Ahlaksız Dindarlık (!) mı?

Bir gece yarısı hastaneye gitmek zorunda kalan komşunuz, kapınızı çalıp, evini ve çocuğunu size emanet edebiliyor mu?

Aykut Gül
4 min readJan 24, 2021

Din ve ahlak bir bütündür. Nasıl ayrı düşünülebilir ki?! Bir kişi çok dindar ancak ahlaken sorunlu olabilir mi? Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamızın geçenlerde bir konuşmasını dinledim. Bu konudaki rahatsızlığını dile getiriyordu. Takva veya ittika dendiğinde her zaman ibadetlerin akla geldiğini oysa ki kutsal kitabımızda takvanın daha çok güzel ahlak anlamında kullanıldığını vurguluyordu. İbadet anlamında da geçiyordu ancak daha az sayıda idi.

Peygamberimizin, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini ifade etmesi her şeyin özeti değil mi?

Her inananın görevi olan tebliğde yöntem problemimiz var. Yapmadıklarımızı anlatmaya ve karşımızdakini ikna etmeye çalışıyoruz. Halbuki bize öğretilen, “kal” ile değil “hal” ile anlatmak gerektiğiydi. Hal ne kadar güçlü ise kal o kadar zayıf ve önemsiz kalıyordu. Hal olmadığında ise kal daha çok önem kazanıyor ancak etkisi kayboluyor ve sonuçta önemsizleşiyor.

Kavimlerin helak olmaları hep ahlaksızlıkları nedeniyle değil miydi?

Peygamberimize nübüvvet gelmeden önce, içinde yaşadığı toplumda ahlaken kendini ispat etmemiş miydi? Nübüvvetten sonra bile hiç kimse, en önemli ahlaki değerlerden olan “emin” olduğu konusunu inkar edememiştir.

Bir kişi toplumda çok dindar olarak biliniyor ancak komşularına selam vermiyor, dertleri ile ilgilenmiyorsa; bir başkası beş vakit namazını camide kılıyor ancak yanına hiç bir çocuk korkudan yaklaşamıyorsa; sonradan İslamı seçenler, müslümanların yaşantılarından etkilendikleri için değil, dinin kendi yüceliğinden dolayı bu seçimi yaptıklarını söylüyorlarsa, burada önemli bir sorun vardır.

Foto: Ankhurr Chawaak / Unsplash

İbadetlerin amacı ahlaktır. Namazın gayesi sizi kötülüklerden alıkoymaktır. Aksi halde yaptığımız ibadetler, ibadet değildir. Muhtemelen inanç ve ihlas noktasında sıkıntı vardır. Gündüz kırmadığın kalp kalmasın, kazancının tamamı haramdan kaynaklansın ve gece teheccüt namazı kıl. Rabbimizin, bize şah damarımızından daha yakın olduğunu bilerek, bu tür bir zıtlık içinde nasıl yaşar insan?!

Bir gece yarısı hastaneye gitmek zorunda kalan komşumuz, kapımızı çalıp evini ve çocuğunu bize emanet edebiliyor mu?

Muhammed İkbal’e, “Kaçın bu müslümanlardan, sığının İslam’a” sözünü söyleten bizler ne büyük bir vebal altındayız!

“Kişi sevdiğinin ahlakıyla ahlaklanır; bu sevenin elinde değildir, sevgi bunu icâp ettirir…” der İmam Rabbânî. O halde, sorunun kaynağı, Batı’nın değerlerine duyulan hayranlık, itiraf etmesek de onlara olan kalbi bağlılık mı?

İmam Gazali, “Bir kişi size Allah’ı hatırlatıyorsa ve hakkı tavsiye ediyorsa ona sımsıkı sarılın, onu bırakmayın.” diyerek aslında en çok görüştüğümüz beş kişinin iyi tahlil edilmesi gerektiğini, zamanla onların ahlakı ile ahlaklanacağımızı vurgular bir açıdan. Çünkü, size Allah’ı hatırlatan kişi ahlaklı kişidir.

