmayacaktır. Öncelikle “beklenti”nin olumsuzluklarını, hayatımızı nasıl etkilediğini bilmek, bunu kabullenmek ve son aşamada ise azaltmak ve tamamen kurtulmak için eyleme geçmek gerekir. O zaman daha iyi bir insan olmak ve daha huzurlu bir hayata sahip olmak mümkün olacaktır. Beklentisiz ama ümit dolu bir hayat dileğiyle…

Aykut GÜL

Kaynaklar

[1] Taceddin Serhat, 2019. https://sezgiseli.blogspot.com/2019/01/sapsal-beklentikler.html

[2] https://www.powerofpositivity.com/10-things-to-stop-expecting-from-others/

[3] Taceddin Serhat, a.g.e.

[4] Dean Yeong, 2018. How to Win Every Single Day, https://deanyeong.com/win-every-single-day/

[5] Mark Twain, 2018. İnsan Nedir? Storytel.

[6] İbn-i Kesîr, “Tefsîru’l-Kur’ânil-Azîm”, (Furkan Sûresi, 23)

[7] İbni Mâce, Zühd, 15.

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim