Ön Yargılardan Arınmak

“Ön yargı; hayata kirli bir camdan bakıp, her şeyi kirli bilmektir.” — Anonim

Aykut Gül
7 min readApr 21, 2021
saeed mhmdi / Unsplash

Ön yargı, yeterince araştırmadan, düşünmeden, hissiyata dayanarak alınan kararların sonucudur.

Özellikle dijital ortamlarda, kendi görüşlerimizle uyumlu olan bir çevre oluşturur ve tüm toplumun aynı fikri benimsediği ön yargısına kapılırız.

Bugün toplumumuzdaki kutuplaşmanın ana sebebi, sosyal medya ortamlarında beslenen ön yargılardır.

Hz. Meryem’in, kucağında bebek Hz. İsa olduğu halde, uzletten çıkıp kavmine görünmesi, kavminin evli olmayan Hz. Meryem hakkında şaşkınlık yaşaması, Hz. İsa’nın bebek olmasına rağmen insanlara hitap etmesi ve tüm bu mucizelere rağmen kavminin onu çirkinlikle itham etmesi, tamamen ön yargılardan kaynaklanır.

“…Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın…” — Hucurat,6

Ön yargı Batı’da çok daha kuvvetli. Buna bağlı olarak hoşgörü giderek azalıyor. Birine karşılıksız iyilik yapmaya çalıştığınızda hemen bir art niyet arar ve size şüpheyle bakarlar. Birinin çocuğuna gülümsemeniz, hele de başını okşamaya kalkmanız çok ciddi bir soruna yol açabilir. Ülkemizde de maalesef büyük şehirlerde ön yargı giderek artıyor. Evimizi, çocuklarımızı komşularımıza emanet ettiğimiz zamanlardan şüphe, korku ve endişelerin kol gezdiği bir döneme geldik.

En yaygın olarak anlatılan ve ön yargıyı belki de en iyi izah eden hikâye, yavru filin bacağından zincirlerle bir direğe bağlanması hikayesidir. Başlarda kaçmaya çabalayan yavru fil, bir süre sonra hiç bir şekilde zincirden kurtulamayacağını kabul eder ve sonunda hürriyetini feda eder. Bundan sonraki süreç tamamen öğrenilmiş çaresizlik veya ön yargı, ne derseniz deyin, filin ince bir halatla küçük bir çubuğa bağlanmasına rağmen kaçmaya asla teşebbüs etmemesi… Çünkü bu bağdan kurtulamayacağına dair sarsılmaz bir inancı vardır artık.

“Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.” — Albert Einstein

Korkularımızın da önemli bir kısmı ön yargılarımızdan kaynaklanır. Rahmetli dedemin anlattığı, buna uyan çok güzel bir örnek hikayesi var kendi yaşamından:

Dedem, köyün hemen dışında, gecenin ilerleyen saatlerinde, ay ışığında yol almaya çalışırken, birkaç yüz metre ilerideki mezarlığın üzerinde dans eden devasa garip yaratıklar görür. Henüz, 15 yaşlarında olan dedem, panikle aksi yöne kaçmak ister ilk tepki olarak. Ancak sakin olmaya çalışır ve korkusunun üzerine gitmeye karar verir. Yaklaştıkça bu dans edenlerin aslında rüzgârın ay ışığı ile buluşmasın sonucunda ortaya çıktığını fark eder ve rahatlar. “Eğer” der dedem, “o gün kaçsaydım, bir ömür boyu bu korku ile yaşayacaktım.”

Futbol karşılaşmalarında, taraftarların yargılamaları net olarak görülür. Aynı pozisyona hakemin kararı konusunda bir taraf haklı derken, diğer taraf haksız olduğunu savunur. Bunu da garip bir şekilde, inanarak yaparlar.

Siyasi çekişmelerde de çoğunlukla objektif olunamaz. Tartışma programlarında iki grup olur genellikle ve orta noktada asla buluşamazlar. Ön yargılar ve haksız yargılamalar, doğruyu bulma niyetini yok eder.

Sadece en çok satanlar listesine giren kitaplar, başarılı iş adamları, borsadan sağlanan yüksek kazançlar vb gibi iyi örneklere odaklanırken, olumsuzluklar hep göz ardı edilir ve her zaman başarılı olunacağına dair yanlış ön yargılar oluşur.

Odak grup toplantıları ile doğruyu bulmada en büyük engel, hâkim görüşün, azınlıkların üzerinde baskı oluşturarak farklı görüşlerin ortaya çıkmasına mâni olmasıdır.

“Bana bir ön yargı verin dünyayı yerinden oynatayım.” — Gabriel G. Marquez

Son zamanlarda, önüne geçmeye çalışsam da zaman zaman ön yargı kapanına giriyorum. İki hafta kadar önce Cuma namazı için gittiğim camide, pandemi nedeniyle caminin dışındaki yeşil alana seccademi serdim. O esnada kâğıt toplayıcısı bir genç, arabasını çöp konteynerinin yanına bıraktı, bir süre konteynerin içini inceledi ve nasıl başlaması gerektiğine karar verecekmiş gibi bekledi. Bu kadar zor işi yaparak alnının teriyle ekmeğini kazanan gencin namaz esnasında konteynerde ayıklama işini yapacağını düşünerek üzüldüm. Keşke önce namazını kılsa da zor şartlarda kazandığı paraya haram bulaşmasa diye düşünürken kollarını sıvayarak abdest almak için şadırvana doğru ilerlediğini fark ettim. Ön yargımdan dolayı utandım...

Kelly Lacy adlı kişinin Pexels’daki fotoğrafı

ABD’de filmlerde, dizilerde ve haberlerde, Rus mafyası çok yaygın olarak yer alır. Amerikalılar ise vatanını seven kahramanlardır hep. Benzer şekilde, Müslümanların da terörizmle ilişkilendirilmesi gayretleri, ana akım medyada ve sosyal medyada sürekli işlenir. Bu algı, tüm dünya üzerinde profesyonelce yürütülür. Böylelikle müthiş bir ön yargı oluşturulur dünya milletleri üzerinde…

Bazı insanların yargıları, onların geçmiş deneyimleri ile alakalıdır. Geçmişte yaşanılanlar bazen öyle derin izler bırakır ki o deneyimi genelleme yoluna giderler.

Kıskançlık, yargılamadaki hata kaynaklarından en başta geleni olabilir. Kıskançlık ve haset insanın gözünü öyle kör eder ki yargıladığı kişide neredeyse hiç bir iyi özellik göremez.

Diğer önemli bir neden de kişi hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaktır.

İnsanlar, sahip olamadıkları veya ulaşamadıkları pozisyonlar üzerinden de başkalarını yargılama arzusunda olurlar.

Özellikle içinde bulunduğumuz hakikat ötesi dönemde, sosyal medya başta olmak üzere dijital ortamlar, kişiler hakkında gereğinden fazla ancak önemli bir kısmı yanlış olan bilgiler aktarır. Bu kirli bilgiler, yanlış yargılamaların önemli nedenidir.

Kendini güvende hissetmeyenler başkalarını daha çok yargılar.

Başarısız insanlar, başarılı olanları, kendini çirkin bulanlar, güzel insanları daha çok yargılar.

Kişinin etrafındaki herkes fütursuzca yargılama yapıyorsa, o da aynı kervana katılacaktır.

Kendisinin yargılandığını hisseden kişi, savunma refleksiyle aynı tepkiyi verecektir.

Ön yargılarımızdan dolayı çoğu zaman yargılarımızı da değiştiremeyiz. Kişiyi anlamak için dinlemediğimizden, doğru bir yargıya bir türlü varamayız.

Ön yargı belki de en kötü yargılama şeklidir. Yeterli veri olmadan, sadece görünümüne göre kişiyi yargılamak ve daha kötüsü bu ön yargı üzerinden kişiye karşı tavır almak… Özelikle de bu çağda insanların dış görünümleri çoğu zaman aldatıcı olabiliyor. Sosyal medyanın bunda önemli bir payı var. İnsanlar giderek daha fazla yapay, yapmacık, sosyal konumundan farklı bir yerde, olduğundan daha zengin ya da fakir görünebiliyor.

“Bir kitabı asla kapağıyla yargılama!” diyen Tyeisha Downer’in yaklaşımıyla, yazdığım Medium makalelerinin neredeyse tamamında makale başlığının, en az içerik kadar önemli olduğunu keşfettim. Çünkü başlık, okurda hemen bir ön yargıya veya beklentiye yol açabiliyor. Çok emek verdiğim ancak az okunan yazılarımın yanı sıra yarım saatte yazıp yayınladığım ve en çok okunanlar arasına giren makalelerim oldu. Başlıkların bunda çok etkili olduğunu ve iyi bir ilk izlenim için çarpıcı bir başlık atabilmenin gerektiğini zamanla öğrendim.

“Aslında herkes dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.” — Albert Einstein

Başkalarını yargılamak iyi hissettirebilir. Özellikle yetersiz olan veya öyle hisseden insanlar başkalarını daha çok yargılar. Böylelikle yetersizliğini örtmeye çalışır insan. Bunu liyakati olmadığı halde çabuk yükselen, bulunduğu yeri dolduramayan, az emekle kısa zamanda zenginleşen insanlarda daha çok görürsünüz.

“Yargıda bulunmak” genellikle olumsuz bir durumu çağrıştırmaz. Çoğunlukla objektif bir değerlendirme olarak görülür. Ancak “yargılamak” olumsuzluk olarak kabul edilir.

Peki yargılanma durumunda ne yapmalıyız? Bugün için en çok yargılandığımız yer sosyal medya platformlarıdır. Aslında sosyal medyanın, zaman ve dikkat kaybının ötesinde en büyük zararı, kendinizi daima açıklamak zorunda hissetmenizdir. Bu sizi fasit bir daire içine iter. O nedenle mümkünse sosyal medya hesaplarımızın tamamını kapatmak, değilse kullanımını en aza indirmek, bizi birçok yönden rahatlatacaktır. Bu anlamda, gerek dijital ortamlardaki gerekse gerçek hayatımızdaki mahalle baskısını çok önemsememeye çalışmak gerekir. Çünkü aksi durumda, kendi doğrularınıza göre ve kendi inandığınız hayatı yaşamak yerine, onların size dayattığı binlerce farklı kimlikteki hayatı yaşamak zorunda kalırsınız. Buna rağmen yargılamalar asla sona ermez.

Yargılamalara tepki vermek onun daha da büyüyerek üzerimize gelmesine neden olur. O nedenle, bu konuda bize gelen bilgi kaynaklarını en aza indirmek, yok saymak ve dikkate almamak işi kolaylaştıracaktır.

“Bir başkasını yargıladığınızda, onları değil, kendinizi tanımlamış olursunuz.” der Wayne Dyer. O nedenle, kesin bir yargıya varma konusunda aceleci olmamalı.

Peki kendimizi yargılamak gerekir mi? Öz eleştiri yapmalı mıyız? Bunun ölçüsü ne olmalı?

Elbette ki, kendimizi hesaba çekmeli, karşı tarafla ilgili yargıda bulunmadan önce öz eleştiri yapmalıyız. Ancak bunda ölçüyü kaçırmamak gerekir. Sürekli bir kısır döngü halinde ve acımasızca kendimizi yargılamak, fayda yerine zarar verir. Kendi iç hesaplaşmamızı yaptıktan sonra gerekli dersleri çıkarmak, gerekiyorsa pişmanlığımızı kendimize itiraf etmek, tevbe etmek ve nihayet o konuyu kapatıp yola devam etmek en doğrusudur.

Ön yargı, suizandır, kötü olan, istenmeyen zandır. Hüsnü zan ise bilakis istenir. Esas olan güzel bakmak, güzel görmek ve güzel hissetmektir. Suizan, toplumu ifsat eder, paranoyak hale getirir, düşmanlıkları besler.

Ön yargının kişisel, sosyal, psikolojik ve ekonomik maliyetleri vardır.

Hızlı yargılamalar çoğunlukla derin pişmanlıklara yol açar.

Ön yargılar, çoğunlukla yargılarımızın da yanlış ve haksız olmasına kaynaklık eder. Bazıları kendilerini diğerlerinden ırki bakımdan üstün görürler; daha akıllı, daha eğitimli ve daha insancıl olduklarına inanırlar. Bazıları ise yine Batı dünyasının algı çalışmaları sonucu terörist damgasını yemekten kurtulamaz.

Ön yargılı olmak, peşin hükümlü olmaktır.

Ön yargılı olmak, tarafsızlığı kaybetmektir.

Ön yargılı olmak, bencil olmaktır.

“Artık sen mi o sağırlara işittireceksin? Veya o körleri ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?” (Zuhruf, 40) ayetiyle Yüce Yaratıcı (cc), inkarcıların ön yargılarına karşı Yüce Elçi’yi (sav) teselli ediyor.

Aslında en büyük ön yargı negatif olmaktır. Ne yaparsan yap negatif insanlar mutlaka bir olumsuzluk görürler.

Bürokrasi çarklarının ağır işlemesi de yine ön yargılarla ilgilidir. Ne kadar az iş o kadar az sorumluluk demektir.

Ön yargılı olmamak, hiç kimseyi veya hiç bir şeyi yargılamamak mümkün mü?

Tüm hikâyeyi anlamadan kimseyi yargılamaya kalkmamalı… “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Aksi halde bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6) ilahi ikazını iyi anlamalı, yargılamadan önce doğru bilgiyi güvenilir kişilerden elde etmelidir.

Meşhur “Belli Olmaz” hikayesi, erken yargıya varmamak, sürekli bir değişim ve dönüşümün var olduğu hayatta, neyin hakkımızda hayırlı olup olmadığı konusunda aceleci olmamak gerektiğini çok güzel anlatır:

Çin’de, yaşlı bir köylünün çiftliğini yaban atları basar ve her şeyi yıkarlar. Bunu gören komşuları “Bu çok kötü oldu” der. Köylü ise ““Belli olmaz” der. Ertesi gün köylünün oğlu yaban atlarından birini yakalayıp eyerler ve üzerine biner. Komşular “Bu çok iyi” der. Köylü ise “Belli olmaz” der. Birkaç gün sonra köylünün oğlu attan düşer ve bacağını kırar. Komşular bu kez “Kötü oldu” der ve yaşlı köylü yine ““Belli olmaz” cevabını verir. Bu esnada savaş çıkar ve köye gelen askeri görevliler, yaşı uygun olan bütün erkekleri orduya katılmaları için götürürler. Köylünün oğlunun bacağı kırık olduğundan bir tek o askere alınmaz.

Kesin yargıya varma konusunda sabırlı olmak ve ertelemek iyi bir yoldur.

Ön yargımızı ve hatalı yargılarımızı, hemen eyleme dökmediğimiz ve kişi ile ilgili hak ihlali sayılabilecek değerlendirmeler yapmadığımız sürece, zararı en az seviyede tutabiliriz.

“Kimseyi geçmişi ile yargılama, unutma elmas da işlemeden önce bir parça kömür idi.” — Hz. Mevlana

Sadece hiç kimseyi yargılamamakla kalma, hiç bir şeyi yargılama. Çünkü yargılamada, kaderi kabullenmemeye, eleştirmeye ve hatta isyana giden bir yol olma ihtimali yüksektir. “Olanda hayır var” diyebilmek en güzeli…

Aykut GÜL

Tüm yazılarım için tıklayınız.

--

--

Aykut Gül

productivity | informatics | learning | agricultural economics | tarım ekonomisi | strateji | eğitim | verimlilik | bilişim | kariyer | kişisel gelişim