İslam dünyasının dışında, özellikle Batı dünyasında, bizdeki algının aksine büyük bir ahlaki deformasyon var. Batı içinde bulunduğu toplumsal bozulmayı, algı yönetimi ile gerçek ötesi (post-truth) yaklaşımlarla çok güzel kamufle edebiliyor. Bir İskandinav ülkesinde çok sınırlı sayıda var olan Suriyeli bir göçmen çocukla el çırpma oynayan bir polisin görünleri tüm dünyaya servis edildikten kısa bir süre sonra, o çocuk ve ailesinin o ülkeden sınır dışı edildiklerini duyuyoruz ancak sadece ilk algı görüntüleri kalıyor dünyanın hafızasında… İnce eleyip, sık dokuyarak (eğitimli, varlıklı) kabul ettikleri sınırlı sayıda mültecinin reklamını her dem yapıyorlar. Ancak Türkiye’nin iyi şartlarda misafir etmeye çalıştığı yaklaşık dört milyon Suriyeli hiç gündeme gelmiyor. Tarihleri katliam ve soykırımlarla dolu olanlar, Türkiye’yi, insan hakları konusunda yargılamaya kalkıyorlar.

Milyonlarca Afrikalıyı köleleştiren, milyonlarca Amerikan yerlisini katleden Batı zihniyeti, son derece iki yüzlü bir tavırla, ahlaki yoksunluğun ötesinde gaddar ve zalim tutumunu devam ettiriyor. Ancak onların kültürel bombardımanının (diziler, filmler, sosyal medya vb ile) etkisindeki zayıf İslam dünyası, onların ahlaken zirvede olduklarını düşünüyor ve içten içe hayranlık duyuyor.

İnançsız ahlak mümkün değildir veya görünüşte vardır, özde yoktur. Çünkü ahlaklı olabilmek, yaptıklarından dolayı seni daha sonra yargılayacak bir gücün varlığına inanmayı gerektirir. O nedenle, kanunlara çok saygılı oldukları söylenen Batı toplumları, gece bir saatlik elektrik kesintisinde yağmalamadıkları yer bırakmazlar. Kanun gücü ile bir yere kadar nizamı sağlayabilirsiniz. Medeni denilen Avrupa’da bir çok ülke, birbirlerinin maskesine el koydu pandemide…

İhlas, kuvvetli inancın bir sonucudur. İhlaslı insan ise ahlaklı insandır. Çünkü ahlak ile ihlasın en önemli kesişim noktası samimiyettir. Rabbine samimi olan insan ihlas sahibidir. Kullarına karşı içten olan insan ise ahlaklıdır. Sizdeki samimiyet, sonuç olarak tüm davranışlarınızın toplumda ahlak olarak karşılık bulmasını sağlıyor. Samimiyetin olmadığı yerde ikiyüzlülük ve riya vardır. Bu ise tüm ahlaksızlıkların kaynağıdır.

Sonuç olarak, artan ahlaksızlığın başlıca nedeni inançsızlıktır. İnananlarda görülen ahlaksızlık ise en tehlikelisidir. Çünkü ahlaksız bir inanç düşünülemeyeceğinden, kalplerdeki inancın gerçekliğiyle ilgili şüpheler ortaya çıkar. Ahlaksız dindarların (!) yaptıkları dine mal edilir, insanlar dinden uzaklaşır ve inançsızlık-ahlaksızlık kısır döngüsüne girilir.

Kurtuluş, öze dönmekte, değerlerimizi yeniden keşfetmekte ve yaşatmakta. En yüce ahlakın timsali olan Peygamberimizin sünnetine sarılmada. Özellikle terk edilen sünnetleri yeniden keşfedip, her hafta birini hayatımıza dahil etmek. Amaç; ailesi, komşuları, akrabaları, iş arkadaşları ve sosyal çevresi tarafından sevilen, hayranlık duyulan, elinden ve dilinden emin olunan bir kul olabilmek…

Aykut GÜL

http://aykutgul.medium.com

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim