Büyüyen Tehlike: Gaflet

“Ve sonra ölüm gelir, dünyadaki bütün sıkıntıları unutursun!” — Hz.Mevlana

Aykut Gül
5 min readJul 18, 2021
Danny Howe / Unsplash

Dostoyevski, “Her şeyin farkındayım ve bu beni öldürecek” sözü ile uyanıklığın, farkında olmanın ve bilmenin insan için bir çok stres ve sıkıntıyı beraberinde getirdiğini; gafil olmanın, az bilmenin, aptal olmanın, bir çok acı gerçeğin üzerini örtebileceğini, böylelikle daha mutlu bir hayatı olabileceğini savunur. Aslında sağlam bir inanç temeline sahip olmadan edinilen derin bilgi insanı çıkmaza sürükleyebilir. Bilmek, farkında olmak bazılarını dert sahibi yapar, inandığı yolda mücadele etmesini sağlar; bazılarını ise hayatın anlamı konusunda bunalıma iter hatta intihara bile götürebilir.

Senai Demirci’nin bir konuşmasında, gafletin bazı durumlarda Allah’ın bize bahşettiği bir nimet olduğunu vurgulaması enteresandır. Örneğin, insanın kalbinin sürekli attığının farkında olmaması, kalbinin sesini duyamaması ve böylece her an durabileceği stresinden uzak kaldığını ifade ettiği bir konuşmasını hatırlıyorum. Kalbin, büyük bir basınçla damarlara kan pompalaması ve en ince kılcal damarlara kadar oksijenin taşınması, her an vücutta olagelen muhteşem hadiseler ve biz bunun farkında değiliz. Farkında olmak bir yandan Yüce Yaratıcı’ya (cc) hayranlık ve şükran duymayı gerektirirken, her an bunun farkında olup hayatımızın bu sistemin hatasız çalışmasına bağlı olduğunu bilmek de bir çok insanda kaygı ve strese yol açabilmekte…

Uzayda her an yaşanılan, insan aklının alamayacağı boyuttaki olayların neredeyse hiç birinin farkında değiliz… Sadece bir kaç küçük meteorun harekelerinin dünyaya yapabileceklerinden her an haberdar olsaydık sanırım uyuyamazdık, tüm zevkleri unuturduk…

İbni Sina’nın bilmeme, farkında olmama, gafil olma konusunu iyi anlatan bir deneyi var. İbni Sina, birbirinin aynı özelliklerde iki kuzuyu iki ayrı kafese koyar ve aynı şartlarda besler. Fakat kuzulardan birinin hemen yanında bir kafes daha vardır ve içinde de bir kurt bulunmaktadır. Yani kuzulardan birisi her daim bu kurdu görmekte, diğeri ise o kurdu asla görememekte, onun varlığından gafil olmaktadır. Bir süre sonra sürekli kurdu gören kuzu, huzursuzluk ve zayıflıktan ölür. Diğer kuzu ise gayet huzurlu ve besilidir. Bu örnek, olumlu anlamda, hayatta bazı şeyleri bilmemeye, ondan gafil olmaya verilebilecek iyi bir örnek. Gereksiz korku, kaygı ve endişenin bir çok insan açısından verebileceği zararı bu örnekte görebilmek mümkün…

Aarón Blanco Tejedor / Unsplash

Sosyal medyanın, gereksiz haber takibinin, sanal bilgi bombardımanının, insanın gereksiz yere, kendisine zarar verme ihtimali son derece düşük olsa da sürekli olarak endişelenmesine ve psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmakta. Tehlikelerin de ötesinde, kendi dışındaki herkesin mutlu ve her şeye sahip oldukları düşüncesi, kişileri depresif yapmakta. Bu bakımdan Afrika’nın teknolojiden uzak bir bölgesinde yaşayan ve sadece o günün yiyeceğini bulabilme derdinde olan ve bir parça ekmeğe şükreden insanların, Batı’nın gelişmiş şehirlerinde ultra lüks yaşantı süren insanlardan daha mutlu olmaları az bilmelerinden ve o lüks yaşantının farkında olmamalarından kaynaklanır.

İnsanın ölümü unutmasını, bundan gafil olmasını; kendini dünyaya verebilmesi, kısa ömürde dünyada kendine bir ev inşa edebilmesi bakımından gerekli görenler de var… Ancak bu bir denge meselesi. İnsanların büyük çoğunluğu, ölümden tamamen gafil oldular ve bu nedenle hem dünyayı hem de ahireti kaybettiler.

Bir kısım insanlar da bilmenin getirdiği yükü kaldıramazlar, alkol, uyuşturucu vb yollara başvururlar.

Tolga Ahmetler / Unsplash

Özellikle akademik çevrelerde taziye ziyaretlerine gittimde, sebeb-i ziyaret gereği, ölüm, iyilik, ahiret gibi konulara girdiğimizde, bir çok arkadaşımızın konudan rahatsızlık duyduğunu, içlerinin karardığı serzenişlerine şahitlik etmişimdir. Bu konularda gafleti özellikle tercih edenlerimiz var ne yazık ki!

“…Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler, çok ağlardınız” diyen Hz.Peygamber (sav) başta olmak üzere ashab-ı kiram (ra), evliyayı kiram ve Allah’ın sevgili kulları, hakikati çok net görebildiklerinden sabahlara kadar uykusuz kalmışlar, son nefesten asla emin olmamışlardır.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) ayeti de bilmenin üstünlüğüne, farkında olmamız ve dert edinmemiz gerektiğine işaret eder. “İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar gaflet içinde yüz çevirdiler.” (Enbiya, 1) ayetinin şuurunda olan insanların dünya hayatında rahat yüzü görmeleri mümkün müdür?

Yazının başında değindiğimiz istisnalar bir yana konularak esas olanın cehalet, gaflet ve dalaletten uzak kalınması gerektiğidir.

Gaflet, Allah’ın emir ve yasaklarına insanların ilgisiz ve duyarsız kalmaları olarak ifade edilebilir dini açıdan… Kur’an’da, cehalet, gaflet ve dalalet üzerinde çokça durulmuştur. TDV İslam Ansiklopedisi’nde gafletin “bir şeyi yeterli ölçüde dikkat ve özen göstermediği için unutmak, dalgınlıkla veya unutmadığı halde terk ve ihmal etmek, aldanmak, farketmemek, boş bulunmak” gibi anlamlara geldiği ifade edilir.

Yine aynı kaynakta (TDV İslam Ansiklopedisi)’nde gaflet konusu çok güzel açıklanmıştır:

“…Bir şeyi bile bile terketmek gaflet, bilmeden terketmek unutmaktır. Kur’an, hayvanlardan daha aşağı seviyede bulunan ve kalpleri mühürlü olanları gafil diye niteler (el-A‘râf 7/179) ve müminlerden gafil olmamalarını isteyerek (el-A‘râf 7/205) Allah’ın âyetlerinden gafil olanların cehennemlik olduklarını bildirir (el-A‘râf 7/146; Yûnus 10/7–8). Gaflet içinde bulunanlar âhirette pişmanlık duyacaklardır (el-Enbiyâ 21/97). Gaflet kelimesi Kur’an’da “habersiz olma” mânasında da kullanılmıştır (Yûsuf 12/3; Kāf 50/22) ve Allah’ın gafil (olup bitenlerden habersiz) olmadığı hususuna sık sık dikkat çekilmiştir (meselâ el-Bakara 2/74, 85, 140, 144, 149).

“Ebû Ca‘fer Sinân’a göre, bir insanın işlediği günahtan tövbe etmesi gerektiğinden gafil olması o günahı işlemesinden daha kötüdür.

“Sûfîler gafleti ikiye ayırır ve bazı hallerde gafletin gerekli olduğuna inanırlar. İbn Ebü’l-Verd’e göre gafletin biri rahmet, diğeri felâket olan şekli vardır. Rahmet olan gaflet kulluğun gereğini yerine getirmeye engel olmaz. İkincisi ise günaha giren kişiyi kulluk yapmaktan alıkoyar. Sürekli olarak celâl ve cemâl tecellilerini temaşa etmeye güç yetiremeyen âşık ve sıddîkların bazan gaflete ihtiyaç duydukları da olur.

“Sûfîlerin tehlikeli buldukları ibadet dışındaki gaflet değil insana ibadeti ve kulluğu unutturan veya kalp huzuruyla dinî görevleri yerine getirmesine engel olan gaflettir.”

“İnsan özü gereği cahil ve gafildir” başlıklı yazısında Dücane Cündioğlu, gaflet konusunda aşağıdaki çarpıcı tespitlere yer verir:

“İnsanın eşyanın hakikatine ilişkin bilgisizliğine ‘’cehalet’’ denir. Kendi hakikatine ilişkin bilgisizliğine ise ‘’gaflet’’…

“Malum olduğu üzere, depresyona girmek, mağaraya kapanmakla eş hâllerdendir. Kişi karanlığı sever, kendisiyle başbaşa kalmaktan hoşlanır, perdeleri kapatır, üstüne yorganı alır, uyudukça uyur. Cenin halindedir. Dizlerini karnına çeker, ve hepimizin zaman zaman aradığı o ana rahmindeki şefkati bekler. Ancak böyleyken kendisini rahat hisseder/hissedebilir. Elinden tutmak isteyenlere kızar, onlara “Ben rahatım siz kendi işinize bakın!” der.

“Gaflet ve cehaletin simgesinin siyah/kara/karanlık olması boşuna değildir.

“…her dönemde gaflet ve cehalet erbabının şaşkınlığı, doğru cevabı değil, doğru soruyu bilmemekten kaynaklanır.”

Dijitalleşmenin, hızlı ve lüks hayatın, giderek artan istek ve arzuların, kopan aile bağları ve azalan dostlukların sonucu olarak insanlar giderek daha fazla gaflete ve nihayetinde dalalete düşmekte… Görünen o ki, her geçen gün bu süreç hızlanarak devam edecek.

Gafletten korunmanın yolunun Allah’ı sık sık anmak olduğu Araf Suresi 205. ayette açıkça belirtilmekte: “Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gafillerden olma!”

Bayezid-i Bistami Hazretleri de “Çok zikir; adedi fazla olan değil, gafletten sakınarak ve huzur ile yapılan zikirdir.” vurgusuyla nicelikten çok niteliğe önem verilmesi gerektiğini ve gafletin tehlikesini işaret etmiştir.

Ezcümle; bilmemek, kafamızı devekuşu misali kuma gömmek, farkında değilmiş gibi yapmak, unutmaya çalışmak, çeşitli uyuşturucularla, oyun ve eğlencelerle hakikatlerden uzaklaşmak bizi kurtarmaz. Esas olan bilmemiz gerekeni bilmek, faydalı olan ilimleri sürekli öğrenmek, faydasız bilgilerden, haberlerden, dedikodulardan uzak durmak, bildiklerimizle amel etmek ve etrafımızı bu konuda aydınlatmaya çalışmak…

Tüm mesele dünyada iken gafletten uyanabilmek. Çünkü ahirette herkes gaflet uykusundan uyanacak ancak her şey için çok geç olacaktır. Tolstoy’un dediği gibi “Ölünce her şeyi öğrenecek ve artık soru sormayacaksın.”

Aykut GÜL

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim